23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2000-2001 ekonomik krizini hatırlayalım - 1

Mustafa Pamukoğlu

Mustafa Pamukoğlu

Eski Yazar

A+ A-

2019’da ekonomik tsunaminin olacağından korkuyoruz. Bunun gerekçelerini daha iyi analiz edebilmek için iktisat tarihini devamlı gözden geçirmek ve geçmiş krizlerin sebeplerini analiz etmek ve buna göre tedbir almak ve çözümler üretmek gerekiyor. 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizi de hatırlanması gereken önemli krizlerdendir.
2000 KRİZİNİN NEDENLERİ
2000 yılına gelirken Türkiye ekonomik açıdan sıkıntılarla boğuşuyordu. 1998 Rusya krizi Türkiye’nin ihracat ve turizm gelirlerinde yaklaşık 13 milyar dolara yakın bir zarara neden olmuştu. Üstüne üstlük 1999 depremi de Marmara Bölgesinde önemli ekonomik kayıplara yol açmıştı.
*Ekonomik küçülme söz konusuydu
*Enflasyon yüzde 70’e ulaşmıştı.
*Bütçe açıkları katlanılmaz boyutta idi.
*Hazine faizleri yıllık ortalaması üç haneli rakamlara (yüzde 106) ulaşmıştı
Bu sıkıntıları yaşayan ekonomi için çözüm programı IMF stand-by anlaşması ile yürürlüğe giren bir ekonomik programdı. Ancak IMF kontrolünde olan bu program işe yaramayacaktı.
PROGRAM HEDEFLERİ NEYDİ?
Bu programın üç temel çözüm hedefi vardı:
1- Bütçe ve bütçe dışındaki kamu kesiminde mali disiplini sağlamak
Bütçe açıkları ve KİT açıkları azaltılmasıyla ve tarımsal destekleme fiyatları hedeflenen enflasyon oranında artırılmasıyla mali disiplinin sağlanacağı bekleniyordu.
2- Önceden belirlenmiş bir sabit kur sistemi ile döviz kurlarına yön vermek. (Döviz kuru sepeti gerçekleşmiş enflasyon oranının yarısı kadar artacaktı.)
Merkez Bankası’nın önceden döviz kurunu açıklayarak enflasyon beklentilerini düşürmek hedefleniyordu.
3- Yapısal reformlar (bunu bir türlü ülke olarak uygulayamadık) ve özelleştirmeleri tamamlamak.
Kamu finansmanı açıklarının azaltılması ve sağlanan dengenin istikrar kazanması için tarım kesimi daha iyi bir şekilde desteklenmeli. Elektrik üretim ve dağıtımı özelleştirilmeli, özel emeklilik sistemi getirilmeliydi.
MALİ DİSİPLİN NASIL SAĞLANACAKTI?
Bütçe gelirlerinde faiz dışı fazla vermek için vergi gelirlerinin artırılması ve hazine iç borçlanma yükü düşürülmeliydi. Hazine iç borçlanma yükü dış borçlanmayı artırarak sağlanacaktı. İç borç yerine dış borç kullanılacaktı.
Kamu finansmanı vergi gelirlerindeki artış ve dış borçla sağlanacaktı.
Merkez Bankası ise döviz girişlerine karşılık TL’yi tedavüle sokacaktı.
Bu önlemden beklenen ise şu idi: Vergi gelirlerindeki artış ve dış borçlanma piyasanın likidite yönünden rahatlamasına yol açacaktı. İç borçlanma senetlerine gitmeyecek fonlar piyasada ek likidite yaratacaktı. Bununla beklenen kurun kontrol altında tutulması ve faizin serbest bırakılmasıydı.
UYGULAMA SONUÇLARI
Hazine iç borçlanma faizleri hızla düştü. Devalüasyon beklentisi ortadan kalktığı için bankalar açık pozisyonlarını (döviz yükümlüklerinin döviz varlıklarından fazla olması) artırdılar. Faizlerin gerilmesi ise enflasyonu düşürme konusundaki mücadeleye sekte vuruyordu. Evet, Hazinenin borçlanma maliyeti düşüyordu ama bu sefer de enflasyon ihmal edilmişti Faiz enflasyona tercih edilmişti.
Faizlerin düşüşü iç tüketim talebini artırdı. Bireysel krediler yaygınlaştı. Tasarruflar tüketime yöneldi. İç talep canlı kaldığı için enflasyonda beklenen düşüş olmadı.
Hükümet 2000 yılının ilk yarısında bu önemleri cesaretle uyguladı. Hububat fiyatları dengelendi. Dolar bazında tarım ürünlerinde iç fiyatlar dünya fiyatlarına yakın hale getirildi. Birçok kanun yürürlüğe girdi.
Ancak Hükümet bu sıkı çalışmasını 2000 yılının ikinci yarısında gösteremedi.
2000 YILININ İKİNCİ YARISI
IMF verilen sözlerin tutulmadığını görünce dördüncü gözden geçirmeyi erteleyip beşinci gözden geçirme ile birleştirdi.
Eylül ayında BDDK kuruldu. BDDK’nın yeni bir kurum olması ve taviz vermeyecek bir tutum sergileyeceğinin anlaşılması bankacılık sektöründe kaygı yaratmıştı. Bu onları açık pozisyonlarını azaltma yoluna gitmeye yol açtı. Bu da bankaların artan döviz talebinin Türk lirasına olan talebi artırmasına yol açtı ve faizler yükseldi. Yükselen faizler de bankaların ellerindeki hazine bonolarının değerini düşürüyor ve zarar büyüyordu. Üstelik bankalar bu Hazine bonolarını yurtdışı finans kurumlarına teminat olarak vermişlerdi.
Buna tedbir alınamayınca piyasalarda likidite sıkışıklığı baş gösterdi ve bu da faizlerin daha da yükselmesine yol açtı. Yabancı yatırımcılar yurt dışını terk etmeye başladılar. Onların hızlı çıkışı dövize olan talebi artırdı.
Hazine bonolarının teminat değerinin kaybolması dış borçların ödenmesine ve buda dövize olan talebin biraz daha artmasına yol açtı.
İşte bundan sonra filim koptu ve IMF tam anlamıyla pozisyon aldı.
Gelecek sayıda Kasım’daki patlamayı ve 2001 krizini analiz edeceğiz.