15 Temmuz ve Silivri Duvarları
Emperyalizm, sana, bana; hepimize düşman!
Emperyalistlere göre Türkiye, “Türkiyelilere bırakılmayacak” kadar değerli bir ülkedir.
Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bektaş’ın toprağında aydınlanma yolunu açan Atatürk, emperyalizmin “ebedi” düşmanıdır!.. Cumhuriyetimiz ki, mazlumların, bağımsızlık içinde çağdaş uygarlığa giden yolun ışığıdır; işte o da, kendi halklarını bile sömüren emperyalizmin “kadim” hedefidir! İşte bu nedenlerle, “bizi bize bırakmak istemedikleri” gibi, demokrasimize de darbelerle “el atmışlardır”…
DARBE GİRİŞİMİNDEN İŞGAL PROVASINA
15 Temmuz son örneğiydi! Dört yıl önce, Türkiye, CIA destekli, FETÖ eliyle organize yeni bir darbe girişimini, bir “kalkışmayı” tecrübe etti…
Tanrım o ne geceydi! İstanbul ve Ankara’da her kesimden, her meslekten, her yaştan bir Millet birlik oldu; Cumhuriyet’ine, demokrasiye, vatanına sahip çıktı… “Vatanına sahip çıktı”, çünkü, o gece, “Büyükada’da toplananlar”, “Kıbrıs’ta konuşlananlar”, “sınır-ötesine, terör örgütüne haber salanlar” ve daha nice veri; söz konusu darbe girişiminin güncesinde olası bir işgal provasının bile bulunduğunu gözler önüne serdi...
Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimini, halkıyla, en başta da kahraman ordusunun şerefli subaylarının dirayeti, direnci ve emniyet teşkilatı içindeki Atatürkçü güçleriyle, aştı ve savuşturdu…
BU DEFA VE BİR DAHA ASLA!
Allah’ım o ne geceydi? İlk tank yürüdüğünde, ilk ateş açıldığında, bu satırların yazarının da aralarında olduğu kimilerimiz önce sosyal medyadan açıklamalarımızla, sonra erişebildiğimiz kadar yürüdüğümüz sokaklarımızda, darbeye karşı durduk; “bu defa ve bir daha asla!” dedik…
DİRENENLER VE SEYREDENLER
O geceden ertesi gün akşam üstüne kadar; dost düşman, tarihin ateşinde sınandı, vatan sevdasının, halk sevgisinin tartısında tartıldı;
Dr. Doğu Perinçek gibi gerçek demokratlar daha ilk andan ve bulabildiği ekranlardan Cumhuriyet’ten, demokrasiden, Atatürk’ten yana kesin tavır aldı ve halkı da, siyaseti de, Ordumuzu da aydınlattı… 15 Temmuz’u kimileri “tiyatro gibi seyretti” buna karşılık
bir halk, kanıyla canıyla, yurtsever aydınıyla, sağ sol demeden, birleşerek kahramanlaştı…
YANILGILARDAN ÖĞRENMEK…
Bizi 15 Temmuz’a getiren yanılgılar asla tekrarlanmamalıdır. Devlet içinde herhangi bir topluluğun “devleti ele geçirmek için” kadrolaşma çabalarına asla izin verilmemelidir. Devlet işleri; aklın, bilimin, deneyimin ışığında liyakate dayalı olarak ve yansızlık içinde icra edilmelidir.. O arada, devletin, istihbarat dahil tüm kurumları, nesnel ölçütlere uygun bir anlayış ve çağdaş kurallar dahilinde işlev görmelidir… Merkeziyle belediyesiyle, tüm vatandaşlara güven veren, terörün asla barınamadığı, kamu hizmetinin verimi ve kalitesi açısından saydamlık içinde, halka hesap verilen, bir düzen oluşturulmalı ve takip edilmelidir. Öyle olmalıdır ki; bir daha kimseler “sınav sorularını” çalmaktan başlayıp, demokrasimizi de “çalmaya” niyet edemesin... Gerçekten, yanılgılardan öğrenmek, hatalardan ders çıkarmak, kişiler açısından olduğu kadar kurumlar açısından da bir erdemdir…
SİLİVRİ 'DUVARLARININ YIKILMASI' DA BİR DESTANDIR !
15 Temmuz 2016, bir halkın ülkesine ve demokrasisine sahip çıkmasıdır.
Yakın tarihimizde buna bir benzer “destan”da;
8 Nisan 2013’te “Silivri duvarlarının yıkılmasıdır”…
O ne görkemli bir dayanışmaydı, Tanrım!
Her yaştan gençler, çeşitli mesleklerden ve değişik kesimlerden insanlar; “Ergenekon”, “Balyoz” ve türlü kumpaslarla özgürlüğünden edilen ve ortak paydaları Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine “bağlılık” olan aydınlarımıza, siyasetçilere, emekli ve görevdeki subaylara, hukukçulara sahip çıktılar… Dünya tarihinin kaydettiği en görkemli demokratik ve barışçıl itiraz ve isyanlardan birini ortaya koydular; “hapsedilerek özgürleşenler” ile “dışarıdaki tutsaklar” birleşti, bütünleşti…
“8 Nisan direnişi”; 15 Temmuz’da sahneye çıkan yıkım mühendisliğinin organize ettiği kumpaslara karşı, özgürlüğün, aydınlanmanın, bağımsızlığın direnişiydi… Silivri duvarına dayanan halkımız; kumpas mahkemelerinin salonlarında olmayan “adalet duygusuyla” haykırdı, o güne kadar “uyuyan” toplumun vicdanı uyandı.. Artık Türkiye’nin büyük vicdanı uyanmıştı!..
DİRENEREK ULUSLAŞMAK…
O ne muazzam bir insan seliydi Allah’ım! Bu satırların yazarının da o dönemde Genel Başkan Yardımcılığını yaptığı HEPAR’ın gençleri dahil, Vatan Partili (o zamanki adıyla İşçi Partili), CHP’li ve de “sağ partilerden” sağduyulu gençler kol kola girdiler; özgürlüğün işçisi, bağımsızlığın direnişçisi oldular; emekle yürek, yürekle sanat birleşti; “insan sanatı” oldu; hep beraber orta-çağ karanlığının üzerine yürüdüler… 15 Temmuz’daki darbeyi ve “ara rejimi” tasarlayan, o gün için devlet mekanizmasının bir kısmına musallat olan “karanlık güçlerin” kimyası ve simyası bozuldu; yenilmeye başladı…
8 Nisan dayanışması, çok geçmedi, sürgün verdi, ürün verdi, verim verdi; “Cumhuriyet için bedel ödeyenlerin” hürriyet aşkının; Namık Kemal’lerin, Ziya Gökalp’lerin, Mustafa Kemal’lerin “yanına dönme vakti geldi” denilerek çalınan “Silivri Kalesinin” kapısı, bir bahardan bir sonbahara açıldı!
15 TEMMUZ VE 8 NİSAN
İşte yakın tarihimizde direnciyle, dayanışmasıyla bu “iki büyük halk hareketi”; 15 Temmuz Direnişi ve 8 Nisan Silivri Dayanışması bir birini tamamlayan ve yurdumuzun geleceğini belirleyen dönüm noktalarıdır.
Kimi nitelikleri ayrı olsa da ortak paydası “vatan”, “bağımsızlık” ve “özgürlük” olan 8 Nisan ile 15 Temmuz’u, milli birliğe her zamankinden çok ihtiyacımız olan bugünlerde özellikle de “vatan savunması” açısından bir arada değerlendirmeliyiz.
Günümüzde “vatanımızı savunmak”; her daim hürriyet ve istiklalimizi savunmakla o arada “mavi vatan”, “bölücü terörle savaşım”, “Akdeniz’deki hak arayışımız” mevzisinde buluşmakla mümkün olur.
Bu anlayış ve kavrayışla, türlü tezgahlarla, “ara rejim kalkışmalarıyla” üzerimize gelen, vatansever aydınlarımıza süikastler, Madımak gibi kitlesel kıyamlar tertipleyerek, ulusal birliğimizi bozmaya adeta “yeminli olan” emperyalizme karşı daha dik durabiliriz…
Türkiye tıpkı yakın tarihinde olduğu gibi yedi-düvele ve iş birlikçilerine karşı birleştikçe emperyalizmi yenebilir, kendi geleceğine güvenle bakabilir ve toplumsal birlik içinde, emin adımlarla güzel geleceğine yürüyebilir…
NİHAYET;
2 Temmuz'da "yakılan" güzelim türküler,
Ergenekon'da direnen yiğitler,
15 Temmuz'da can veren aziz yurttaşlar,
Bugün Afrin'de ve
Mavi Vatan için
Akdeniz'de nöbet tutan kahramanlar;
Aslında aynı ağacın dalları aynı yurdun
aşık'larıdırlar..
Cumhuriyet toprağında
Demokrasimiz
yaşayacak;
Gladyo ve
emperyalizm
bin kez daha gelse
bin bir defa
kahr'olacaktır!