23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

28 Şubat illüzyonu ve gerçekler

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

Vatana yıllarca hizmet etmiş emekli askerlerimizi hedef alan 28 Şubat davası toplumdaki adalet inancının yeniden sorgulanmasına neden oldu. Bugün bu konuda önemli çalışmalar yapan ve kitaplar yazan Emekli Albay Alican Türk’ün düşüncelerini sizlerle paylaşacağım. Ara başlıklar tarafımdan konulmuştur.

RAHMETLİ ERBAKAN ŞİKÂYETÇİ OLDU MU?

Bildiğiniz gibi 28 Şubat soruşturması 2011 yılında dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın vefatı üzerine başlatılmıştır. Vefatına kadar geçen 14 yıl içinde merhum Erbakan’ın istifa gerekçesini askeri darbeye bağladığına, askeri darbeyle düşürüldüğüne, bir askerî darbeden şikâyetçi olduğuna tanık oldunuz mu? Evet, merhum Erbakan hiçbir yerde ve hiçbir zaman askerî darbenin imasında dahi bulunmadı! Her ne hikmetse “birileri” Erbakan’ın vefatını bekledi ve sonra da 28 Şubat’ın bir askerî darbe olduğunu ileri sürerek soruşturmayı başlattı.

28 ŞUBAT, BALYOZ/ERGENEKON’A BENZİYOR MU?

Soruşturmanın başlama süreci tıpkı Ergenekon, Balyoz vb. kumpas davaları gibi oldu. O davaların Mehmet Baransu gibi bir bavulcusu vardı. Burada da sözde kendisine ulaştırılan bir klasör belge ve CD’yi savcılara teslim eden Tamer Tatar adında bir paketçi var. Tamer Tatar’ın ise Aralık 1997’de “Fethullah Gülen Nur Cemaati üyeliği” gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilen bir tabip binbaşı olduğu anlaşıldı. Bu binbaşının sözde belgeleri İstanbul’daki Savcı Fikret Seçen aracılığıyla Mustafa Bilgili’ye teslim ettiğini öğreniyoruz.

Ergenekon kumpasında Zekeriya Öz, Balyoz kumpasında Fikret Seçen neyse 28 Şubat kumpasında da Mustafa Bilgili odur. Kaldı ki vazgeçtim FETÖ’cülüğünden falan ama bu sözde savcı Bilgili 1309 sayfalık iddianamenin her yerinde sahtekârlıklar yapmış, devletin resmi belgelerinde bile tahrifatlar yaparak cümlelerin yarısını kesip işine gelen yerleri bambaşka anlamlar çıkacak hale getirip iddianameye koymuş. Tam anlamıyla sanıklara karşı kin, nefret ve husumetle hareket etmiş.

SAHTEKÂRLIK VAR MI?

Şimdi biz bu gerçekleri söyleyince bazıları “sanıkların FETÖ bahanesine sığındığını” ileri sürüyor. Oysa bu doğru değil! Ta başından beri bu iddianame üzerinde sahtekârlıklar olduğunu dile getirdik, son atanan heyete kadar yaklaşık 90 celse boyunca bunları hep mahkemeye anlattık, somut bilgilerle gösterdik. Hatta duruşmalar başladığında savcılar hakkında suç duyurusunda bulunduk. Öte yandan sorun sadece iddianameyi hazırlayan savcıların FETÖ’cü olması değil; bu davanın her yeri çürük... Neresini tutarsanız elinizde kalıyor. İşte buyurun, birkaçını daha sıralamaya çalışayım:

FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle biri halen aranan ve diğer ikisi meslekten atılan TÜBİTAK’çı bilirkişilerin “sağlıklı delil” olarak kabul ettiği bir CD var! Bunun içinde pek çok kişi Batı Çalışma Grubu üyesi olarak görünüyor. CD’nin şüpheli ve adli bilişim açısından güvenilir olmadığı, dolayısıyla delil niteliği taşımadığı iki ayrı bilirkişi heyeti marifetiyle ortaya çıktı.

EĞER GERÇEK BİR DAVA OLSAYDI!

Eğer bu bir darbe davası ise bunda mağdur olması gereken taraf dönemin hükümet yetkilileri olması gerekirken, Sayın Çiller dâhil 54’üncü Hükümet’in hiçbir yetkilisi sanıklardan şikâyetçi olmadı! FETÖ’cü Savcı Bilgili’nin sanıklar aleyhine olan her türlü usulsüzlüğü yaparken, lehlerine olabilecek hiçbir olay ya da belgeyi iddianameye koymadığı ortaya çıktı. Örneğin, 28 Şubat 1997 tarihinde MGK’da alınan “406 sayılı MGK Kararları” ve o kararların “Rejim Aleyhtarı İrticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler” başlıklı 18 maddelik eki! MGK kararlarının görüşüldüğü ve tereddütsüz kabul edildiği 13 Mart 1997’deki Bakanlar Kurulu Toplantısı tutanağı ile o toplantı sonucuna göre Başbakan Erbakan’ın imzasıyla yayımlanan Başbakanlık Direktifi ve daha onlarca belge!

Bir Balyoz mağduru ve Ergenekon davasını yakından takip eden birisi olarak şaşırtıcı benzerlikler gerçekten dehşet verici! Türkiye artık bu tür davaları geride bırakmalı! Üçüncü Dünya Savaşı’nın ayak seslerinin duyulduğu bir dönemde Türkiye vatan savaşı veriyor. Bu tür davalar iç cepheyi paramparça eder...