24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

300 aydın nerede yanıldı?

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Bugün Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının Türkiye tarihinde yapılmış en büyük vatana ihanet eylemlerinden biri olduğunu görmeyen kalmadı. Bazı gruplar ve bireyler, bilerek ve isteyerek bu suçun ortağı oldular. Ama bir de kendi dünya görüşleri açısından olayı “hayırlı vaka” diye okuyanlar, yani gerçekleri göremeyenler olmuştu. Geçtiğimiz günlerde mesele 300 aydının ismi üzerinden gündeme geldi ancak yanılanlar sadece 300 aydın değildi. AK Parti de, CHP de, MHP de yanıldı, hâlâ da yanılıyorlar. Belki 300 şaşkını onlardan ayıran şey, sırtlarında yumurta küfesi olmaması, bir kısmının solculuk veya muhaliflik adına devlete duydukları nefretin onları daha pervasız yapması oldu.

Her türlü siyasal değerlendirme, bir yöntem ilkesi olarak, olguları belirleyen faktörlerin genelden özele doğru sıralanması ile yapılmak zorundadır. Günümüzün uluslararası ilişkiler sisteminde güçler yalnızca eşitsiz şekilde dağılmakla kalmaz, aynı zamanda toplumların iç işleyişlerini etkileme kapasitesine sahip bir ekonomik bütünleşme sözkonusudur. Dünya çapında sistem oluşturma yeteneğine sahip ekonomik ilişkiler, kapitalizmin emperyalist karakter kazanmasıyla yayılmıştır. Lenin’in ifadesiyle, emperyalizm bir avuç “ileri” ülkenin dünyanın geri kalanını mali yönden boğduğu bir sistem olduğu için, ülkelerin iç siyasal dinamikleri üzerinde belirleyici olan en genel etmendir.

Bu nedenle kendi ülkesinin emperyalist sistemin neresinde olduğunu tespit ederek işe başlamayan bir siyasal analiz, dünya gerçeğinden kopar. Olguları sıralayamaz ve genelden özele doğru akıl yürütemez. Emperyalizm gerçeğine gözlerini kapatan ve onun her bir ülkenin iç siyasal dinamikleri üzerindeki somut biçimlenişlerini anlamaya çalışmayanların, siyaseti anlaması ve değerlendirmesi imkânsızdır.
300 aydının ve dönemin siyasal aktörlerinin, Ergenekon ve Balyoz hıyanetinde olan biteni, “devlet içi hesaplaşma”, “demokratikleşme”, “bağırsak temizleme” gibi aptalca bir açıdan görmeleri, nispeten vicdanlı olanların bile haksızlıkları “yaşla kurunun birlikte yakılması” gibi okumaları, sözlüklerinde emperyalizmin olmaması ile yakından ilişkiliydi.
Ergenekon sınavı açıkça gösterdi ki, siyasete dair analizlerinde emperyalizmi göremezsen ya da görmezden gelirsen, gladyoyu da göremezsin. Atatürkçü aydın suikastlarını İran’ın yaptırdığını ya da Susurluk’ta devleti “çetelerin” ele geçirdiğini falan söyleyip temiz siyaset kampanyaları açarsın.

Kendi tarihinde emperyalizme karşı mücadele kazanımlarını görmez, görmeye çalışmazsın. Dolayısıyla ne İttihat ve Terakki mirasını ne Atatürk’ü ve Kemalist Devrim’i esaslı şekilde incelemez ve anlayamazsın. Aksine muhalifliğin gereğini Türk Devrimi mirasından kopmakta bulursun. Türk Devrimi’nden kopanın vatana bağlılıktan da koptuğunu kendi pratiğinde kanıtlarsın.
Bu cehalet, seni Kenan Evrenleri Atatürkçü zannetmeye götürür. 12 Eylül’e karşı olduğun için Atatürk’e ve ulus-devlete de karşı olursun. O saatten sonra, demokratik bir ülke için sivil toplumu güçlendirmek gereğine inanmaya başlarsın. Sivil toplumu destekleyen AB fonlarından, Soros’tan destek alır, aldıkça emperyalizm gerçeğine karşı daha da körleşirsin. “Ceberrut devlete” karşı sivil toplumu geliştirme mücadelende tarikatlarla ve Fetullah hocalarla elele verirsin.

Bu tür aydınların bir kısmı, kendi ülkelerine, batıda üretilmiş ve Türk toplumsal gerçekliğinin eleştirel süzgecinden geçirilmeksizin kabul edilmiş teoriler aracılığıyla bakıyorlar. Batı kaynaklı siyasal teorilerde emperyalizm -bazı ekoller dışında- başvurulmayan ya da içeriği boşaltılarak kullanılan bir kavram. Çünkü emperyalizm gerçeğini, siyasal analizin başına koymak batılı aydınları ve sosyal bilimcileri kendi toplumlarının dünya ölçeğinde ilericiliğin kaynağı ve merkezi olamayacağını kabul etmek zorunda bırakıyor. Oysa Avrupamerkezci kibir, batının sol ve muhalif aydınlarını da etkilemeyi sürdürüyor. Batıda işçi sınıfı ilericiliğin kaynağı olamayacaksa, başka özneler arayarak, yine ileri umutların merkezi olma iddiasını elden bırakmıyorlar. İşsizler, etnik gruplar, göçmenler, öğrenciler, müptelalar, eşcinseller vb daha özgür bir toplumu kuracak yeni özneler olarak sunuluyor. Kendi ülkelerinde bu tür teorilerin sözcülüğüne soyunan batı-dışı ülkelerin aydınları, ulus-devlet düşmanlığı, etnik-dini öznelerle ilericilik taslama ve benzeri postmodern konumlara yerleşiyorlar.

Kendi omuzlarının üzerinde başkalarının kafasını taşıyanların, en çıplak gerçekleri bile görememekle kalmayıp, aynı zamanda kendi toplumlarına en çok yabancılaşmış, ülkeyi terk etme meraklıları haline de dönüşmeleri tesadüf mü?