5 maddede Türkiye-Suriye normalleşmesi ne kazandırır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna dönüşünde uçakta yaptığı açıklamalardan görüleceği üzere, Türkiye-Suriye normalleşmesinde yeni bir aşamaya geçtiğimiz söylenebilir. Erdoğan “Suriye ile daha ileri adımlar atmamız lazım” diyor. Hükümet’e yakın kesimler, direksiyonu çevirmekte zorlanıyor ama bu durumun da geçici olduğunu saptayabiliriz. Türkiye’nin çıkarları, zorunlu olarak Ak Parti Hükümeti’nin yanlış politikalarından dönmesini sağladı. Zararın neresinden dönülse kârdır. Suriye ile ilgili politika değişikliğinin Türkiye’nin yararına olduğunun apaçık göstergesi de buna ABD ve içerideki kuvvetlerinin karşı çıkması. Şunu vurgulayalım: Geçmiş politikaların yarattığı sorunlara, sorunun tarafı olan bölge ülkeleri ile kimi farklı politikalara ve önümüzdeki zorluklara işaret ederek analiz yapmak bizi hatalı sonuçlara götürür. Evet, ciddi zorluklar var ama bölgesel ve uluslararası şartlar bunu sağlayabilmek için birçok bakımdan elverişlidir. Suriye ile normalleşme bu zorlukları ve daha ötesinde Türkiye’nin bölgesel menfaatlerine karşı etkenleri domino etkisiyle ortadan kaldıracaktır. Aynı zamanda benzer bir durum Suriye için de geçerlidir. Türkiye ile normalleşme Suriye’nin etrafındaki kuşatmayı yarması için tayin edici adım olacaktır ve ABD projelerinin tarihe gömülmesine giden yolu açacaktır.
Suriye ile normalleşmenin açacağı yolda Türkiye’nin kazançları kısaca şu başlıklar altında özetlenebilir:
1. SINIR GÜVENLİĞİ, TERÖRÜN TASFİYESİ VE TÜRKİYE’DE HUZUR ORTAMI:
2011 Mart ayı sonrasında sınırımız delik deşik oldu. İlk yıllardan 15 Temmuz 2016’ya kadar Hatay’dan başlayarak Mardin’e kadar Suriye sınırı, bölücü ve yobaz terör örgütleri için yol geçen hanına dönüştü. Suriye’nin kuzeyi, bu süreç boyunca yobaz terör örgütlerinin ve bölücü örgütün yatağı haline getirildi. 15 Temmuz 2016 FETÖ’cü darbe girişimine giden dönemde paralel devlet yapılanmasının marifetiyle sınırın kontrolsüz hale getirilmesiyle, bu bölgede eğitilip donatılan yobaz ve bölücü örgüt militanları Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için birçok terör eylemi düzenledi.
CIA ve ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın kurduğu mekanizma şöyle işledi: Dünyanın birçok bölgesinden toplanan militanlar sözde “cihat” iddiasıyla sınırdaki Suriye güvenlik güçlerine vahşi saldırılar düzenledi. Ardından başkent Şam ile birlikte, Dera, Halep ve Hama, Humus’ta da ağır saldırılar yapıldı. Suriye yönetimi Ordu’yu ve güvenlik güçlerini zorunlu olarak, büyük kentlerin güvenliğini sağlayacak şekilde konuşlandırdı ve Türkiye sınır bölgelerinde zaten zayıf olan güçlerini çekti. Bu bölgelerde IŞİD, El Nusra ve diğer yobaz terör örgütleri etkinlik kazandı. Daha sonra bu alanların büyük bölümü aşamalı olarak, ABD, İngiliz, Fransız istihbarat örgütlerinin desteğiyle göstermelik çatışmaların ardından PKK/PYD/YPG terör örgütünün kontrolüne bırakıldı. ABD’nin doğrudan sağladığı para ve silah ile PKK terör örgütünün palazlandırılmasıyla Türkiye’ye yönelik beka tehdidi büyütüldü. Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için üç büyük harekat düzenlemek zorunda kaldı. Ancak halen sınırın bir bölümü PKK/YPG kontrolü altında, bir kısmı ise Heyet Tahrir Şam adlı örgütün. Türkiye için sınırın ötesindeki operasyonları devam ettirmek, sorunu çözmüyor. Bunun yerine, Şam’ın bölgede otoritesini kurması için destek vermek en akıllıca çözüm. Suriye ile normalleşmeyle, sınır güvenliğinin sağlanması için gerekli olan ilk şart yerine getirilmiş olacaktır. Bundan sonra, öncelikle Türkiye ve Suriye olarak, ama Rusya, İran ve diğer bölge güçleriyle birlikte Türkiye’ye yönelik tehditlerin kaynağı olan hem de Suriye’deki istikrasızlığın esas dayanağı durumundaki ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki işgalini sona erdirmeyi önümüze koyabileceğiz.
2. SIĞINMACILARIN DÖNÜŞÜ:
Türkiye’de resmi rakamlara göre; 4 milyonu bulan Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesi için birinci şart, Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanarak ülkenin tamamında devlet otoritesinin tesis edilmesi. Bu nedenle, Türkiye’nin sadece sığınmacıların dönüşü açısından bile çıkarı, Şam yönetiminin ülkesinin tamamında otoritesini kurmasına destek olmaktır. İki ülke arasında kurulacak ortak mekanizma ile terör eylemleri ve teröre karşı operasyonlar üzerine evlerini terk ederek Türkiye’ye gelen sığınmacıların (öncelikle Şam’ın kontrolü altındaki bölgelerden gelenlerin) belli bir takvim dahilinde geri dönüşü sağlanabilir. Türkiye ile Suriye’nin güvenlik alanında kuracağı eşgüdüm sayesinde Şam’ın başka bölgelerde otoritesini adım adım kurmasıyla, bu süreç devam ettirilebilir.
3. DOĞU AKDENİZ’DE HAK VE MENFAATLERİMİZİ SAĞLAMAK:
Suriye ile normalleşme, Türkiye’ye yönelik Doğu Akdeniz’den kaynaklanan ABD-İsrail tehdidini bertaraf edebilecek kuvveti yaratmak için uygun ortamı yaratacaktır. Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Suriye ile Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanları konusunda yapacağı ortaklık, İsrail’i ve ABD’yi geriletecektir. Dahası bu adım, son dönemde Yunanistan ile karşı karşıya gelen Rusya ve İran’ın da buna destek vermesini sağlayacaktır.
4. BÖLGESEL GÜVENLİK VE REFAH:
Suriye ile “daha ileri adımların atılması”yla Ön Asya bölgesindeki ABD ve onun bölgedeki jandarması İsrail’den kaynaklanan istikrarsızlık etkenlerini bertaraf edecek yola girilebilecektir. Suriye ilişkilerini geliştirmesi, Türkiye’nin Irak, Mısır ve diğer Arap ülkeleri ile ilişkilerinde olumlu bir atmosfer yaratacaktır. Türkiye-Suriye-İran-Rusya ortaklığı Irak’taki istikrarsızlığı çözecek yolu da açacaktır. Ön Asya’da bölgesel güvenliğin sağlanması, kaynakların hakça paylaşılması ve ortak refaha ulaşılması için doğru bir rotaya girilmesini sağlayacaktır.
5. ABD TEHDİTLERİNE KARŞI AVRASYA İLE DAYANIŞMA:
Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye’nin sadece PKK tehdidini bertaraf etmesi için uygun ortamı yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda Libya’dan, Güney Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar çok geniş bir cephede maruz kaldığı ABD tehditlerine karşı Avrasya desteği sağlaması için elverişli bir imkan sağlayacaktır. Daha önemlisi, Türkiye’nin bu yola girmesi, sadece Türkiye’nin değil tüm Avrasya ülkelerinin de lehinedir. Türkiye’nin Avrasya cephesinde net ve kararlı politikaları benimsemesi, bugün dünyadaki istikrarsızlığın ve çatışmaların kaynağı olan Atlantik cephesini gerileterek, istikrar ve barış doğrultusunda tayin edici bir etken olacaktır.