09 Ocak 2025 Perşembe
İstanbul 11°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

89 yıl sonra... -(TAMAMI)

Kurtul Altuğ

Kurtul Altuğ

Eski Yazar

A+ A-

Gazi Mustafa Kemal İsmet Paşa’yla Çankaya Köşkü’nün camından 89 yıl önce kurduğu Cumhuriyet’in yerine konulmak istenen yeni rejimin adının ne olacağını tartışan ulusuna bakıyor ve hüzünleniyor. Hüzünleniyor; kurduğu devletin nasıl dinamitlendiğinin, devrimlerinin didik, didik edildiğinin on yılda 15 milyon genç yarattığı ülkesinin içinde bulunduğu savaş tartışmalarının farkındadır da onun için. Cumhuriyetin 10. yılında “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuzluğa kadar yaşayacaktır” sözleriyle eserini ordusuna değil, halkına değil, Türk gençliğine emanet ettiğinde emanetinin emin ellerde olduğunun farkındadır. Ancak bir ulusun kendi evlatlarının o ulusa ve kendisine ihanetinden şaşkın ve kuşku yok ki; kızgındır.

O mirası bıraktığı Türk gençliğine hitabında şöyle diyordu:

“Memleketin her tarafı bil fiil işgal edilmiş olabilir. Bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış, bundan daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleket içinde iktidara sahip olanlar, kişisel çıkarlarını düşmanın emelleriyle birleştirilebilir, hatta gaflet ve dalalet içinde bulunabilirler...” Sonra bu konuda ne yapmaları gerektiğini Türk gençlerine Bursa Nutku’nda ifade ediyordu.

Bugün, acaba bu kehaneti gerçek mi olmuştur?

Yurdun tüm tersaneleri, parsel, parsel toprakları, fabrikaları, hatta telefon hatları yabancılara babalar gibi satılmadı mı? Millet fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşerken tarikat ve yeşil sermaye el ele devleti kendi yandaşlarıyla paylaşmadı mı? Ulemayla el ele veren birileri ülkenin Sevr’den sonra bir kez daha parçalak için plan yapmıyorlar mı?

İşte O’nun tarihi vasiyeti gereğince gençlik görevi üstlenmiş ve Türkiye ayağa kalkmıştır. Merhum Atilla İlhan buna “Dip dalgası” derdi. Şimdi o dip dalgası Türkiye’nin her yanında devrimleri düşürüldüğü noktadan kaldırıp karşı devrimin kolunu kanadını kırmak için iş başındadır.

Kimse sanmasın ki; sorun sadece Cumhuriyeti korumaktır. Cumhuriyeti korumak görevinde bulunan nice kurum yıllardır Atatürk’ün arkasına saklandı. Şimdi gençler dini ticari bir araç gibi peyleyen yerli işbirlikçilerine Cumhuriyetin ve laikliğin korumasız olmadığını anlatma çabasındadırlar. Kırmadan dökmeden, toplumu arkasına takan bu genç insanlar, bu eli kırmızı bayraklı silahsız kuvvetlere yakında bakın kimler katılacak? Şaşıracaksınız..

Türkiye’yi yasa tanınmaz hukuktan anlamaz bir cemaate bırakmak, “Çılgın Türkler’e” sus pus olmak hiç yakışmıyordu. İşte o “Çılgın Türkler” ülkede Kars’tan Tekirdağ’a her noktada vardır ve artık görev başındadır.

Atatürk’ün koltuğunda oturmakta olan Cumhurbaşkanı, içi boşaltılmış demokrasi yozlaşmış rejim manzarası karşısında şu sözleri söyleyebilir:

“Atatürk’ün önderliğinde yürütülen istiklal mücadelesinin emsalsiz bir zaferle neticelenmesi ve ardından milletimizin kendi iradesi doğrultusunda yönetimde söz sahibi olmasını sağlayan Cumhuriyet’in kurulması,Türkiye’nin istikametini belirleyen bir adım olmuştur.” Anlaşılması güç bir sav değil mi? Atatürk mü övülüyor, yoksa yozlaşmış sandık ve liderler demokrasisi mi?

Acaba öyle mi? Sayın Gül?

Geride kalan 11 yıl içinde ülkeyi nerede ise bir kardeş kavgasına, ya da mezhep çatışmasına sürükleyen, darülharp haline sokan iktidarın arkasında kim, ya da kimler vardı?

Bu ülke 2002 yılında AKP iktidarının devir aldığı sıfırlanmış terörü şimdi eşkiya ve Meclis’teki uzantılarıyla müzakere mi, yoksa mücadele mi yapalım diyerek zirve noktasına taşıyan bir iktidar tarafından yönetilmiyor mu?

Başkomutanı olduğunuz ordularınızı teslim alıp ülkeyi dostlarıyla savaşa itmeye çalışan dost görünümlü kan ve ölüm tacirlerine karşı hiç mi söyleyecek, sözünüz, itirazınız yok?

Bu olup bitenleri nasıl içinize sindiriyorsunuz? Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevini üstlenen gençlere, kendi halkınıza biber gazı sıktıranlara: “Yeter artık! Bu ülkede demokrasi var. Bırakın halk bayramını kutlasın” demiyor ve 29 Ekim’in kanla irfanla kurulan bir rejimin adı olduğunu bilerek nasıl sessiz kalıyorsunuz?

“Yasaklı bir devrin Cumhurbaşkanı olmanın nasıl sizce kabul edilebildiğine şaşırıyorum. Bu yaşımda, çok iktidarlar, çok Cumhurbaşkanları görmüş, tanımış bir yurttaş olarak bilin ki; kahroluyorum.”