23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

27 Mayıs parantezi

Cemil Gözel

Cemil Gözel

Eski Yazar

A+ A-

Başkanlık Sistemi savunucularının düzenledikleri neredeyse her mitingin fiyaskoyla sonuçlanması, milletin evet seçeneğinin yıkımına taraftar olmadığını gösteriyor. Halkın içinde olan herkes 16 Nisan’da hayır seçeneğinin kazanacağından emin. Sadece AKP ve MHP mitinglerine bakılarak dahi bu çıkarım yapılabiliyor.

Evet savunucuları karamsar. İçinde bulundukları somut durum çıkmazlarını yansıtıyor. Hezeyanla hareket etmelerinin, sağa sola saldırmalarının, mal bulmuş mağribi gibi olmadık ayrıntılara sarılmalarının başka açıklaması yok.

Son olarak, Binali Yıldırım’ın Aydın mitininde sarf ettiği 27 Mayıs parantezini hepten kapatıyoruz sözleri, getirmek istedikleri sistemin hangi paradigmanın devamcısı olduğunu gözler önüne seriyor.

Başkanlık sistemi savunucularının başından beri uyguladıkları propaganda yalanlar üzerine kurulu. Getirmek istedikleri sistemin savunulur bir yanı olmadığı için yalan, onu perdelemenin bir yöntemi olarak sunuluyor. Ellerinde kalan biricik yöntem yalanlarla kafa karışıklığı yaratarak kitlelerin aklını bulandırmak; Hayır cephesinin maneviyatını zayıflatarak, Hayır’ın yükselişini zaafa uğratmak. Yapılan iş, devletin bütün olanaklarını, gerçeği ters düz etmek için kullanmalarıdır.

Bütün ilerici atılımlarla gerici kalkışmaları aynı çuvala doldurmak, aynı tarihi süreğenliğin parçaları olarak ele almak bir psikolojik savaş yöntemi. Neoliberalizm bu psikolojik savaş yöntemine ideolojik bir zemin de sundu. Neoliberal tarihçilik, tarihle yüzleşmek temelinde, ulusal tarihin sinir uçlarına müdahalelerde bulundu. 27 Mayıs da bu müdahaleden nasibini almıştır.

Binali Yıldırım’ın 27 Mayıs’la birlikte açtığı parantez, sözde darbe parantezi. 27 Mayıs derbeler dönemini başlatmış ve 16 Nisan’da bu dönem kapanacakmış!

Nasıl ki her sakallı onu görenin dedesi değilse; her silahlı müdahale de darbe değildir. Çağımızda herhangi bir müdahelenin ileri mi geri mi olduğunu anlamanın biricik yöntemi, onun emperyalizme aldığı tavırdır. Türkiye’de gerçekleşen bütün darbeler emperyalizmin denetiminde gerçekleşti. Darbeleri kitaplardan okuyanlar, 15 Temmuz gecesinde bizzat yaşadı. O uçaklar nereden yakıt aldı? Hangi ülkeler kalkışmayı sevinçle karşıladı? Kalkışma başarılı olsaydı hangi güçlerin ekmeğine yağ sürecekti? Bu soruların cevabı herkesin zihninde nettir.

12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz… bu üç vakıanın da ortak özelliği Amerika ile ordunun bir kesiminin birleşmesidir; sonuçları itibariyle emperyalist kampı kuvvetlendirmiştir. Her tarihi olayın tarihteki yerini belirleyen yaptığı işlerdir. Her tarihi olay son tahlilde yaptığı işlerin toplamından ibarettir. 27 Mayıs’ın yaptığı işler darbe denkleminin dışında.

27 Mayıs,

Büyük kitle mücadelesiyle geldi;

ABD emperyalizminin Demokrat Parti eliyle Türkiye’de kurduğu denetim zayıfladı;

DP’nin ABD ile imzaladığı gizli anlaşmaların hesabı soruldu;

Ordu içindeki Amerikancı generaller tasfiye edildi;

DP’nin Kore’ye gönderdiği tugay, ABD’den izin alınmadan geri çekildi;

Özgürlükçü bir anayasa yapıldı.

12 Mart ve 12 Eylül ile aynı çuvala koyulan 27 Mayıs’ın anayasası, 12 Mart tarafından “topluma bol gelmekle” suçlandı ve “bol” gelen yerler “daraltıldı”. 12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs’ın açtığı kitle mücadelelerinin önünü bıçak gibi kesti ve ABD denetimini tekrar hâkim kıldı.

12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin bizzat 27 Mayıs’a ve 27 Mayıs’ın sağladığı hürriyet ortamına karşı yapıldığı açıktır!

27 Mayıs düşmanlığı kaçınılmaz olarak 15 Temmuz savunuculuğudur. Çünkü 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini bozguna uğratan, ordu içerisindeki 27 Mayıs ruhudur.

Halk oylamasında evet propagandasını 27 Mayıs düşmanlığı üzerinden örmek, anayasa değişikliğinin 27 Mayıs parantezini kapatacağını ileri sürmek, Başkanlık Siteminin özgürlük ve demokrasi düşmanlığının, halk inisiyatifine karşı tavrının başka bir dışa vurumudur. Bu açıdan Başkanlık Sistemi 12 Eylülün ideolojik ve siyasal devamcısıdır.

16 Nisanda bir parantezin kapanacağı açık. Ancak o parantez 27 Mayıs parantezi olmayacak…

[email protected]