2016 anayasa önerisi ayıplıdır
10 Aralık günü İstanbul’da patlatılan bombalar hepimize büyük acı verdi. Adeta herşeyin üzerini örttü. Dileğimiz, saldırganların tam bir yenilgiye uğratılması. Başımız sağolsun.
***
Aynı gün, AKP - MHP anlaşmasıyla ortaya çıkan anayasa değişikliği, 10 Aralık 2016 günü TBMM Başkanlığı’na verildi. Bu ana kadar sır gibi saklanan metin, o gün kamuoyu bilgisine açıldı. Değişiklikler, toplumun çok geniş bir kesiminde tam bir hayal kırıklığı yarattı.
2016 Önerisi, toplam 21 maddeden oluşan ve genel gerekçe ile madde gerekçelerini içeren bir metin. Toplam 177 maddeden oluşan mevcut anayasanın 65 maddesine dokunuyor; böylece anayasanın %35’ini değişikliğe konu ediyor. Bu orana bakarak, işin başında “mini-paket” diye anılan bu çalışmanın “mini” ölçülerini çok aştığı ve ortaya epeyce iri bir paket çıktığı söylenebilir.
***
Değişiklik, en temelde iki durum yaratıyor.
Birinci durum, yasama yetkilerinin bir bölümünün yürütmenin başı olarak tanımlanan cumhurbaşkanına devredilmesi.
İkinci durum, cumhuriyet örgütlenmesi için büyük öneme sahip olan “yönetimin yasallığı” ilkesini ortadan kaldırılması.
***
Yasama organı TBMM, yasaların çok ama çok büyük bölümünü, kendisine hükümetten gönderilen “kanun tasarısı” marifetiyle yapar. 2016 Önerisi “kanun tasarısı”nı ortadan kaldırıyor.
Bunun anlamı çok derin. Çünkü ortadan kalkan daha büyük bir şey var; hükümetin kendisi. Hükümet, yani başbakan ve bakanlar kurulu olmayınca, onun tarafından hazırlanan “kanun tasarısı” da elbette olmuyor.
Demek ki yasama yetkilerinin yürütmeye devretmenin devasa sonuçlarından biri, hükümet organının ortadan kaldırılması. Böylece yasamanın bir bölüm ve yürütmenin tüm yetkileri cumhurbaşkanına devredilmiş oluyor.
Cumhurbaşkanı devraldığı yetkileri “cumhurbaşkanı kararnamesi” çıkararak kullanacak. TBMM ise yetki alanını aramaya çıkacak.
***
Gerçekte ikinci durum da bununla bağlantılı.
Hukuksal olarak bir hükümet yok. Ama elbette işlevleri sürecek. Hükümetin işlevleri, devlet örgütleri yani kamu idareleri eliyle sürer. Ya da kamu yönetimi dediğimiz 3 milyonu aşkın personel, 21 bakanlık ve bunların bağlıları, 81 il, 912 ilçe, 18 bin köy, 32 mahalleyle...
İşte bütün bu gövdenin yönetimi, arada “hükümet” olmaksızın, doğrudan cumhurbaşkanına bağlanıyor.
Neden hükümet olmaksızın diyorum? Çünkü orada hükümetmiş gibi görünen “bakan”ların kurul olarak hiçbir sorumlulukları yok. Bunların bir kurul olduklarının göstergesi olacak hiçbir şey, örneğin ‘kararname çıkarma’ gibi bir yetkileri yok. Hepsi cumhurbaşkanının siyasal bile değil, teknik yardımcıları gibiler.
Cumhurbaşkanı, 2016 Önerisi’nde sahip kılındığı kararnameleri, özellikle de devlet kurumlarını kurma, kaldırma, görev ve yetkilerini belirleme; üst kademe yöneticilerini atama işlemlerinde kullanacak.
Oysa bütün bu işler ancak yasayla yapılabilir. Anayasa “idare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir” diyor. 2016 Önerisi, Anayasa’daki bu temel ilkeye öyle bir istisna getirmiş ki, gerçekte ilkeyi ortadan kaldırıyor.
Bu Öneri’ye göre, ülkemizde bundan böyle eski dille “idarenin kanuniliği” değil, “idarenin idariliği” ilkesi egemen olacak. Yani, toplumun ve siyasetin denetiminden tümüyle uzak, kapalı devre ve üniterlikten federalliğe her savrulmaya uygun bir idare çağının açılışı....
***
Başta hayal kırıklığı derken bunu kastettim.
Anayasa bir yana, anayasada böyle temel değişiklikler de, hukuk felsefesi ve anayasa hukuku bilmeyen dar kadrolarca yapılmaya kalkışılırsa, işte bu son örnekte görüldüğü gibi, olmaz.