29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2013, ilk gün -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

2013 yılının ilk günü de Kâtip Çelebi’nin, günümüzde AKP iktidarı tarafından izlenen düşüncelerini okumayı sürdürelim. Bu türden nasihatler Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtarmamıştı ama Allah sonumuzu hayırlı etsin!

Çelebi’nin son sözleri

[Bugün, hazinenin azlığı, askerin bolluğu, giderin çokluğu ve reayanın (halkın) güçsüzlüğüne ait bunalımın, mümkün olduğu kadar yok edilmesinin çaresi şudur:

Reayanın, vergi vermeye imkânı yoktur. Bir yıllık geliri, padişahı âlempenah hazretleri (Allah ona selametler versin) yolu ile olursa, tedarik (edinme) ve tedahülü (gecikme) ortadan kaldırıp, elde edeceği malından yavaş yavaş ödeme şartı ile güvenilir bir kuluna teslim ve deruhte etsin. (yüklesin) Bir yıllık gelirin bulunması hazine için büyük güç yaratır. Her işe sermaye olur.

Askerin çokluğuna ait bunalım, daha önce de söylendiği gibi, asker toplamakta çok titiz davranmakla ve iyi tedbirlerle ortadan kaldırılır. Söz gelimi, gelir artırıcı, hazine için yararlı vergileri, askerin çokluğu tüketmektedir.

Giderin yok edilmesine çare olarak da; dairelerde yersiz harcamaları azaltıp, sonra her biri hazinenin direği olan birkaç bölümde, işin ehli, dindar ve dürüst kişileri görevlendirmektir. Bu yolla iki yılda, gider fazlalığından doğan sıkıntı da önlenmjş olur.

Reayanın güçsüzlüğüne çare olarak da, üzerlerinden bazı vergilerin bir miktar indirilmesinden sonra, memuriyetten akçe almayıp, denenmiş ve dürüst adamları görevlerinde uzun süre çalıştırarak, zulmedenin hakkından gelmek ile bir iki yılda reaya kuvvet bulup, Osmanlı ülkesi arzu edilen şekilde bayındır olur] (s.33)

Tenbih ve tebşir (uyarı ve müjde)

[Devlet ve saltanatın ileri gelenlerince de bilindiği üzere, bu yüce devlette bunalım yeni olmayıp, geçmişte, saltanat veraseti kavgası ve bir zaman Timur’un şerri, sonra Celâlilerin ortaya çıkışı, birçok kere ülkede karışıklık yarattıysa da, Allah’ın yardımı ile, yordamınca alınan tedbirler sayesinde düzeltilmiştir.

Bu küçük eser de sözü edilen sıkıntıların, hepsi dehşetlidir diye korkuya düşüp, kuruntuya kapılarak tedbir almamak, din ve devlet için yakışık almaz ve hamiyetin gereği bu değildir.

Cihanın sığınağı hazreti padişahın saltanatları kuvvet ve saadettedir. Yeter ki, vekilleri din ve devlete hizmette birleşerek, çalışmaya sıvanıp, şeriatı ölçü ve rehber edinsinler. Yüce Allah’ın yardımı ile, düşmana karşı, galip, üstün ve muzaffer olurlar. Zulüm ve haksızlığı bırakıp şerî ve aklî kanun gereğince tedbir alırlarsa, bu yüce devleti hıyanetten kurtarıp, kanun yoluna sokarlar. Ulu Tanrı, bu yolda etkili kılsın. Amin.] (s.34)

Amin ama...

Toynbee, başka uygarlıklara bağlı toplumları egemenlikleri altına alan Türkleri, dağcılık bilmeden sarp dağlara tırmanmaya kalkışan gözü kara sporcuya benzetir. Dağın belli bir yerine kadar tırmanır ve orada durmak zorunda kalır. Artık ne yukarı tırmanabilir ne de aşağı inebilir...

Osmanlı okur-yazarları, devletin merkezi yönetiminin, ekonomisinin, askeri sisteminin, toplumsal düzenin, eğitim sisteminin bozulduğunu görüyorlar ama akıllarına din ve imandan başka yorum ve önlem gelmiyordu.

Bu bozulma ve gerilemede iç isyanların etkili olduğunu hissediyorlardı ama bu isyanların nedenlerini görüp değerlendiremiyorlardı.

Bu bozulma ve gerilemede, dış etkenlerin de etkili olduğunu hissediyorlar ama bunların neler olduğunu tahmin bile edemiyorlardı.

Çünkü olan-biteni görmesi gereken ulemanın (aydın ve bilgin) yetiştiği medreselerde sadece din bilgisi ve din hukuku öğreniyorlardı. Selçuklu döneminde kurulan Nizamiye medreselerinde teolojinin yanı sıra pozitif bilimler de öğretilmiş ama bu öğretim bir süre sonra sulanmaya başlamıştı. Oysa Avrupa’da üniversiteler daha XI. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanmıştı: Bologna (1088), Oxford (1096), Modena (1175), Sorbonne (1200), Cambridge (1209)... Osmanlı’da bunlara benzeyecek üniversite (Dar-ül fünun) ancak 1900 yılında kuruldu.

Bunalımı irtica ile giderme

Osmanlı ne zaman bunalıma girse, bunu her zaman dinsel irtica ile gidermek yoluna gitmiştir. Muhteşem Süleyman tahta geçtiği zaman, babası Yavuz Selim’den birçok çözümsüz toplumsal sorun (iç isyanlar; cinayet, hırsızlık, içki, fuhuş, rüşvet...) ve bomboş bir hazine miras kalmıştı.

Prof.Dr. Mustafa Akdağ, “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi” (Cem Yayınları, 1974) adlı kitabının 2.ciltinde (s.465-468) Osmanlı’nın göçüş bunalımını dinsel irtica ile giderme çabalarını sergiler:

“Bu kötüye gidişin kökünde ekonomik nedenlerin yattığını düşünmek o günün kafalarınca mümkün değildi. Onun için, sorun dinsel yönden ele alındı. Ulema arasında İslâm dinini tartışmaları canlanıverdi.”

“... vâizler, bütün başa gelenlerin dinî kuralları ihmalden doğduğunu, o halde, herkesi Müslümanlığın gereklerine yöneltmek yoluyla toplumun kolayca düzene sokulabileceğini ileri sürüyorlardı.”

“Kanunî, bu isteğe uyarak, halkı din görevlerini yerine getirmeye zorlamayı bir devlet görevi haline getirmiş oldu.”

“1537 fermanı ile başlayan sıkı dinsel kovuşturmalar halk için dayanılması güç bir baskı biçimine dönüştü... Gerek Müslüman, gerek Hıristiyan ve Yahudilerin bu yüzden çektiklerine örnek olacak olaylar...”

***

1537 Fermanı’nından 72 yıl sonra doğup 120 yıl sonra ölen Kâtip Çelebi’nin (1609-1657) öneri ve tavsiyelerine bakılırsa, bunalımı dinsel irtica yolu ile giderme yönteminin işe yaramadığını görülüyor. Bu yöntem sadece Osmanlı’nın yıkılışına katkıda bulundu. Medrese tedbirli R.T. Erdoğan da “dindar ve kindar nesil” projesinin bir işe yaramadığını görecek ve cümle âleme gösterecek!.