ABD ve İsrail’in kaos stratejisinin hedefi
Dünya 2024’e hızlı girdi. Gazze’de devam eden savaşın yanı sıra, Lübnan, Irak, Suriye ve İran’daki terör saldırıları önümüzdeki günlerin ne kadar hareketli geçeceğinin işareti. ABD ve İsrail’in düzenlediği Irak, Suriye ve Lübnan’daki suikastlerin, Irak’taki 12 Mehmetçiği şehit verdiğimiz saldırıdan ya da İran’daki intihar bombalı eylemden bir farkı yok. Hepsinin hedefi aynı. ABD, kara gücü PKK ve CIA-MOSSAD’ın maymuncuğu IŞİD aracılığıyla bölgede kaos eylemlerinin düğmesine basıyor. Burada ABD ve İsrail’in farklı hedefleri olduğunu vurgulamak gerekiyor. ABD, kontrollü bir şekilde İran’a ve Türkiye’ye sopa sallamayı esas alıyor. Washington’un amacı, İran ve Türkiye’nin kolunu kanadını kırarak, bir an önce ABD için baş tehdit olan Çin ve Rusya ile mücadeleye odaklanmak. İçinde olduğu durumu uzun vadeli bir ölüm kalım savaşı olarak gören İsrail ise, savaşın yayılması ile ABD’nin bölgede kalmasını sağlama peşinde. Çünkü İsrail, ABD’nin geçmiş dönemde olduğu kadar arkasında bulunmadığı bir güçler dengesinde kendini güvende saymıyor.
İRAN VE DİRENİŞ EKSENİNİN TUTUMU
İran ve İran’ın desteklediği Yemen’den Lübnan’a, Suriye’den Irak’a çok geniş bir alanda etkili olan direniş ekseni ise İsrail’in bu stratejisini boşa çıkaracak politikalar izliyor. ABD ve İsrail’in karşısında yıllar içinde biriktirdiği savaş, diplomasi ve yönetim tecrübesiyle neredeyse bir devlet ile eşdeğer ağırlık kazanan Lübnan Hizbullahı bu konuda son derece akıllı bir politika izliyor. İsrail, AKSA Tufanı’ndan sonra savaşı Lübnan’a yaymaya çalıştı. Fakat Hizbullah’ın savaşı sınırda tutan taktiklerine karşı başarılı olamadı. Hizbullah Genel Sekreter Hasan Nasrallah da, Kasım Süleymani anması için yolladığı video mesajda bu noktanın altını çiziyor.
Direniş cephesinin en önemli eylemi ise Yemen’in Kızıldeniz’deki İsrail’e giden her türden gemiyi hedef alma hamlesi oldu. Bu, dünya deniz ticaretinde Avrupa’ya ulaşım açısından en önemli rota olan Kızıldeniz’in deniz trafiğine kapanmasına yol açtı. Buna karşılık ABD bir koalisyon oluşturdu. ABD, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Kore Cumhuriyeti, Singapur ve İngiltere’nin yer aldığı koalisyon bugüne kadar Yemen üzerinde herhangi bir caydırıcı etki sağlayamadı. Bu 14 ülke 3 Ocak’ta yaptığı ortak açıklamada “küresel tahıl ticaretinin yüzde 8’i, deniz yoluyla ticareti yapılan petrolün yüzde 12’si ve dünyanın sıvılaştırılmış doğal gaz ticaretinin yüzde 8’i dahil olmak üzere, küresel deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 15’i Kızıldeniz’den geçtiği” vurguluyor ve Yemen’i eylemlerine son vermeye çağırıyor.
KAYBEDİLEN ZAMAN
Hamas’ın 7 Ekim’deki AKSA Tufanı operasyonuyla başlayan yeni dönemin ayırt edici özelliği, önceki dönemde işe yarayan “zaman kazanmaya oynama” taktiklerine dayanan stratejinin artık geçerli olmayacağı bir dünya tablosunun ortaya çıkması. CIA’nın yanısıra dünya siyonist lobisinin güdümündeki uluslararası medyanın her türden yönlendirme, yanlış bilgi operasyonlarıyla desteklediği propagandaya rağmen, İsrail’in barbarlığının ABD’yi de yalnızlaştırdığı, ABD ve Avrupa’da devlet ve toplum içinde anti İsrail eğilimlerin güçlendiği görülüyor.
ABD önderliğindeki Atlantik/NATO cephesinin gelişen dünyaya açtığı savaşta sadece İran’ı, Rusya’yı ve Çin’i değil, Türkiye’yi de hedefe koyduğu görülmektedir. Bu koşullarda, ön cephede yer alan Türkiye’nin yeni döneme uygun bir stratejiyi benimsemesi zorunludur. Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Burhanettin Duran’ın “(Türkiye) milli çıkarlarını hem içinde bulunduğu ittifakları dönüştürmeye gayret ederek hem de gerektiğinde kendi başının çaresine bakma tedbirleri alarak koruyacak (Sabah, 30 Aralık 2023)” diye temellendirdiği stratejinin geçmiş dönemde herhangi bir başarılı sonuca ulaştırmadığı ortadadır. Türkiye NATO’yu dönüştüremez, NATO Türkiye’yi dönüştürür ve dönüştürmektedir. Türkiye, Atlantik saldırganlığına karşı ön cephedeki diğer ülkelerle eşgüdüm oluşturacağı bir strateji kurmak durumundadır