29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

2013 yılında siyaset tarzı -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

2013 yılının ocak ayında 110-120 yıl önceki “Memleket nasıl kurtulur?” sorusu artık geçerli değil. Ülke kurtuldu ve 1923 yılında kurulan Cumhuriyet 90 yaşında. Günümüzün sorusu şöyle ya da şöyle olmalı: “Memleket AKP’den nasıl kurtulur?”

AKP’den neden kurtulmak gerekli?

AKP içiyle dışıyla, biçimi ve özüyle, tarihe ve dünyaya bakışıyla, tam anlamıyla bir anakronik oluşum. Anakronik, çünkü İslamcı ve Panislamist. İslamcı İslam, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bireyin, toplumun ve devletin evrensel çağdaşlaşma yarışında saf dışı kalmasına engel olamadığı gibi, tam tersine saf dışı kalmasına katkıda bulunmuş. Bu saf dışı kalışta okul ve eğitim-öğretim sisteminin, ulema (ilmiye) sınıfının sorumluluk payı çok büyük. Avrupa’da XII. yüzyıldan itibaren üniversiteler (Oxfort, Sorbonne, vb.) kurulup bilim ve tekniğin gelişmesi için yollar açılıp, bilim adamları ve düşünürler yetişmiş... Ama, Osmanlı medreseleri gelişmenin tam tersi yolu izlemiş, yobaz, tufeyli softa ve suhte (Celali haydutu din adamı) yetiştiren bataklıklara dönüşmüş... İslamcı İslam, Osmanlı devletinin yıkılışında en büyük sorumluluk payına sahip...

Ama AKP’nin ideolojisi İslamcılık! O İslamcılık ki İslam’ın kadınlarla ilgili ayet ve dogmaları dışında hiçbir kuralına uyma kaygısı taşımamış; “kadın” dışında kalan her konuda dinin kurallarının dışına çıkmayı kural haline getirmiş; bireyi, toplumu ve devleti kaosa sürüklemiş...

Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramayan İslamcılık, Tanzimat’tan itibaren toplumsal değişim ve gelişim içeren bütün çağdaş hareketlerin karşısında durmuş; kendisinden kaynaklanın kaynak ve nedenlerini “İslam’dan uzaklaşma”ya bağlamış; her ilerleme projesinin karşısına “selefî” itirazlarla karşı çıkmış ve her zaman kaos ve huzursuzluk kaynağı olmuş... AKP bu geleneğin mirascısı!

Cumhuriyet karşıtlığı

AKP’nin “ecdat”ı Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmış, Padişah ve Halife’nin yanında yer almış, Kurtuluş’a karşı silah kullanmış... Cumhuriyet’in ilanına karşı çıkmış; Cumhuriyet’in Padişahlık ve Halifelik’i kaldırmasına içine sindirememiş ve kuruluşundan itibaren Cumhuriyet ve devrimlerine düşmanca davranmış... İlk demokratlaşma denemeleri olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1924) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın (1930) kapatılmasına neden olmuş. Devrimlerim karşıtlarına uygulanan yasal önlemleri, Müslümanlara uygulanan zulüm olarak ilan etmiş...

Bu süre içinde, İslam dininin bireyler tarafından özgürce yaşanıp uygulanmasıyla yetinmemiş, sadece bireyin değil, toplum kurallaranın, devlet yapılarının, Anayasa ve yasaların İslamileşmesi davasının peşinde koşmuş...

İslamcının davası elbette demokrasi değil. İktidara gelmek için demokrasiyi kullanır. İktidara gelirse, orada kalmak için “eski düzenin restorasyonu” siyaseti güder. Bu açıdan değerlendirilecek olursa, AKP Hükümeti, adıyla-sanıyla tam anlamıyla bir restorasyon hükümetidir ve bu hükümetin amacı Türkiye’de bir “Ulema Rejimi’i kurmak. Zaten AKP’nin Başbakanı R. T. Erdoğan “Bize göre demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Yani demokrasi ile düzenler gelir, düzenler gider” (İkinci Cumhuriyet Tartışmaları, S.419) demiyor mu?

Gelir ama gitmez

İslamcı rejim demokratik seçimlerle gelir ama demokratik seçimle gitmez. Örneğin, bir bakıma 12 Eylül darbesinin bir ürünü olan AKP, iktidara geldikten sonra laik anayasayı, laik yasaları ve laik eğitimi İslamileştirmek için elinden gelen her şeyi yapmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu rafa kaldırıp imam-hatip okullarını laik liselerin yerine ikame etmiş; ilköğretimi mahalle mektebine, ortaöğretimi medreseye çevirmiş, yüksek öğrenimi YÖK marifetiyle yüksek medreseye çevirme programını uygulamaya koymuştur. Ama, demokratikleşmenin olmazsa olması olan, 12 Eylül ürünü Partiler ve Seçim yasalarını değiştirmeye, seçim barajını kaldırmaya yanaşmamıştır.

AKP Hükümeti 10 yıllık restorasyon programını uygularken en büyük desteği, kendi kendilerine “liberal” adını veren sağcı solcular’dan görmüştür. Restorasyon programı hemen hemen tamamlanıp, AKP’nin kendilerine ihtiyacı kalmayınca, bu budala sağcı solcular kandırıldık diye ağlaşmaya başlamıştır.

Başkanlık tuzağı

1923’te kurulan parlamenter rejimin yerine başkanlık rejimi kurulursa, restorasyon programının “laiklikten arındırma” olarak tanımlanabilecek birinci evresi tamamlanacak ve İslami rejim istibdatı fiilen ve resmen başlayacaktır.

“Kuvvetler Ayrılığı”na karşı çıkmasından sonra, R. T. Erdoğan’ı, “Kuvvetler Birliği”ni uygulayan Mustafa Kemal ile karşılaştıranlar var. Bunlar için herhangi bir sıfat kullanmak istemiyorum.

Mustafa Kemal, 1923’ten önce, Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Büyük Millet Meclisi’nin hükümeti idi. 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu “saf meclis hükümeti rejimini” öngörmüştü. Yürütme tamamen yasama meclisinin elindeydi. Devlet Başkanı yoktu. BMM Başkanı da yürütmenin doğal başkanı idi. Kurtuluş Savaşı süresince, bütün yetkilerin Meclis’te toplanmasının asıl hedefi, bağımsızlığı kazanılmasından sonra, Osmanlı monarşisini tasfiye etmekti. Öte yandan, olağanüstü yetkilere sahip olan İstiklal Mahkemeleri oluşturulurken, milli egemenliğin bölünmezliğine dayanılarak, yargılama yetkisinin de BMM’de olduğu kabul edilmişti.

Meclis hükümeti, Fransa’da “Milli Konvansiyon Meclisi” döneminde uygulandı. Günümüzde, demokratik ülkelerden sadece İsviçre’de vardır.

R. T. Erdoğan, Mustafa Kemal’in yaptıklarını tersine çevirmek için kuvvetler birliği istiyor ve seçmenin yarısı olanları seyrediyor!