2022’nin öne çıkan filmleri
Bu yıl sayısı artan dijital platformlar, sinema salonunda film izleme alışkanlığını baltaladı. 2023 yılına girmeye yalnızca bir gün kalmışken, geçtiğimiz yılın en iyi filmlerini sinema eleştirmeni Tunca Arslan yazdı
Bir yılı geride bırakırken, yabancı filmlerden “Avatar: Suyun Yolu”nun Box Office Türkiye verilerine göre 1.126.933 seyirciyle ilk sırada yer aldığı, ikinci sıradaki yerli animasyon “Aslan Hürkuş: Görevimiz Gökbey”in 891.326 seyirci topladığı, 2022’nin son dönemecinde gösterime giren “Çakallarla Dans-6”nın 693.322 bilet sattığı bir liste oluşmuş durumda. Listenin geneline bakıldığında, 2022’nin seyirci ilgisinin şaşırtıcı olmayan biçimde öncelikle popüler yapımlarda toplandığı, “festival filmi” kategorisinde yer alan çalışmaların ticari gösterimde kısıtlı oranda seyredildiği rahatlıkla görülüyor. Tabii bir de sinema salonları dışındaki gösterim alanları olan Netflix, Mubi, Disney gibi dijital platformlar var. Örneğin “Recep İvedik-7”nin yalnızca Disney’de yer alması, salon izleyicisiyle buluşmaması, seyir alışkanlıkları açısından önemli bir değişime, hatta bir anlamda tehlikeye işaret ediyor. “Sinema filmleri sinema salonunda seyredilir!” anlayışının yerini yeni gerçeklere bıraktığı söylenebilir.
Pandemi sonrasını bekleyen pek çok film gösterime girmesine rağmen 2022’nin genel olarak çok da parlak geçmediğini teslim etmek zorundayız. İyi filmler vardı ama başyapıtlar yoktu. Yıl boyunca seyrettiğim ve çoğunu bu köşede yazdığım yapımlar arasında en sevdiklerim şöyle sıralanıyor:
1) Vortex. Gaspar Noe’nin kurgusuyla dikkat çeken filmi, “demans günlükleri” dökümü yapıyor ve bu lanet hastalığı Paris’te yaşayan yaşlı bir çiftin öyküsü üzerinden hüzün verici biçimde anlatıyordu. Başrollerdeki, korku-gerilim sinemasının 82 yaşındaki İtalyan büyük ustası, yönetmen Dario Argento ve Françoise Lebrun çok iyiydiler.
2) Güneş Sonrası-Aftersun. Sophie, annesinden ayrılmış babasıyla 20 yıl önce çıktığı Türkiye tatilini anımsar… Charlotte Wells, baba-kız ilişkileri temelinde çok hoş, yüreklere dokunan, alabildiğine sevimli ve aynı oranda sarsıcı bir “geçmişe dönüş” öyküsü anlatıyordu.
3) Hüzün Üçgeni- Triangle of Sadness. Ruben Östlund’un sansasyonel filmi, lüks bir yat yolculuğu ekseninde sınıf ilişkilerine ve yaşam mücadelesine yoğunlaşıyor, büyük kriz anlarında gelen “iktidar değişikliğine” dikkat çekiyordu.
4) Menü-The Menu. Küçük bir adada, kişi başına 1250 dolar ödenen seçkin restoranda şefin tavsiyeleri işlerin çığırından çıkmasına ve ardı ardına gelen “kanlı servislere” neden oluyor, Mark Mylod’un filmi unutulmaz bir “son yemek” manzarası sunuyordu.
5) Yola Devam-Jaddeh Khaki. İran sinemasının usta ismi Cafer Panahi’nin oğlu Panah Panahi’nin ilk yönetmenlik çalışması, bir ailenin “sınıra doğru” yolculuğuna odaklanıyor, Furuğ’un dizelerini çağrıştıran biçimde gerçekçi dokunuşlarla “Rüzgâr bizi sürükleyecek” öyküsü anlatıyordu.
6) Köpeğin Pençesi-The Power of the Dog. Oscar yarışında adını çokça duyduğumuz Jane Campion imzalı film 1920’li yılların Montana’sında geçen bir kadın düşmanlığı, erkeklik tanımı, ergenlik, eşcinsellik, alkolizm, kovboyluk ve burjuvazi öyküsü aktarıyordu.
7) Belfast. 1969’da Kuzey İrlanda, Katolik-Protestan/IRA-İngiltere çatışması… Kenneth Branagh’ın yönettiği film seyirciyi Belfast’ta bir sokağa ve o sokakta birlikte yaşamak isteyen insanların dünyasına götürüyordu.
8) Beni Sevenler Listesi. Emre Erdoğan’ın filmi, İstanbul’un uyuşturucu sorununun yalnızca Tarlabaşı, Bağcılar, Esenyurt gibi alt-kenar bölgelerle değil Cihangir gibi merkezi-elit bir semtle bağlantısını teşhir ediyor ve “enteller bölgesini” hallaç pamuğu gibi atıyor, adeta röntgen filmini çekiyordu.
9) Sevgili Yoldaşlar-Dorogie Tovarishchi. 85 yaşındaki Andrey Konçalovski son derece dinamik bir anlatımla, 1962’de Sovyetler Birliği’nin Novoçerkassk şehrinde yaşanan bir grevi, Lenin-Stalin posterleriyle Kruşçev rejimini ve hayat pahalılığını protesto eden işçilerin üzerine KGB ajanlarınca ateş açılmasını ve olayın tüm dünyadan gizlenmesini öykülüyordu.
10) Elvis. İşbilir yönetmen Bazz Luhrmann, 1960-70’lerin efsanevi rock şarkıcısı Elvis Presley’in yaşamını ve ölümünü harika bir senaryo, parmak ısırtan kurgu çalışması ve üst düzey oyunculuklarla dört dörtlük bir biyografik filme dönüştürmüştü.
Tüm okurlarımıza, mutlu ve başarılarla dolu bir 2023 dileklerimle…