19 Şubat enkazı ve 31 Mart’ın sürprizi
Kriz değil, çöküntü. Krizler çözüm barındırır, burada çözümden söz edemiyoruz.
Konu, “Millet” ittifakının aday başvuruları. Mersin’deki başvuru saatini kaçırma olayı, Türk siyasi tarihinde herhalde bir ilk. Tek başına bile yeterli, ancak örnek çok. İzmir Buca’daki gibi, sabah ilan edilenin yerine akşamüstü başka adayın bildirilmesinden tutun, kazanma olasılığı olan kişiler yerine hiç tanınmamış isimlerin aday yapılmasına kadar bir dizi olmayacak işler.
Her mahaldeki durum tek tek incelendiğinde oraya özgü nedenler bulunabiliyor. Ama elbette bir kök neden var. Çeşitli açıklamalar yapılıyor. “Kemal Kılıçdaroğlu kontrol edebileceği bir örgüt yaratıyor” diyen var. “Menfaat şebekeleri çalışıyor” diyen de. Hepsi gerçeğin bir kısmını saptıyor, aslını değil. Anlamak için listelere bakmalıyız. Genel Sekreterimiz Utku Reyhan’ın teşhisiyle, “1 Nisan günü çok sayıda CHP rozetli HDP’li ortalıkta dolaşıyor olacak.”
CHP’yi çok uyardık. “Size tek bir şey söylüyoruz, PKK/HDP’den elinizi çekin” dedik. 1 Kasım 2015 seçimlerinden önce, 16 Nisan 2017 Anayasa referandumunda ve son olarak geçen seneki 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde... Sonuncuda adayları az kalsın Abdullah Gül olacaktı!
Artık uyarmıyoruz!
Kendimizi kandırmayalım. Bu parti seçime, 31 Mart’a hazırlanmıyor. Kazanmaya değil başka projeye ayarlı. Yine olmayacak işler...
Olmayacak, öyle ki dünyanın neresinden bakarsanız bakın, ABD yeniliyor. İster Avrupa’dan, son Münih Güvenlik Konferansı’ndan, ister Venezuela’dan, eski arka bahçeden, ister bölgemizden, Irak’tan, Lübnan’dan, hatta Kore’lerden... En uzağa Eskimo igloo’larına bile gitseniz istenmiyorlar, kovuluyorlar.
CHP, bağlandığı ABD projeleriyle birlikte bitiyor.
İktidardaki “Cumhur” ittifakının partileri, Ak Parti ve MHP ise birçok milli meselede Vatan Partisi’nin dediklerine geldi. Ancak onlar da, hızla öne çıkan bir başka milli sorunumuzda, ekonomide çıkmazdalar. Çıkmaya niyetleri de görünmüyor. Niyet dediysek lafın gelişi. Çözüm için ne sınıfsal aidiyetleri yeterli, ne program ve birikimleri.
Tanzim Satış, devletin bakkallık yapması değildir. Adı üstünde düzenleyicidir. Fiyatları düzenler. Ancak orada satılacak malın üretiliyor olması şarttır. Yoksa ithalat bağımlılığını artırmak ve bütçe açığı dışında sonuç vermez. Fiyat da kaldığı yerden devam eder.
Üretim ve Ak Parti herhalde yan yana gelebilecek en son iki şey. Devraldıkları Özal-Derviş politikalarını sonuna kadar uyguladılar, Türk sanayisi ve tarımında onulması zor hasar yarattılar. Üstelik sorunun kaynağı olan politikalarda ısrarlılar.
Fakat ne 1 Nisan itibarıyla çok daha ağırlaşacağı görünen şartlardan ne de krizden korkuyoruz. Vatan Partisi netlikle saptıyor: Türkiye buradan bir üretim devrimiyle, bir üreticiler iktidarıyla çıkacak. Programı planlı karma ekonomi olan Milli Hükümet’le.
Bu saptamanın toplum içinde gittikçe daha yaygın benimsendiğini mutlulukla görüyoruz. Tıpkı CHP’ye oy veren yurttaşlarımızdaki değişim gibi. 19 Şubat şokunun çöküntüsü atlatıldıkça zihinler daha da açılacak. Oradaki çıkmaz da görülecek.
Yetkili organlarımızda seçim sloganımızı tartışırken “şu seçenek, bu seçenek” gibi fikirler söylendi ve oybirliğiyle doğrusuna karar verdik: Tek Seçenek.
31 Mart akşamı bu sloganın isabetli olduğunu hep birlikte göreceğiz.