‘7 kulübün 1’inde diyetisyen vardı’
Yıllardır dünyaya kafa tutan kadın voleybolumuzun lokomotif kulübü, VakıfBank’ın kaptanı Gözde Sonsırma’nın düşünceleri, başarılarının ipuçlarını veriyordu:
“Dünyada birçok örneğini gördüğümüz, spor ve bilimin ortak çalışmaları maalesef ülkemizde sınırlı sayıda. Bilimin katkısına ülkemizde hiç yok dersek haksızlık etmiş oluruz. Değerli akademisyenler ve hocaların bu konuda katkısını göz ardı edemeyiz. Fakat, dünya ile karşılaştırdığımızda eksik kaldığımız noktalar oluyor. Dünya seviyesinde sadece voleybol değil, birçok spor dalı bilim dalları ile ortak çalışmalar ve analizler gerçekleştiriyor.
VakıfBank olarak bizler bilimsel analizleri kullanarak maç istatistikleri üzerinden karşılaşmaları inceliyor ve antrenmanlarımızı bilimsel veriler üzerinden yapılandırıyoruz. Bu konu elbette daha çok baş antrenörümüz Giovanni Guidetti yönetimindedir ve gereken önemi de vermektedir.”
Futbolcular bildiğiniz gibi...
Gelelim spor âleminin “zayıf halkası” profesyonel futbolculara... Onlar bildiğiniz gibi; diyalektiği zorlayan bir yerinde sayma halindeler. Kendi meslekleriyle, yaşadıklarıyla ilgili fikrini sorduklarımın çoğu, konuşmak istemedi, kıvırdı, kaytardı. “Ayağım kopsa da oynayacağım!” açıklamalarını hâlâ sürdürenlere, “bilim”i sormak ironik olacaktı gerçi...
Neyse ki, Mehmet Çakır gibileri de var içlerinde... Çakır, Gazi Üniversitesi BESYO mezunu. 12 yıllık profesyonel futbol yaşantısının 8 yılı kesintisiz Süper Lig’de geçti, 11 kez Ümit Milli oldu.
“Maalesef bilimselliğin futbolda gerektiği kadar kullanıldığını görmedim. Çalıştığım bazı antrenörlerin, özellikle bilimi hiç kullanmadığını gördüm. Bu durum aslında futbol seviyesi olarak dünya futbolundan geride olmamızın sebeplerinden birisi diye düşünüyorum. Örnek verecek olursam bünyesinde diyetisyen olan tek kulüp Gençlerbirliği takımıydı. Diyetisyen programı dahilinde, antrenman programına bağlı olarak beslenirdik.
Bilimselliğin bugün Avrupa’da alt liglerde dahi kullanıldığını görüyoruz ki, doğru olan da bu artık. Futbol çok büyük bir sektör, dünyada hedefi olan takımlar sürekli kendini yenilemek istiyor, modern futbol pazarında kendine bir yer edinmek istiyor ve bilimselliğe dair bütün gelişmeleri takip edip, uyguluyorlar.
Eğer Türk futbolunun gelişmesini istiyorsak, kesinlikle ‘bilim olmadan futbol olmaz’ mantığıyla hareket etmeliyiz ve bilimselliği en alt yaş gruplarından başlayarak bütün kategorilerde uygulamalıyız diye düşünüyorum. Yoksa sistemi olmayan günlük başarılarla mutlu olan, belli standardı olmayan bir futbol ülkesi olarak kalacağımızı düşünüyorum.”
Söz medyanın...
Son söz, sporun önemli paydaşlarından olan medya adına, Habertürk gazetesi spor yazarı-muhabiri Atilla Türker’de...
“Ne yazık ki, Türkiye’de bilim ile spor arasında adeta bir uçurum var. Türk sporuna yön veren kişilerin, kamuoyu ile çok iyi iletişim kurduğunu söylemek mümkün mü? Spor kulüplerinde görüş alabileceğiniz herhangi bir kişiyi bulmanız son derece zordur. Yasaklarla karşılaşırsınız. Düzgün bir yapılanma yoktur. Bazı kulüp başkanlarının dışında kimse size görüş bildirmez. Bildiremez.
Hadi bu iletişim unsurunu bir kenara bırakalım, sağlık faktörüne bakalım. Dopingin bu kadar sık yapıldığı kaç ülke var acaba? İlaçlar bilinçsizce tüketiliyor. Kalburüstü sporcularımızda bile sık sık doping çıkmıyor mu? Lafı hiç uzatmayalım, Türk sporunda bir düzensizlik bulunduğu için, ciddi ve bilimsel çalışmaların yerine günü kurtarma adına uygulamalar yapılıyor. Bu yanlış politikalar sonucu hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor.
Alt yapıdan sporcu yetişmiyor. Türk futbolunda son 10 yılda kaç oyuncu yetişti? Bir elin parmaklarını geçmez. Bazı istisnalar dışında branşların tamamına yakınında son derece kötü bir tablo bulunuyor. Oysa mevcut müthiş kaynaklar, bilimsel çalışmalar doğrultusunda doğru değerlendirilmiş olsaydı, bugün Türk sporu yerlerde sürünmez, Avrupa ve Dünya’da hak ettiği yeri bulurdu.”
Sonuç olarak...
16 değişik görüş sunduk bu yazı dizisinde. Şu genel saptamalar ortaya çıktı.
Bilim açısından; üniversitelerin sporla ilgili bölümleri, evrensel ölçekte yeterli değiller; pratiğe uygulanabilir çalışmaları ve çabaları yok.
Alan açısından; yönetenlerin vizyonu eksik, bilim talepleri yok; dolayısıyla bilime yatırım yapmıyor, istihdam yaratmıyorlar, yeterli ücretleri ödemiyorlar; plansızlık veya kısa vadeli, başarı odaklı beklentiler bilimsel süreçlerin verimli olmasını engelliyor; antrenörlerin altyapı eksikliği, bilimsel işbirliği olanaklarını ortadan kaldırıyor.
Ötesi, devletin politikaları ve toplumun beklentileri, talepleri... Onlar da bilimle sporun gerçek işbirliğinden yana değil. Galiba en iyi özeti, sohbetimiz esnasında Aydın Örs yaptı: “Bilim, sporun içinde diyemeyiz, dışında da diyemeyiz, kenarında diyelim.”
BİTTİ