ABD aks mı değiştiriyor? -(TAMAMI)
ABD Türkiye’nin dostudur, müttefikidir diye diye 10 yıl içinde nerelerden nerelere geldik?
1965 seçimlerini kazanan AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’den dinlediğim bir anıyla başlayalım.
Dünyaca Ünlü Gazeteci Sulzberger, henüz çiceği burnunda bir başbakan olan Demirel’i ziyaret eder. Bir soruyla başlar;
“-Ne oldu Sayın Demirel? Yoksa aks mı değiştiriyorsunuz?” Demirel karşısındakinin ne demek istediğini az sonra fark etmiştir. Sulzberger, İskenderun Demir Çelik Fabrikaları’nın yapım işini “Yap- işlet devret” usulüyle Sovyetler’e verildiğinden söz etmektedir. Demirel:
“-Ha! Şu mesele. Siz bana niçin bize değil de Sovyetlere işi verdiniz, yoksa yön mü değiştiriyorsunuz? Demek istediniz. Size kaç kez baş vurdum. Bana borç ya da kredi vermeyi önerdiniz. Bunu yapamazdım. Zira bunu halkıma anlatmak güç olurdu. Onlar ne borç veriyorlar ne de kredi. Eğer size verseydim, Galata bankerleri faciasına benzerdi!” der.
Aradan 6 yıl geçmişti, 12 Mart Muhtırasıyla ulusal iradeyle sandıktan tek başına çıkan Demirel’in partisi 1969 seçimlerinden sonra sudan nedenlerle ikiye ayrıldı.
Demirel partisi içinde olup bitenlere iyi tanı koyamadığı için iktidardan çekilmek zorunda kaldı. O günden bu yana hep şöyle derdi:
“- Amerika’yla oyun oynanmaz. Bir pundunu bulur ve sizi cezalandırır!”
İnönü de yıllar önce şöyle demişti: “Büyük devletlerle işbirliğine girmek, ayıyla yatağa girmekten beterdir.”
ABD’nin Irak’ı işgal için Türkiye’de konuşlanmasını öngören tezkere TBMM’de CHP ve MHP’nin oylarıyla geri çevrilince Demirel’in bana, “-Bunlar ayaklarına ateş ediyorlar. İktidar adamlara söz vermiş, sonra tezkereyi kabul etmemiş. Amerika bunu unutmaz acısını çıkarır” dediğini anımsarım.
Kıssadan hisse;
Tayyip Erdoğan’ın AKP’si iki yıllık partiyken ve liderinin seçilme ve seçme hakkı bile yokken; nasıl oldu da iki yıl içinde Beyaz Saray’da Başkan Bush tarafından kırmızı halılarla karşılandı ve ne mucizedir ki kısa sürede Başbakan yapıldı?
Demirel haklı çıktı.
O oyunda rol alan aktörlerin isimleri şu sıralarda- Erdoğan ve Gül ikilisi hariç- yeni açılan kağıtlarda bile yok. Dahası Türkiye Cumhuriyeti 89 yıl sonra yarı sömürge bir ülke, aydınları, vatansever subayları zindanlarda, basını ele geçirilmiş, gırtlağına kadar borçlu bir ülke hale getirilmiştir.
Gelelim işin can alıcı noktasına: CİA Başkanı’nın evlilik dışı ilişkileri nedeniyle tam da 6 Kasım sıralarında istifa ettirilmesi size grip gelmiyor mu? Bayan Clinton neden ortalarda yok?
Geçen gün yazmıştım; Beyaz Saray’a yakın bir yazar olan Friedman’ın “Türkiye artık evde yalnızdır!” sözünü hatırlayın.
6 Kasım’ı en çok heyecanla bekleyenlerden biri de bizim iktidarımızdı! Obama kazanırsa Türk askeri Suriye’ye girecek ve oradan İslam’ın kılıcı ve lideri olarak bizim Başbakanımız çıkacaktı. Arkası kavi dediği dedik bir sultan olarak. Öyle olmadı. Sanki sihirli bir el seçimi kazanan Obama’nın kafasının içindekileri değiştiriverdi. Şimdi yeni ABD politikaları artık saldırgan savaş yanlısı değil, tersine kendi iç sorunlarına dönük olacak.
Obama şu sıralarda Türkiye’yi kollayacak ama onu bir parça yalnız bırakarak. Zamanında verilen sözler tutulmadığı için cezalandıracaktır. Şunu söylemek kehanet sayılmamalı. Ne yeni Anayasa Erdoğan’ın istediği biçimde çıkabilecektir, ne de sultan olabilecek kudretle kabul edilecektir.
2013 yılı ABD için Kuzey Afrika ve Avrasya’ya uzanan yolları deneyecek ve yeni dostlar arayabilecek bir politikanın güleç yüzlü Amerikası olamaz mı? Obama Gazze saldırısıyla ilgili şu sözleri acaba niçin söyledi?
“Hamas, İsrail’e saldırmakla iyi etmedi. Filistin davasına liderlik yapanlar barışa hizmet etmiyor.”
Kimler Filistin’i ve Meşali koruyan ve kollayanlar? Bu mesaj onlara ve anlamı da şu: “Sonuna dek İsrail’in yanındayız”
ABD asıl şimdi aks değiştirmiyor mu dersiniz?
Kaldık mı Davutoğlu’nun hayali Osmanlı’nın yeniden yaratılması hayaliyle baş başa? Gerçekten çevremizde bulunan dostlarla düşman kesilen evde yalnızlığa mahkum ülke miyiz, değil miyiz?