2024 Avrupa için çalkantılarla dolu bir yıl oldu! Bir tarafta ekonomik çöküş, siyasi kaos, diğer tarafta milliyetçi yükseliş
Avrupa Birliği (AB) için 2024 ekonomik krizin ağırlaştığı ve siyasi krizin derinleştiği bir yıl oldu. AB’nin nabzını Birliğin en büyük ve en etkili iki ülkesi olan Fransa ve Almanya'da yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerle ölçmek doğu olacaktır. 2024’te yaşanan zorluklar 2025’e sarkacak ve yaşanan kriz daha da artacak gibi görünüyor. Çin ile rekabet sorunu yaşayan Avrupa, bir de ABD Başkanı Donald Trump'ın “ticaret savaşlarıyla” karşı karşıya kalacak. Trump’ın seçim kampanyasında Avrupa mallarına %10 gümrük vergisi getirme vaadi, AB ihracatçılarına doğrudan bir ekonomik maliyet getireceği ortada.
AVRUPA EKONOMİK VE AHLAKİ ÇÖKÜNTÜYÜ YAŞIYOR
2008 mali krizi ile sarsılan Avrupa, daha toparlanmadan 2022’de başlayan Ukrayna savaşı ve Rusya’ya yaptırımlar ile ortaya çıkan enerji krizinin yol açtığı enflasyon, faizlerin yükselmesi, yatırımların düşmesi, tüketimin daralması ve rekabet gücünün zayıflamasıyla birlikte bir durgunluk içine girdi. ABD’nin yanında Ukrayna savaşına müdahil olması bu çöküşte dönüm noktası oldu. Toparlanması güç bir krize giren Almanya savaş boyunca Ukrayna’ya 37 milyar avro aktardı.
Avrupa devletlerinin ulusal yapıları yıpranmış, kültürel yapıları yozlaşmış, sanayi ve üretim çarkı bozulmuş, sağlık sistemleri çökmüş, yönetici sınıfları halktan kopmuş ve halkları yoksullaşmıştır.
‘BEŞ FRANSIZ’DAN BİRİ RUH HASTASI’
Fransa’da gensoru ile yıkılan hükümetin başbakanı Michel Barnier’nin Meclis’te hükümetin genel politikaları ile ilgili yaptığı açıklamada şu vurguları, Fransa’nın içinde bulunduğu ekonomik krizin boyutlarını ortaya koyuyordu: “Demokles'in gerçek kılıcı devasa mali borcumuzdur… ve dikkatli olmazsak ülkemizi bir uçurumun eşiğine getirecektir… 3 trilyon 228 milyar avro olan kamu borcumuz, bütçeye ağır bir yük getiriyor… Bu borcun maliyeti (yıllık faizi) 60 milyar avro. Şu anda eğitimden sonra devlet harcamalarının en büyük ikinci kalemi… Ruh sağlığı sorunları her beş Fransız’dan birini etkilemektedir, -her beş kişiden biri! - özellikle de gençleri. Sağlık sigortası harcamalarında en büyük payı ruhsal hastalıklar oluşturmaktadır.” Başka söze gerek yoktur. Gençlerinin uyuşturucu bağımlısı olduğu, LGBT dayatmalarıyla aile yapısının bozulduğu, Sosyal Sigortalar, emeklilik, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü bir Fransa ile karşı karşıyayız.
‘ALMANYA’DA SANAYİ ÜRETİMİ YÜZDE 10-15 DARALDI’
Almanya sanayi üretimiyle, ihracatıyla bir model olarak görülmekteydi. Rusya ile olan ticari ilişkileri özellikle bu ülkeden sağladığı ucuz doğal gaz ve petrolü ile sanayi üretiminde büyük bir avantaja sahipti. ABD’nin Ukrayna bataklığına sürdüğü Avrupa, Rusya’ya uyguladığı yatırımlar sonucu ile ortaya çıkan yüksek enerji fiyatları özellikle Alman işletmelerine büyük bir yük getirdi. Bundesbank, enerji yoğun sektörlerdeki sanayi üretiminin yüksek gaz ve elektrik maliyetleri nedeniyle %10-15 oranında daraldığını ve bu durumun 2025 yılında da devam edeceğini belirtmiştir. Fransa’da artan akaryakıt, doğal gaz ve elektrik fiyatları hane halkının canını yaktı. Enerji fiyatlarının maliyeti artırması her iki ülkede de işletmeler uygun fiyatlı enerji ve daha elverişli düzenleyici ortam arayışıyla üretimlerini yurt dışına, özellikle de ABD ve Çin'e taşımaya başladı.
Philippe Crevel, lesfrancais.press sitesinde “Fransız-Alman Ticaret ve Sanayi Odası (DIHK) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ankete katılan tüm şirketlerin üçte biri ve sanayi şirketlerinin beşte ikisi Almanya'daki yatırımlarını azaltmayı planladığını” yazıyor.
Ülke ekonomisinin temel direklerinden biri olan Almanya'nın otomotiv sektörü küresel rekabet gücünü kaybetmeye başladı. Volkswagen, BMW ve Mercedes-Benz gibi otomotiv devleri Çinli üreticilere karşı pazar paylarını sürekli olarak kaybetmektedir. Goldman Sachs'a göre: “Çin, özellikle Alman otomobil üreticilerinin geride kaldığı elektrikli araçlar gibi sektörlerde Almanya'nın ana ihracat pazarı olmaktan çıkıp ana rakibi haline geldi.” Bundesbank'ın da belirttiği gibi: “Çin'deki büyüme Alman ürünlerine olan talebi zayıflattı ve Almanya'nın Çin'e ihracatını azalttı.”
AP SEÇİMLERİ DÖNÜM NOKTASI OLDU
Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde Atlantikçi partilerin yaşadığı yenilgi ve milliyetçi partilerin görülmedik başarıları bugün yaşanan siyasi krizin kapısını araladı. Berlin ve Paris’te hükümetlerin düşmesi siyasi istikrarsızlığın yolunu açtı ve yaşanan hükümet krizleriyle büyük bir siyasi belirsizliğin içine girdiler. Avrupa’da siyasi dengeler değişti. AP’de sistemin geleneksel partileri ve özellikle Sosyal Demokratlar ve Yeşiller kan kaybederken, milliyetçi partiler parlamentonun üçte bir çoğunluğuna sahip oldular.
MİLLİYETÇİ DALGA YÜKSELDİ
AP seçimlerinde en büyük sarsıntı Fransa’da yaşandı. Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi (RN) yüzde 31,4 oy oranıyla birinci olduğu gibi iktidarda olan Macron’un partisine 16 puan fark attı. Bir önceki seçime göre 9 puan kaybeden ve yüzde 14,6 oy alan Macron’un partisi büyük bir hezimet yaşadı. Sosyal Demokratların Sorosçu liste başı adayı Raphaël Glucksmann yüzde 13,80’le üçüncü, Jean Luc Melenchon’un Boyun Eğmeyen Fransa partisi yüzde 9,9 ile dördüncü ve bir zamanlar Fransa’nın en büyük partilerinden Cumhuriyetçiler yüzde 7,3 ile beşinci oldu.
Almanya’da da durum farklı değildi; milliyetçi Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oylarını 5,5 puan yükselterek yüzde 15,9 ile ülkenin ikinci siyasi gücü oldu. Almanya Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Bavyera Hıristiyan Sosyal Birliği (CSU) ittifakı (Birlik Partisi) yüzde 30 ile birinciliğini korurken, iktidardaki koalisyon partileri ise tam bir hezimet yaşadı. Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) 2021 genel seçimlerinde yüzde 26 oy alırken bu seçimlerde yüzde 13,9 ile AfD’nin altında kaldı. Aynı şekilde Yeşiller 2019 AP seçimlerindeki oy oranı yüzde 20,5 iken 8,5 puan kaybederek Yüzde 11,9’a düştü. Küçük ortak Liberaller ise yüzde 5,2 sınırında kaldı. Almanya’da diğer sürpriz yapan parti “Birlik Sahra Wagenknecht - Sağduyu ve Adalet” partisi (BSW) oldu. Ocak 2024 tarihinde Alman Sol Parti’den ayrılan Sahra Wagenknecht’ın kurduğu bu yeni parti yüzde 6,2 oy aldı.
Avrupa’nın diğer ülkelerinde de milliyetçi rüzgâr esti; Avusturya’da da milliyetçi Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) yüzde 25,4, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın milliyetçi partisi Fidesz yüzde 44,9 ve İtalya'da Giorgia Meloni'nin Fratelli d'Italia partisi de yüzde 28,8 oy oranıyla ülkelerinde birinci oldular.
2024 YILI MACRON’UN ÇÖKÜŞ YILI OLDU
AP seçim sonuçları açıklandıktan bir saat sonra Macron televizyon konuşmasında yenilgiyi kabul etti ve Meclisi feshettiğini açıkladı. 30 Haziran ve 7 Temmuz’da yapılan erken genel seçimlerinde 1958’den bu yana V. Cumhuriyet döneminde görülmedik bir sonuç çıktı. İki turlu çoğunluk sistemine dayanan Fransız seçim sistemi bugüne kadar iki kutuplu bir Meclis’in ortaya çıkmasını sağlıyordu; Muhafazakâr liberal blok ve sosyal demokrat blok. Bunlardan biri çoğunluğu elde ediyor ve hükümeti kuruyordu. Küreselleşmeci neoliberal sistemin biri sol diğeri sağ ayağını temsil ediyordu.
Milliyetçi Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi bu seçimlerde 11 milyon oy alarak, 126 milletvekiliyle Meclis’te birinci parti oldu. Böylece ortaya üç kutuplu bir Meclis aritmetiği çıktı. Hiçbir parti ve ittifak hükümet kurma çoğunluğunu elde edemedi. Kurulacak her hükümet azınlık hükümeti olacaktı ve gensoru ile yıkılmaya mahkûm durumundaydı. Öyle de oldu; Macron’un atadığı Michel Barnier’in kurduğu hükümet ancak üç ay ayakta kaldı; milliyetçilerin ve Sosyal Demokratların desteklediği gensoru ile düşürüldü. Macron’un atadığı ikinci Başbakan François Bayrou hükümetini de aynı akıbet bekliyor. Cumhurbaşkanı bir yıl önceden Meclis’i feshedemediği için en azından hükümet krizinin bir altı ay kadar sürmesi bekleniyor. Eğer Macron Temmuz 2025’de Meclis’i fesheder ve seçime gidilirse nasıl bir Meclis aritmetiği ortaya çıkacağı merak konusu. Ağırlaşan bu siyasi kriz tablosunda Macron’un istifası talepleri de yükselmeye başladı. Fakat Macron defalarca istifa etmeyeceğini söyledi. 2024 yılı Macron’un çöküş yılı oldu.
ALMANYA’DA SCHOLZ HÜKÜMETİ DÜŞTÜ, ERKEN SEÇİME GİDİYOR
Almanya’da iktidar partilerinin AP seçimlerindeki yenilgisinden sonra hükümetin sonunun geldiği görülmüştü. Ve nihayet Olaf Scholz’un başkanlığındaki Sosyal Demokratların, Yeşillerin ve Liberallerin oluşturduğu hükümet 6 Kasım’da yıkıldı.16 Aralık’ta yapılan güven oylamasında, Başbakanı Olaf Scholz milletvekillerinin güvenoyunu alamadı. Almanya Cumhurbaşkanı'nın yasa gereği Federal Meclisi 21 gün içinde feshetmesi ve Parlamentonun feshinden sonraki 60 gün içinde yeni seçimlerin yapılması gerekiyor. Steinmeier, 23 Şubat 2025 tarihinde olası bir erken seçimin yapılmasına şimdiden onay verdi. Seçim sürecine giren Almanya’da anketler Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ile Hristiyan Sosyal Birliğinin (CSU) ortak girdiği seçimlerde yüzde 31 ile birinci parti durumunda. Milliyetçi AfD yüzde 19 ile ikinci sırada, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller yüzde 14-15 ile üçüncü ve dördüncü sırada görünüyor.
Yaşanan ekonomik krizin siyasi krize dönüşmesi bu iki ülkeyi kaosun eşiğine getirdi. Halkta huzursuzluk artmaya başladı. 2025 halk hareketlerinin ve protestoların yılı olacak.
2025’DE AVRUPA’YI BEKLEYEN SORUNLAR
2025 yılında Avrupa’nın karşılaşacağı sorunları dört noktada toplayabiliriz.
Siyasi ve hükümet krizi devam edecek:
Fransa’da hükümet krizi belirsizliğini koruyacak. Kurulan azınlık hükümetinin uzun süre yaşama şansı yok. Daha önceki hükümette olduğu dibi her an bir gensoru ile yıkılabilir. Erken seçim kaçınılmaz durumda. İki çözüm yolu var: Birincisi Macron’un istifa etmesi veya azledilmesi. Sonuncusu bu Meclis ve Senato aritmetiğinde biraz zor. Parlamentonun iki kanadının üçte ikisi gerekli. Her ne kadar dirense de hükümetlerin düşmesi ve 2025 bütçesinin oluşturulamaması sonucu ülkenin yönetilemez duruma gelmesi Macron’un istifasını gündeme getirebilir. Ulusal Birlik Lideri Marine Le Pen ve Boyun Eğmeyen Fransa Lideri Jean Luc Melenchon Macron’un istifası konusunda ısrarlarını sürdürüyor ve erken bir cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyorlar.
Almanya’da 23 Şubat 2025 tarihinde erken genel seçime gidiliyor. Seçimlerde, Olaf Scholz partisi Sosyal Demokrat Partinin (SPD) adayı olacak ve en önemli rakibi ise Hristiyan Demokrat Birliğinin adayı Friedrich Merz. Kendileri böyle görüyor. Fakat anketlerde oy oranları yüzde 14-15 civarında. Milliyetçi AfD’nin oy oranı ise yüzde 19. Aslında en büyük rakibi AfD. Friedrich Merz yüzde 31 ile açık ara önde. Onu yüzde 19 ile AfD’nin adayı Alice Weidel takip ediyor. Çok büyük bir değişiklik olmazsa AfD 2025'te parlamentodaki en büyük 2. parti olacak. Bu durumda Fransa’ya benzer bir tabloyla karşı karşıya kalacağız. Yani AfD Federal Meclis’te ikinci parti olursa, anahtar durumuna gelecek. Hristiyan Demokratların hükümet kurma çoğunluğunu elde etmesi kesin değil. Bu da bir koalisyon hükümetini gündeme getirecek. Kiminle? Belki de sosyal demokratlarla. Kısaca Almanya’da da siyasi kriz devam edecek gibi görünüyor. Bu ekonomiyi etkileyecek ve ortaya bir belirsizlik durumu çıkaracak.
Ekonomik durgunluk ve sıfır büyüme:
Alman ekonomisi 2019'un sonundan bu yana neredeyse hiç büyüme göstermedi. Goldman Sachs'a göre reel GSYH'nin sadece %0,3 oranında artacağı 2025 yılı için büyüme tahminleri de iç karartıcı olmaya devam ediyor. Bundesbank %0,2'lik daha da ılımlı bir artış tahmin ederken, Kiel Enstitüsü %0,0'lık bir durgunluk öngörüyor (fr.euronews.com). Bu durgunluk; ihracatın, tüketimin ve yatırımların düşmesi ile açıklanabilir. Ülke ekonomisinin temel direklerinden biri olan Almanya'nın otomotiv sektörü küresel rekabet gücünü kaybetmeye devam edecek gibi görünüyor. Bundesbank, “maliye politikasının bu yıl ve önümüzdeki iki yıl boyunca muhtemelen kısıtlayıcı olacağını” belirterek durumun aciliyetinin altını çizdi. Ayrıca Kiel Enstitüsü de seçimlerle ilgili belirsizliğin iş dünyasının güvenini azalttığını ve yatırım kararlarını daha da geciktirdiğini belirtmiştir.
Fransa’da da hükümet krizinin yarattığı siyasi krizin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisinin süreceği değerlendiriliyor. 3 trilyon 228 milyar ile Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYH) yüzde 114’ünü oluşturan kamu boru ve bunun yıllık 60 milyar faizi Fransız ekonomi yönetimini üzerinde büyük bir yük. Yatırımların durma noktasına gelmesi, kapanan fabrikalar, tüketimin düşmesi Fransa’yı da durgunluğa mahkûm etmiş görünüyor. 2025’te yüzde 0,5 büyüme öngörülüyor. Bütçe açığı ise GSYH’nin yüzde 6,1’i. Fransa, halihazırda Avro Bölgesindeki en büyük bütçe dengesizliğine sahip ülke konumunda. İşsizlik oranının da yüzde 8’i geçeceği tahmin ediliyor. Emeklilik reformu ise Fransa gündemini meşgul etmeye devam edecek.
Trump’ın ticaret savaşı:
20 Ocak’ta göreve başlayacak olan ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa mallarına %10 gümrük vergisi getirme vaadi, AB ihracatçılarına büyük bir darbe vuracak. Trump, daha fazla ABD petrolü ve gazı almaması halinde Avrupa Birliği'ni gümrük vergileriyle tehdit ediyor. Cumhuriyetçi milyarder, seçilmiş ABD Başkanı, Truth sosyal ağındaki bir mesajında “Avrupa Birliği'ne, petrol ve gazımızı büyük ölçekte satın alarak ABD ile olan büyük açığını kapatması gerektiğini söyledim.” dedi ve “Aksi takdirde, her yol GÜMRÜK TARİFELERİ!!!” diye rest çekti. Bu yeni durum Avrupa’nın Atlantik kampından kopması için fırsatlar sunulan bir döneme girildiği tartışmalarını da beraberinde getiriyor.
Ukrayna savaşında sona doğru:
2025 yılında Ukrayna’da yenilen Batı, Rusya ile barış masasına oturmaya hazırlanıyor. Avrupalılar, ABD'nin Ukrayna'ya yaptığı askeri yardımın askıya alınması olasılığından ve Donald Trump'ın savaşı “24 saat içinde” sona erdirme vaadinden endişe duyuyor. Trump’ın geçen hafta pazartesi günü yaptığı “Başkan Putin ile konuşacağız, Zelensky ve Ukraynalı temsilcilerle de konuşacağız. Bunu durdurmalıyız, bu bir katliam.” açıklaması ve Kiev'in Rusya'yı vurmak için Batı füzelerini kullanmasına karşı çıkması nedeniyle, Avrupalılar ve Ukraynalılar Trump'ın Kiev'i büyük tavizler vermeye zorlayabileceğinden ve Kremlin'e jeopolitik bir zafer kazandırabileceğinden korkuyor.