26 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

(156+1)

Mustafa Mutlu

Mustafa Mutlu

Eski Yazar

A+ A-

On birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tam 7 ay 3 hafta boyunca babasının malı gibi kullandığı Cumhurbaşkanlığı’na ait Huber Köşkü’nü nihayet boşalttı!

Ben de tam 156 gün yazdığım bu konuya, dün itibarıyla “son” verdim.

Ama...

Sadece “Köşk’ün boşaltılması” konusundaki yazılarıma “son” verdim...

Çünkü o defter kapandı.

Gelin görün ki 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuşuncaya kadar asla kapanmayacak başka konular var...

Ne mi onlar?

Anımsatayım:

***

Abdullah Gül, 14 Şubat’ta Huber’in önünde yaptığımız “çay içme eylemi”nden sonra sessizliğini bozdu ve 20 Şubat günü bir açıklama yaparak şunları söyledi:

“Ben siyasi hayatımda da, devlet hayatımda da açıkçası kendi evimde hiç oturamadım. Buna hiç fırsat olmadı. Ama nihayet gün geldi, kendi evimizde oturma fırsatımız çıktı. Hazırlığımızı yaparken bazı elde olmayan gecikmeler oldu. Cumhurbaşkanı’nın da teklifi üzerine doğrusu burada kaldım. Bütün masrafları, her şeyi kendimin karşıladığımı herkes biliyor. Bu konularda titizim ben.”

***

 Ben de 21 Şubat 2015’teki 105’inci Huber yazımda kendisine şu soruları sordum:

“Bir: Kanlıca’daki yeni vil- la için ‘Kendi evim’ diyorsunuz. Oysa o evin damadınıza ait olduğu biliniyor. Size aitse, kaç paraya aldınız ve o parayı nereden buldunuz? Damadınız size bağışladıysa gerekli vergileri ödediniz mi?

İki: İnşaatında gecikme olan herkes, devlet malını işgal edebilir mi?

Üç: Huber Köşkü, Erdoğan’ın babasının malı mı ki size böyle bir teklifte bulundu?

Dört: Öyle ‘Bütün masrafları karşıladım’ demekle olmaz... Belgeleri gösterin, belgeleri. Yoksa 105 yazı da buna yazarım!”

***

Evet dostlar...

Gül taşındı ama ben hâlâ yukarıdaki soruların birine bile yanıt alamadım.

Bu yüzden...

Bugün 156+1!

Yani; bu sorulara yanıt alıncaya kadar yazmaya devam edeceğim!

***

Kaçış yok Abdullah Bey:

Demokrasi, “saydamlık” rejimidir.

Halkı yönetenler, her türlü hesabı verirler.

Bakın; dünkü gazetelerde okumuşsunuzdur...

Güney Kore Başbakanı Lee Wankoo, bir işadamından alt tarafı 27 bin dolar rüşvet almakla suçlanınca anında istifa etti.

Siz de madem “bu konularda titiz olduğunuzu” söylüyorsunuz, o zaman;

Bize Huber’deki masraflar için ödediğiniz paraların makbuzlarını göstermek...

Ayrıca; yeni villanızı aldığınız 20 milyon lirayı nereden kazandığınızın kuruş kuruş hesabını vermek zorundasınız!

***

Yoksa... İkimizden biri ölünceye kadar...

Ensenizdeyim!

SALDIRGAN!

Dün otomobiliyle Gebze Kaymakamlık Binası’nın önüne gelen Ahmet Karan, bagajdan çıkardığı baltayla tekbir getirerek bahçedeki Atatürk büstünü kırmış... Bu adam, geçen yılki yerel seçimlerde de Gebze’de bir mahalleden muhtar adaylığı için başvurmuş... Bastırdığı afişlerde Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama’yı “muhtar azası adayı” olarak göstermiş...

Yani; anlayacağınız, akıl hastası... Zaten cebinden deli raporu çıkmış!

***

Sakın Atatürk büstüne saldırıldı diye üzülmeyin; saldıranın kimiğine bakın; üzülmeyi, onunla aynı siyasi tercihi yapanlara bırakın!

Bizim için asıl vahim olan, onun gibilerin araba kullanması ya da devlet yönetmesi!

Allah hepimizi bunların yapacağı katliamlardan korusun!

GÜNÜN SORUSU

Sorum size:

Huber’i boşalttırıncaya kadar bir gün bile beni yalnız bırakmadınız...

Gül’ün, sorduğum sorulara yanıt vereceği güne kadar da yanımda olacak mısınız?

BİR 23 NİSAN İSYANI!

Çocuklarımızın başını kapattık, geleceklerini kararttık...

Egemenlik hakkımızı ABD ve AB Büyükelçileri’ne devrettik...

Şimdi de “Türk” sözcüğünü Anayasa’dan çıkarmaya hazırlanıyoruz.

Ülkeyi bölmeye kalkışan “Irkçı Kürtler”, solculuğun anlamını unutan bazı yavşak tatlı su solcuları tarafından “kurtarıcı” ilan ediliyor. Kentlerimizin Türkçe adları unutuldu; milliyetçi olduklarını söyleyen bazı tipler bile Tunceli’ye Dersim demeye başladı!

Ülkeyi yönetenler “saray”larda yaşayıp, altın klozetlere “def-i hacet”te bulunuyor. Yani Lale Devri solda sıfır kaldı...

Bu arada dinci şarlatanlar Kabe’yi bile Üsküdar’a getirip putlaştırdı.

Kutlu Doğum Haftası diye bir şey uydurup “Kuran-ı Kerim’li yaş pasta” kesiyorlar!

Aklı başında ekonomistlere göre tarihin en büyük ekonomik krizi kapıya dayandı.

Yani; ne Türk kaldı, ne çocuk...

Ne ulus kaldı ne egemenlik...

Bayram dersen... Saraylarda yaşayanlar her gün kutluyor!

Bize düşen; fatura ödemek...

Kutlamıyorum arkadaş...

Atatürk’ün ülkesini bu hale düşürenlerin, buna göz yumanların, satanların, savanların bayramını falan kutlamıyorum!

Ben bayramı, bu haydutlardan kurtulunca yapacağım!

İtirazı olan mahkemeye versin...

GÜNÜN İSYANI

Başbakan Ahmet Davutoğlu önce Ermeniler’den “soykırım özrü” diledi, yaşanılanın soykırım değil “tehcir” olduğu söylenince; “tehcir”in de insanlık suçu olduğunu söyledi... İsyanım ona:

Başbakanlık koltuğunu Cumhurbaşkanı’na kaptırınca Ermenistan Başbakanı olmaya mı karar verdin?