21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

ABD’deki yarılma ve Suriye’den çekilme

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

ABD’de Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerinin kıyasıya bir rekabet içinde geçeceği şimdiden görünüyor. Temmuz ayındaki Cumhuriyetçi Ulusal Kongre’de adaylığının kesinleşmesi beklenen Trump, devlet olanaklarının da kullanıldığı bütün engellemelere rağmen yükselişte. Amerikan devleti ve toplumu içinde yarılmanın derinleştiğine dair son dönemde çok sayıda işaret var. Teksas Valisi’nin isyanı ve 25 eyaletin ona destek vermesi federal sistemdeki aksaklıkları da ortaya koydu. Uluslararası medyanın iplerini elinde tutan ABD’deki “müesses nizam” bu gelişmeyi basit bir sınır telleri anlaşmazlığıyla sınırlamaya, sorunun arka planını örtmeye çalışıyor. Ama mesele yansıtıldığından daha derin.

ABD ve Avrupa ekonomilerindeki gerileme ve salgın sürecindeki uygulamalar, Atlantik dünyasının tamamında sınıfsal eşitsizliklerin daha görünür hale gelmesine neden oldu. ABD’deki toplumsal fay hatları, 11 Eylül’den sonra katmerlenen devletin zor gücüyle hassas bir dengede duruyor. Buradaki küçük kırılmaların bile, toparlanması güç sonuçlara yol açacağı saptanıyor.

İKİ ANA EĞİLİM

Teksas Valisi’nin ayaklanmasının da arka planını oluşturan ABD içindeki yarılmanın gün yüzüne çıkmasının başlangıcını 2000’lerin başına kadar uzatmak mümkün. Oğul Bush’un hileli bir seçimle işbaşına gelmesinden bu yana şiddetlenen ve hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar içinde, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve CIA dahil devlet kurumlarının tamamında iki ana eğilim arasındaki çarpışma şiddetleniyor. ABD içe mi dönecek, yoksa dünya çapındaki hâkimiyetini yeniden kazanmak için daha fazla mı saldırganlaşacak?

Bu tartışmalarda üzerinde en fazla yoğunlaşılan bölge Batı Asya. En güncel konu da Suriye ve Irak’tan ABD askerlerinin çekilmesi. Adını, ABD’nin 6’ncı başkanı Quincy Adams’tan alan Responsible Statecraft for Quincy Institute (Quincy Sorumlu Devlet Yönetimi Enstitüsü) uzmanlarının bu konudaki görüşleri ışık tutucu. Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Başkanı olan Prof. Joshua Landis’in, 1 Şubat’ta Responsible Statecraft’ta yayımlanan “ABD askerleri Suriye ve Irak’ı uzun zaman önce terk etmeliydi” başlıklı yazısındaki değerlendirmeler çarpıcı:

Ürdün’de ‘Irak’taki İslami Direniş’in saldırısında üç Amerikalının ölümü önlenebilir bir trajediydi. Politika yapıcıların bir süredir üzerinde düşündüğü bir şey olarak, ABD’nin Suriye ve Irak’tan çıkışını hızlandırması gerekiyor. (…) İran’ı vurmak Amerika’nın bölgedeki sorunlarını çözmeyecek. Biden’ın Filistinlilere karşı savaşta İsrail’e verdiği destek, tüm Arap dünyasında Amerikan ve Batı karşıtı duyguları alevlendirdi. Direniş cephesine yeni bir soluk getirdi. (…) Arapların çoğunluğu, iktidarsız olduğu ve İsrail’in Filistinlilere kötü muamelesini engellemek için hiçbir şey yapmadığı için Biden’la alay ediyor. Gazze nedeniyle Araplar bir kez daha direnişe destek veriyor.”

Aynı yerde 29 Ocak’ta, 28 yıl CIA’da hizmet verdikten sonra neo-con/siyonist takımın afaroz ettiği Prof. Paul R. Pillar da “ABD askerlerini Irak ve Suriye’den hemen eve getirin” diye yazdı. ABD’nin Irak ve Suriye’de kalma bahanesi olan “IŞİD tehdidi”nin sona erdiğine dikkat çeken Pillar, IŞİD’in bastırılmasını ise Irak, Suriye ve İran’ın başardığını vurguluyor.

İki yazarın dahil olduğu 2019’da kurulan Enstitü “gerçekçi, askeri güç kullanımının kısıtlanmasını ve tehditler, yaptırımlar ve bombalamalar yerine diğer uluslarla diplomatik ilişkiler vasıtasıyla işbirliğini savunan bir grup” olarak tanınıyor.

ÜLKE İÇİNE DÖNME EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR

ABD hakim sınıfları şunu tartışıyor: Neo-conların dediği gibi ABD’nin gerilemesi dünya genelinde askeri operasyonları genişleterek mi engellenebilir yoksa Trump’ın dediği gibi, deniz aşırı operasyonları aşama aşama sonlandırıp ülke içine dönerek mi?

Kuşkusuz, birinci seçeneği sınırlayan nesnel etkenler var. Ekonomisindeki göreli gerileme sürerken ABD’nin operasyonlarını genişletmenin Hazine’ye bindirdiği ağır yük, NATO’nun genişlemesinin maliyetleri uzun süredir tartışma konusu.

ABD’nin dolar ile kurduğu hegemonya düzenine alternatifin şekillendiği bir süreç devam ediyor. Uluslararası siyasette de ABD’nin devredışı kaldığı bölgesel ve küresel ölçekteki inisiyatifler, sorun çözücü/düzen kurucu olarak öne çıkıyor.

ABD karar vericileri arasında, Biden’ın “Amerika geri döndü” sloganında ifadesini bulan 4 yıllık politikasının belirleyici bir kazanıma dönüşmediği ağırlıklı değerlendirme olarak öne çıkıyor. Bu politika, ne Rusya’yı durdurabildi, ne de “esas tehdit” olarak görülen Çin’i engelleyebildi. Dahası ABD’nin 40-50 yıllık müttefikleri dahil gelişen dünya devletleri daha bağımsız politikalar izlemeye başladı. Toplam olarak, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinin 20 yıl içinde fiyaskoyla sonuçlanması, ikinci seçeneği daha gerçekçi bir politika haline getiriyor.

ABD Teksas Ürdün