ABD dış politikasından payımıza ne düşer
ABD sanki artık seçim sonrası nasıl bir dış politika izlemeli, onun tasarımını yapmaya başladı. Son dönemde ünlü “düşünce kuruluşlarında” böyle bir dizi yazı çıkıyor. ABD’nin ilk kuruluşunda getirilen seçim sistemi, biraz karışık ve kendine özgüdür. Halkın katılımını sağlama kaygılarıyla tasarlanmış. Ancak artık öyle bir işleyiş çok uzun zamandır yok.
Kararlar emperyalist kapitalist sistemin merkezlerinde tartışılıyor ve orada sağlanan ağırlığa göre yaşama geçiyor. Atlantik sisteminin çözümsüzlüğü ve tıkanıklığı en başta ABD’de etkili oldu. Dünyada çok kutuplu yeni bir denge kurulma sürecinin başlaması, Asya’nın yükselişi, özellikle küresel salgın döneminde zaten çok dengesiz olan ABD’deki toplumsal, kültürel ve ekonomik bölüşüm ilişkilerini çok sarstı. Musluklardan bizim alın terlerimizden akan sular azaldı. Aslında bu su meselesi yalnızca simgesel değildi.
Hatırlayacaksınız salgının ilk başlarında üç litre içecek suya sanki altın bulmuş gibi sarılan siyah kadının fotoğrafını paylaşmıştım.
BİZ PAYLAŞIRKEN ONLAR KAPIŞTI
Aman birleşirler de başıma dert olurlar kaygısıyla her koyunun kendi bacağından asılma kültürüyle yoğrulan toplum, çok sıkıntılar çekti. Bizimkiler sazını eline alıp pencerelerde türkü çığırırken, Çin’de mahalle balkon koroları oluşturuldu, marşlar söylendi; ABD’de ise kadınlar kocaları tarafından öksürüyor diye evden atıldı…
Küresel salgının ilk haftasında Çin’de en çok etkilenecekler diye salgın sonrası için KOBİ’lerle ilgili destek önlemleri kararları alınırken, ABD’de silahlı ayaklanmalar çıktığı durumda Beyaz Saray’ın savunması tatbikatları yapılmıştı.
O dönemde beyazların da desteklediği bazı bireysel tepkisel siyah eylemleri oldu. Sağlık sistemine ulaşım ve giderek bozulan ekonomi, beklenen sonuçları gerçekten vermeye başladı. Kızıl enselilerin Kongre’yi basması geldi derken ünlü Filistin eylemleri… hem de aslanın ağzındaki, seçkinin de seçkini ABD’nin gelecekteki yöneticilerinin özenle yetiştirildiği üniversitelerde… dünyayı sarsan eylemler.
BİZİM SÖKÜP ATTIĞIMIZ TAŞLAR ABD’DE DE TAŞLARI YERİNDEN OYNATTI
Bu seçimlere işte böyle bir ortamda gidiliyor. Dünyada bizim bu bölgeden özellikle söküp attığımız taşlar, ABD’de de taşları yerinden oynattı. Çok fark edilmiyor ama sert geçiyor. Karar zamanı. Değişim zamanı.
Türkiye de gelecekteki gerçekleri görüp kendi dış politikasını buna göre ayarlamak zorunda.
Kendi menfaatleri ve geleceğinin güvenliği, halkının refahı açısından nerede yer alacağına artık kesin karar vermeli.
Dünya bizim izlediğimizden çok daha hızlı gelişecek.
İSRAİL ZAYIF OLDUĞU İÇİN SALDIRIYOR
“İsrail Neden Tırmanıyor?” başlıklı bir yazıda “riskli suikastların İsrail’in 7 Ekim’de kaybettiği caydırıcılığını yeniden kazanmak için çaresiz bir girişim” olduğu söyleniyor:
-İsrail, bölgesel eylemlerinde sınırları zorluyor olabilir. Bunun nedeni kendini güçlü hissetmesi değil, tersine zayıf hissetmesi.
-Temelde, kararlarına uzun vadeli stratejik hesaplamalar getirmiyor. Hamas'ın 7 Ekim saldırısı, caydırıcılık duruşuna yıkıcı bir darbe indirdi.
-Şimdi, daha büyük riskler almaya ve daha yüksek maliyetleri karşılamaya istekli olan İsrail, caydırıcılığı yeniden kazanmak için çılgınca bir girişimde bulunarak mümkün olduğunca taktiksel avantajlar elde etmeye çalışıyor.
ABD GELECEĞİN SAVAŞLARINA HAZIR DEĞİL
Foreign Policy Dergisi’nin Eyül / Ekim 2024 sayısında “Amerika geleceğin savaşlarına hazır değil / Ve onlar zaten geldiler” başlığıyla bir yazı yayımlandı. Yazarları da ilginç. Mark A. Milley, 2019'dan 2023'e kadar Genelkurmay Başkanıydı. Şimdi Princeton Üniversitesi'nde misafir profesör Eric Schmidt, Google’ın eski CEO’su ve başkanı. Henry Kissinger ve Daniel Huttenlocher’le birlikte “Yapay zekâ çağı: Ve insan geleceğimiz” kitabının ortak yazarı.
Yazıda şu fikirler ileri sürülüyor:
Gelecekteki savaşlar artık kimin en fazla insanı toplayabildiği veya en iyi jetleri, gemileri ve tankları sahaya sürebildikleriyle ilgili olmayacak.
Ne yazık ki bu Amerika Birleşik Devletleri'nin hazırlıksız olduğu bir gelecek. Jetleri, gemileri ve tankları, bir insansız hava aracı saldırısına karşı savunmak için donatılmamış.
Ordu henüz yapay zekayı benimsemedi. Pentagon, bu başarısızlıkları düzeltmeyi amaçlayan yeterli girişime sahip değil ve mevcut çabaları çok yavaş ilerliyor.
Bu arada, Rus ordusu Ukrayna'ya birçok yapay zeka destekli insansız hava aracı konuşlandırdı. Ve nisan ayında Çin, teknoloji odaklı güçler oluşturmaya yeni bir vurgu yaparak, neredeyse on yıldır yaptığı en büyük askeri yeniden yapılanmayı duyurdu.
Eğer önde gelen küresel güç olmaya devam etmek istiyorsa, Amerika Birleşik Devletleri, hızla rotasını değiştirmek zorunda. Ülkenin silahlı kuvvetlerinin yapısını, ordusunun taktiklerini ve liderlik gelişimini yeniden düzenlemesi gerekiyor.
Bu silahlar uygun fiyatlı olduğu için dünyanın her yerinde kullanılıyor.
Pekin'in önümüzdeki birkaç yıl içinde Tayvan’a bir saldırı başlatması pek olası olmasa da, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ülkesinin ordusunun 2027'ye kadar Tayvan'ı işgal edebilecek çapta olması hedefini koydu. Tayvan ve müttefiklerinin böyle bir saldırıyı durdurmanın tek etkili tek yolu İHA’lar (kara, deniz ve havada) olabilir.
Teknolojinin çatışmanın altında yatan insan doğasını değiştireceğini düşünmek bir yanılsamadır. Ancak savaşın karakteri hem hızla hem de temelden değişiyor. Amerika Birleşik Devletleri de değişmeli ve uyum sağlamalı ve Amerikalı yetkililer bunu ülkelerinin düşmanlarından daha hızlı yapmalı. Washington bunu tam olarak doğru yapmayacak ama düşmanlarından daha az yanlış yapmalı.
AVRUPA’DA İSTEDİĞİMİ ELDE ETTİM SIRA DENİZLERDE
Bir gün önce (9 Ağustos) yayımlanan bir yazının başlığı “Amerika sonrası bir Avrupa”. Washington'un artık NATO'yu Avrupalılaştırma ve kıtanın güvenliğinden sorumlu olma görevini bırakma zamanının geldiği söyleniyor. Justin Logan ve Joshua Shifrinson tarafından yazılan makalede şu fikirler belirtiliyor.
Yıllardır Washigton Avrupa’ya demir attı. Güvenliğinden sorumlu davranıyordu, NATO’nun üyeleri de ABD liderliğini kabul ediyordu
Ancak bugün Cumhuriyetçi Parti'nin büyük bir bölümü artık bu fikirde değil. Donald Trump'ın "suçlu" NATO ülkeleri hakkındaki yorumlarıyla özetlenen bir politikayı tercih ediyor: "Onlar ödeme yapmayacaklarsa, biz de korumayacağız."
Demokratlar ise bu değişime yanıt olarak “Finlandiya ile İsveç'in NATO'ya kabul edilmesini yönetiminin büyük bir başarısı olarak duyurdu.
AVRUPA’NIN EKONOMİK VE ASKERİ GÜCÜNÜ BÖLME BAŞARISI
Aslında, ABD'nin bugün Avrupa'da en azından 1900'lerin başından beri sahip olduğu aynı temel çıkarı var: kıtanın ekonomik ve askeri gücünü bölünmüş tutmak.
Birleşik Devletler, Avrupa'daki ana hedefine ulaştığını kabul etmelidir. Hiçbir ülkenin kıtaya hükmedememesini başarıyla sağladıktan sonra, bölgeye yeni bir yaklaşım benimsemelidir.
Birleşik Devletler Avrupa'daki birliklerinin bir kısmını çekmeye başlamalı ve Avrupa'yı güvence altına almak için gereken konvansiyonel kuvvetleri sağlama sorumluluğunu tekrar Avrupa'nın omuzlarına yüklemeli. Şu anda, Birleşik Devletler'in kıtada konuşlanmış yaklaşık 100.000 askeri var ve bunların en büyük bölümü Almanya'da.
ABD nükleer şemsiyesi ve istihbarat, gözetleme ve keşif alanlarında yardıma bir süre devam etmelidir.
AÇIK DENİZ GÜCÜ
Birleşik Devletler Atlantik ötesi ilişkiyi köklerine döndürecektir. Bir açık deniz gücü olarak Washington dengeyi korumaya yardımcı olacak ancak kıtanın kendisine hâkim olmaya çalışmayacaktır.
KAZANMA ZAMANI GELMİŞTİR
Amerika Birleşik Devletleri 35 trilyon dolarlık borç, 1,5 trilyon dolarlık yıllık bütçe açığı, Asya'da büyüyen bir zorluk ve bu zorlukları çözmeyi daha da zorlaştıran belirgin siyasi ayrışmalarla karşı karşıya. Mali tablonun iyileşeceğine dair hiçbir belirti veya iç baskıların azaldığına dair bir kanıt olmadan, politika yapıcıların Amerika Birleşik Devletleri'nin dış yükümlülüklerini yeniden değerlendirmeleri gerekiyor. Kazanma zamanı gelmiştir.