17. Yüzyıl Paris'inde Geçen Gotik Atmosferli Bir Polisiye: Matmazel de Scudery
"Bir gün gelip de göklerin ebedi kudreti günahkârları dünyadayken cezalandırmaya karar verirse, o gün hangi ahlâksızın aşağılık hilesi varlığını sürdürebilir!" (sayfa 10)
Tam adı Ernst Theodor Amadeus Hoffman olan yazar, 1776’da doğdu. Müzisyen kimliğiyle de tanıdığımız Hoffmann, Bamberg Tiyatrosu’nda orkestra şefi ve besteci görevlerini üstlendi. Öyküleri, novellaları ve romanlarıyla başarılı bir yazarlık geçmişi olan Hoffmann’ın Edgar Allan Poe öncesinde yaşamış olması da ayrıca ilgi çekicidir. Kaleme aldığı kimi öykülerinde gotik bir atmosfer oluşturan yazarın Poe ve H. P. Lovecraft gibi gotik edebiyatın ünlü isimlerine ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.
Kum Adam, Duka ile Karısı, Altın Çanak gibi novellalarında ve Küçük Zaches Namıdiğer Zinnober, Kedi Murr'un Hayat Görüşleri, Şeytanın İksirleri adlı romanlarında romantik bir üslup benimsemesinin yanı sıra, masal unsurlarını da iyi bir şekilde kullanır. Sıra dışı hikâyeler onun cümleleriyle hayat bulur. İlk olarak 1819 yılında yayımlanan Matmazel De Scudery’de ise Paris’te geçen, polisiye unsurlarla bezeli bir öykü anlatıyor. Kimi otoritelere göre bu E. T. A. Hoffmann’ın kaleme aldığı en iyi novelladır.
Öykü, 17. Yüzyıl Paris’inde, en uzun süre tahtta kalan Fransa Kralı unvanına sahip olan XIV. Louis Dönemi’nde geçiyor. Heyecan verici ve merak uyandırıcı bir yapıya sahip olan öykü, gizemli ve gotik bir atmosfere sahip. Klasik polisiye unsurlarını içinde barındırmasına ek olarak Hoffmann’ın etkileyici anlatımıyla çok daha başarılı bir hale geliyor. Dönemin Paris’inin günlük yaşamı ve insanları satır aralarından taşarak bizlere ulaşıyor. Bir dönem hikâyesi olmasına rağmen, yazarın dokunuşuyla evrensel bir boyut kazanıyor ve yayımlandığı günden beri dünyanın her yerinde ilgiyle okunuyor.
Hoffmann bu öyküsünü bir şiirden esinlenerek yazıyor. Johann Christof Wagenseil’in Nürnberg şehri kroniklerinde yer alan iki dizelik bir şiir bu:
“Hırsızlardan korkan bir sevgili,
Aşka layık değildir.”
Elbette bu dizelerin Hoffmann’a tam olarak nasıl bir ilham verdiğini hiçbir zaman net olarak bilemeyiz çünkü şiirlerin kişilerdeki etkileri her zaman özneldir. Fakat ortaya çıkardığı bu öykü için konuşacak olursak, hem kendisine ün kazandıran hem de okurlara okurken keyifli dakikalar yaşatan bir metin olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonra tiyatroya, operaya ve sinemaya da uyarlanacak olan öykü, dönemin önemli isimlerinden yazar Matmazel de Scudery’i de içinde barındırıyor.
1680 yılının bir sonbahar günü Matmazel’in kapısı gürültülü ve ısrarlı bir şekilde çalınır. Kapıcı, uşak ve aşçı olan Baptiste, o anda evde değildir ve hanımının izniyle kız kardeşinin düğünü için taşraya gitmiştir. Evin hizmetçisi Martiniere kapıyı açıp açmama konusunda ikileme düşer zira yakın dönemlerde Paris gizemli cinayetler, soygunlar ve hırsızlıklarla çalkalanmaktadır. Özellikle geceleri ortaya çıkan çeteciler zengin kişilerin mücevherlerini alarak kayıplara karışır ve bu sebeple şehre korku hakimdir. Kapının ardındaki kişinin ısrarına dayanamayan Martiniere, kapıyı açar. Çalan kişi Matmazel de Scudery'le görüşmek istediğini söylese de bu isteğine ulaşamaz. Buna istinaden Matmazel'e ulaştırılmasını istediği küçük bir kutuyu hizmetçiye bırakır.
Bu olayın ardından kayıplara karışır gizemli şahıs. Kutunun içinde ise son derece değerli mücevherler bulunur. Kısa bir süre sonra Matmazel de Scudery’nin de yakın arkadaşı olan kuyumcu Rene Cardillac’ın ölüm haberi gelir. İşler garip bir hal almaya başlar ve Matmazel istemeden de olsa kendisini bu cinayetin içinde bulacaktır. Sherlock Holmesvari bir olaylar silsilesine dönüşen öyküde Kral 14. Louis de çıkar karşımıza ve kararlarıyla etkin bir rol oynar.
“Scudery yüreği paramparça, hayatla ilgili her şeye küsmüş bir halde,bugün cehennemi yalan dolanla dolu bir dünyada artık yaşamak istemiyordu. Bunca yıl erdem'e ve sadakate olan inancını hep güçlendiren, şimdi ise bu yaşında, yolunu aydınlatan o güzelim tabloyu yok eden kaderinden yakınıyordu.” (sayfa 40)
Cinayetin bir numaralı şüphelisi haline gelen kişi Cardillac’ın kalfası Olivier Brusson’dır. Yalnızca Scudery’le konuşmak isteyen Brusson’ın isteği yerine getirilir ve ikili uzun bir süre konuşur. Scudery şüpheci tavrını devam ettirse de, Brusson’ı ilgiyle dinler ve cinayetin perdesi aralanır. Genç adamın hayatının geri kalanı bu sır dolu cinayetin aydınlatılmasına bağlıdır ve giyotine gitmesi söz konusudur.
Aşk, etrika, tuhaf olaylar, sıra dışı karakterler ve gizemli cinayetler ekseninde devam eden öyküde halkın rolünü de görmekteyiz. Aristokrat sınıfı ilgilendiren bir meselede halkın âdeta sürü psikolojisiyle hareket ettiğini resmeder Hoffmann ve o an revaçta olan hangi görüş varsa o halk için doğrudur düsturunu destekleyici nitelikte olay örgüsü koyar ortaya.
"...bir aşırılıktan diğer aşırılığa kolayca geçen halk, önce azılı katil olarak lanetlenen ve parçalanmak istenen kişiyi, giyotine çıkmadan, barbarca bir hukuk sisteminin suçsuz kurbanı olarak görüp ağıt yakmaya başlamıştı..."
Öyküde, adalet kavramı da oldukça önem taşıyor fakat yasalar çerçevesinde kanıtlara dayalı bir adalet sisteminden ziyade, güvenilir insanların sözlerinin önem arz ettiği bir adalet çıkıyor karşımıza. Matmazel ve Kral Louis’nin sözleriyle bir anda ters yüz olan hikâyede şüpheli kişinin suçsuz ilan edilmesi sorgulanması gereken bir durum ortaya çıkarıyor. Elbette bu durum, öykünün geçtiği dönemdeki adalet sistemi ekseninde okunmalıdır. Olayın bir sonuca bağlanmasının ardından öyküde avukat olarak karşımıza çıkan D’Andilly’nin cümlesi ise birçok şeyi açıklar cinstendir:
“Gerçek bazen mümkün görünmeyebilir.”
Hoffmann’ın öyküsüne ana karakter olarak seçtiği Matmazel de Scudery, Agatha Christie’nin meşhur kadın dedektifi Miss Marple’a ilham kaynağı olmuş mudur bunu tam olarak bilemesek de, ilgi çekici bir öykü yarattığını söylemek mümkün. Bir polisiye öykünün olmazsa olmazı, emniyet amiri, avukat, mahkeme başkanı gibi karakterlerin de müdahil olduğu bu novella, farklı bir şeyler okuma arayışında olanlara önerilir.
Matmazel de Scudery, Türkiye İş Bankası Yayınları'nın Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi kapsamında, Gülperi Zeytinoğlu çevirisiyle yayımlanıyor. Keyifli okumalar dilerim.
“Hayır,” diye bağırdı, “böyle mutlu bir unutuşu sadece tertemiz bir yürek başarabilir.” (sayfa 61)