Yandex
11 Mart 2025 Salı
İstanbul 10°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

21. Yüzyılın Asya Devrimi: Türkiye Asya kalesindeki yerini alıyor

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Mustafa Kemal Atatürk, bir Asyalı devrimciydi.

Selanik’te doğması, sarışın mavi gözlü olması, şık modern elbiseler giymesi ve Batı kültürüne hayranlığı yanıltmasın sizi.

Bir Jön Türk olarak O, Rus, İran, Çin devrimlerinin öncüsü, uyanan mazlum milletlerin sözcüsü oldu.

Savaşı ve devrimi hep Batılı emperyalistlere karşı yaptı.

“Şimdi günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, tüm Doğu milletlerinin uyanışını öyle görüyorum” demişti.

Devrik padişah Vahdettin’in, dönemin ABD Başkanı Coolidge’e, San Remo’dan yazdığı mektupta, “6 milyonluk Türk kavmine mensup bu eşkiyalar” diye şikayet ettiği Atatürk, “Türk milleti Asyai bir millettir. Bağımsızlığına düşkündür” teşhisini çoktan koymuştu bile.

Kurtuluş Savaşı’nı da, yine özünde bir Asya ülkesi olan SSCB’nin silah ve stratejik desteği, Hintli müslümanların gönderdiği altınlar ve tüm ezilen sömürge ülkelerinin maddi, manevi katkılarıyla da kazanmasını bilmişti büyük önder.

TÜRKİYE – RUSYA ZİRVESİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’nın Soçi kentinde Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesi tarihi bir zirveydi aslında.

Son 6 yıldır inişli çıkışlı bir ilişki süreci yaşadığımız Rusya ile aslında ne kadar birbirimize ihtiyacımız olduğunu ve bundan artık geri dönüşün olamayacağını ortaya koydu oradaki fotoğraf.

ABD’nin sınırımızdan bize bayrak ve silah gösterdiği, terör örgütü PKK’yı kara gücü olarak envanterine kattığı ve Kürdistan’ı kurmak için açıkça düğmeye bastığı şu dönemde başka da bir çare yok zaten.

NATO, AB, ABD, İsrail, İngiltere’den oluşan Batı emperyalizmi, Türkiye’de FETÖ eliyle bir darbe girişimi ve iç savaş kalkışması yaptı.

Bunun sonuçları ağır oldu.

Öncelikle Türkiye’deki FETÖ’cü,NATO’cu, AB’ci, Siyonist uşağı ve PKK uzantıları bir anlamda deşifre oldu. Gözlerine fener tutuldu.

Türkiye’yi Suriye cehennemine sokan, hatta bu cehennemin yaratılmasında kullanan Batılı ittifak köşeye sıkıştı.

Sadece NATO’nun silahı FETÖ’nün tasfiyesi değil, AKP, MHP ve CHP’de de bunun sonuçları oldu.

Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu gibi Atlantik “dostları”, siyasetten ya tasfiye oldular, ya da olmak üzereler.

Batı şu anki konumu itibariyle bir üyesine yönelik tehdit oluşturan FETÖ ve PKK’yı destekler konumda.

NATO ve AB’nin merkezi Brüksel’in derdi, Türkiye’de demokratikleşme değil, fakat sapı silik maşaları FETÖ ve PKK’yı kurtarmak.

Siyasette referandum sonrası gelişmelere bakınca bunu daha net görebiliyoruz.

Alman hükümeti ve onun istihbarat servisi BND, tamamen FETÖ dostu bir konumlanma içinde.

Aslında bir Avrasya ülkesi olması gereken Almanya’nın bu tutumu, NATO cenderesinde bir Atlantik uşağı hükümet ve bürokrasiyle mümkün oluyor.

Fransa da öyle. Panik halinde sırf Amerika’nın adamı diye Macron gibi ne idüğü belirsiz bir tipi başkan yapıyorlar.

Türkiye’nin artık fazla manevra alanı kalmadı.

Batı emperyalizmi, topyekün Erdoğan düşmanı oldu.

Fakat bu düşmanlık Türkiye’nin lehine, hayrına bir düşmanlık değil, Türkiye’nin kolayca bölünmesi, iç savaşa sürüklenmesi ve yok edilmesiyle ilgili bir düşmanlık.

CHP liderliği buna oynuyor ve çok büyük bir hata ediyor.

Vatan Partisi ve Doğu Perinçek’e çok kızılıyor, Erdoğan’a destek oluyor diye ama buradan bakınca Perinçek’in ne kadar haklı olduğu gün gibi ortada.

Erdoğan’dan kurtulmak için, yaşadığımız evi mi ateşe vereceğiz?

Böyle bir çılgınlık olabilir mi?

Soçi’deki görüşmeye dönersek, Putin öyle lafı dolandırmadan net bir şekilde koydu: “İlişkiler tamamen onarıldı”

Bu görüşmede ve Astana’da eş zamanlı olarak çok önemli bir de gelişme sağlandı.

Türkiye, Rusya, İran ve Suriye, Suriye’de çatışmasız bölgelere ortak askeri güç gönderilmesinde uzlaştı.

Suriye’de Avrasya güçleri inisiyatifi ele almış oldu.

Şimdi sıra Şam ile masaya oturmakta.

Erdoğan da Ağustos 2016'dan beri Putin ile beşinci defa bir araya geldiklerini hatırlatarak, "Çok sevdiğim bir Rus atasözü vardır: Kimin neresi ağrıyorsa onunla ilgili konuşur. Bizim için de Suriye 6 yıldır kanayan bir yara. Bu yüzden toplantıda Suriye'yi konuştuk. İlişkilerimizde normalleşmenin ötesine geçeceğiz" dedi.

Bu arada ekonomik sorunlar da (meşhur domates dışında) büyük ölçüde çözüldü.

Daha da önemlisi Türk Akımı için düğmeye basıldı. Ortak yatırım fonu ve S-400 füze savunma sisteminde de ilerleme sağlandı.

Afrin’deki Rus ve YPG askeri fotoğrafı bu zirveye gölge düşürse de, Putin’in derdi Kürdistan’a bir geçit değil, Suriye’deki dinci terörü yok etmek. Zaten sınıra asılan Suriye bayrağı da bunun sembolüydü.

ABD’nin PKK çizgisi ise çok net, tüm bölge devletlerini paramparça edip, kukla bir Kürdistan kurmak.

ÇİN İLE ÇOK BÜYÜK ANLAŞMA YOLDA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce Hindistan’a, sonra Rusya’ya gitti. 14-15 Mayıs’ta da Çin’e gidiyor. Orada çok önemli bir toplantıya katılıyor. Çin’in “21. Yüzyılın İpekyolu, Bir Kuşak Bir Yol” projesinde önemli imzaların atılması bekleniyor.

Rusya ile stratejik işbirliğimiz, emperyalist saldırıya karşı koymak, bir anlamda tam bağımsızlık idealine yaklaşmak için ise, Çin ile işbirliğimiz de ekonomik sömürge olmaktan kurtulmak, Asya, Afrika ve Avrupa ortasında dünyanın ekonomi üssü olmak üzerine.

Şu anda dünya genelinde, diğerlerine kıyasla, en “akıllı ve barışçı” denebilecek liderliğe Çin Halk Cumhuriyeti sahip.

Çin’in derdi, ABD’nin ekonomik ve siyasi kuşatmasını yarıp, dünya lideri olmak.

Ancak bu liderlik, top tüfekle değil, ticaret ve üretim işbirliğiyle olacak.

Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesinden en çok nemalanacak olanlar ise Türkler.

Çin’in Şincian Uygur Özerk Bölgesi’nden başlıyor, Kazakistan ve Türkiye’ye uzanıyor bu refah projesi.

Hepsi de Türk kökenli halklar.

Irkçılık yapmayalım, bu proje tam bir Avrasya projesi. Hatta Afrika ve Amerika’yı da katabilirsiniz ileride.

Erdoğan’ın Beijing’de Tahran-İzmir demiryolu projesine imza atabileceği söyleniyor, bakalım göreceğiz.

İzmir de bu hattın Batı kapısını oluşturacak, eğer mutabakat sağlanırsa.

Erdoğan tüm bu ziyaretlerinin ardından Brüksel’de NATO Zirvesi’ne katılacak, bir ihtimalle de ABD Başkanı Trump ile Washington’da görüşecek.

Ben ihtiyatlı olma taraftarıyım bu kez.

Tüm bu Asya turundan sonra yeni bir dönüş gelir mi bilmem ama, Türkiye’nin artık seçeneği kalmamıştır.

Yeni bir Dünya kuruluyor ve Türkiye de (el mecbur) o dünyada yerini er ya da geç alıyor.

Atatürk bunu ta o günden görmüştü, İnönü’nün 2. Dünya savaşı miyopluğuyla ve koltuk korkusuyla yeniden Batı’nın kucağına savrulmuştuk.

Ama bu kez, artık olabileceğimiz herşeyi olduk ve bundan sonra gelenin geçenin üzerimizden geçtiği bir köprü değil, büyük Asya kalesinin kalpgahı olacağız.