23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD ile 'beyaz sayfa' meraklıları ve Türkiye’nin değişmez rotası

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler Obama zamanından beri giderek kötüleşiyor. ABD’nin “IŞİD’e karşı mücadele” bahanesiyle Suriye’yi işgal ve PKK/PYD’yi açıktan destekleme politikasının uygulaması olan Ayn el Arab’dan IŞİD’in çıkarılması (Kobani) operasyonu kırılmanın başlangıcıydı. PKK/PYD’yi açıktan ve doğrudan destekleme, ABD’nin stratejik bir kararıydı. Hatta dönemin ABD Başkanı Obama, PKK’yı ABD’nin “kara gücü” ilan etti. 24 Temmuz 2015’te Türkiye’nin PKK’yı yurt içi ve dışında hendeklere gömmeyi hedefleyen yeni konsepti uygulanmaya başlayınca, Türkiye ile ABD arasındaki mücadele yeni bir evreye ulaştı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine bu koşullarda gelindi. 15 Temmuz’da ABD’nin ordu, polis, yargı başta olmak üzere devlet içine yerleştirdiği araçlarını, Türk Milleti, ordusu, polisiyle birlikte yendi. Türkiye’nin ABD’ye karşı mücadelesi Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarıyla devam etti. Barış Pınarı operasyonunu önlemek için, dönemin ABD Başkanı Trump, Türkiye’yi “ekonominizi mahvederim” diye açıkça tehdit etti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a devletler arası ilişkilerde görülmemiş bir üslupla yazdığı bir mektup yolladı.

BIDEN DÖNEMİ

Ve en sonunda geldik Biden’a. Obama’nın Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Biden, daha göreve gelmeden bir yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme politikası uygulayacağını açık açık anlattı. Biden’ın görevdeki bir yıllık süresi Türkiye ile ilişkilerinde daha önce açıkladığı politika ile uyumluydu. Buna karşılık, Ankara’da Biden konusunda olumlu bir hava estirmek isteyenler vardı. Bu kesimler, Biden ile birlikte ABD-Türkiye ilişkilerinde “anlaşmazlıkların paranteze alınıp” “anlaşılan konularda ilerleneceğini” propaganda ettiler. Bu propagandaya uygun olarak Biden ile Erdoğan arasında küçük de olsa bir görüşme ayarlamak için harıl harıl çalıştılar. Ama Biden, göreve geldikten ancak üç ay sonra 24 Nisan 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla aradı. Ama ne için? 1915 olaylarını “soykırım” olarak niteleyen açıklamayı yapacağını doğrudan Erdoğan’a bildirmek için.

ANKARA’DA 'ATLANTİK YANLISI KÜÇÜK GRUP'

Biden, Erdoğan yönetimini devireceğini ilan ediyor ve Türkiye’ye karşı hücum borusu çalıyordu ama bütün bunlara rağmen, Washington Enstitüsü uzmanlarının Ankara’daki “küçük fakat etkili” olduğunu belirttikleri, kendi ifadeleriyle “Atlantik yanlısı bir grup” (Grant Rumley-Soner Çağaptay, Washington Yakındoğu Enstitüsü, 28 Ekim 2021), ABD politikalarına karşılık Türkiye’nin vermesi gereken cevapları bazen önleyen bazen yumuşatan bir rolde devreye girdi.

Bu kesimler, kimi zaman “Biden yönetimi kurumsal mekanizmaları kullanıyor, müzakerelere açık, dengeli bir siyaseti savunuyor, sonuç alabiliriz”, kimi zaman “ABD’de politikaların belirlenmesinde etkili olan Yahudi lobisini devreye sokalım”, kimi zaman da “Biden yönetiminin politikalarının merkezinde yer alan İsrail ile ilişkileri geliştirerek ABD yönetim elitini yumuşatırız” diyerek Türkiye’nin ABD’ye yönelik politikalarının oluşturulmasında etkili oldu.

Bunlar şimdi de, Körfez ülkelerinden başlayarak Washington’a uzanan bir hatta gayriresmi görüşmelerde “ABD ile ‘beyaz sayfa’ açma” mesaisine girişmişler. Bu ekibin, Türkiye’deki karar vericilere işlerin iyiye gittiğine ilişkin raporlar sundukları bilgileri geliyor. ABD yönetiminin gerçekte ciddi bir karşılığı olmayan East Med projesinden desteğini çekmesi gibi göstermelik “havuç”lar bu yöndeki propagandada kullanılıyor.

BEDELİ AĞIR OLUR

Biden yönetiminin Türkiye politikasını, kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Dünya çapındaki saflaşmada, Türkiye’nin Avrasya güçleriyle birlikte davranmasını mümkünse tümüyle önlemek, değilse belli ölçülerde bu yöndeki adımlarını sınırlamak ve Atlantik’e çıpalı kalmasını sağlamak. Bu noktada, ABD açısından en elverişli araç da NATO olmaktadır.

Şunu açık olarak belirtelim: Türkiye’yi 2014 sonrasına girdiği rotadan döndürmek mümkün değildir. Çünkü bu rota nesneldir ve Türkiye için yaşamsaldır. Ancak iktidarı yönlendirme gücü bulunan “beyaz sayfa”cıların faaliyetleri, birincisi tehdidin yoğunlaştığı noktalardan başlayarak zaaflara yol açmakta, ikincisi Türkiye’nin doğal müttefiklerinde güvensizlikler yaratmaktadır. Toplam olarak bakıldığında, ABD’nin tehditleri karşısında gösterilecek zaaflar ise, iktidar açısından telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olacaktır.