ABD’nin 'Binyıl' Kompleksi
“Millennium Challenge” adındaki son derece başarısız bir tatbikat üzerinden 2003-2004 yıllarında psikolojik etki yaratarak yeniden kendi rotasına sokmak istediği Türkiye’nin davranışlarını değiştirme çabasındaki ABD’yi konu edinen yazılarımı geçtiğimiz haftalarda okumuştunuz. 2003-2004 yıllarında Türkiye’ye “etki odaklı” bir “psikolojik harekât” uygulamaya çalışan ABD’de, aynı yıllarda başka ilginçlikler de yaşanmaktaydı…
Mevcut dış yardım politikalarının beklentiyi karşılamadığını, hatta Soros’un Açık Toplum Vakıflarının bile gerisinde kaldığını düşünen ABD Kongresi, ABD Başkanı Bush’un 14 Mart 2002’de teklif ettiği bir yasayı, 2003 yılı boyunca tartışmış ve 23 Ocak 2004’te kabul etmişti. MCA kısaltmalı yasa, MCC kısaltmalı özerk bir ekonomik yardım kuruluşunun kurulmasını mümkün kılmıştı. MCA ve MCC’nin neyin kısaltmaları olduklarını ve ne anlama geldiklerini, -bilerek- yazımın sonuna bırakıyorum.
EMPERYALİZMİN ZAYIF(!) DEVLET İLGİSİ
MCC denilen bu ekonomik yardım kuruluşu, güya, gelecekte olumlu bir ekonomik performans grafiği göstereceğine inanılan zayıf(!), ama iyi yönetilen(!) ülkelere yardım etmekle görevliydi. MCC’den ekonomik yardım almanın koşulları ise; adaletli, kendi halkına yatırım yapan ve ekonomik özgürlükleri teşvik eden bir devlet yönetimine sahip olmak idi. Söyleme dikkat! Paranın gücünü kullanarak diğer devletleri, “adaletli olmaya, halkına yatırım yapmaya, ekonomik özgürlük sunmaya” zorlama konusunda kendini yetkin gören ABD, bu kompleksini açık açık sergilemekteydi.
ABD, -güya, Amerikan politikalarına ters ülkeler de dâhil olmak üzere- uygun gördüğü zayıf(!) ülkelerle uzun (5 yıllık) veya kısa (yıllık) süreli anlaşmalar yaparak rekabetçiliği ödüllendirecek, ekonomik büyüme yoluyla yoksulluğu azaltacak, geniş katılımlı sivil toplum programlarını özendirecek; ama yardımların amacına ulaşıp ulaşmadığını denetlemek için “uzun süreli veri toplama izni”ne de sahip olacaktı!
MCC kurulduğunda, yıllık 5 milyar dolarlık bir fonu yönetmesi öngörülmüşse de bu bütçe, -komik ama- yıllık 900 milyon dolar ile sınırlı kalmıştı. Anlayacağınız ABD, küresel düzenin itaatkâr köleleri olmaya zorladığı zayıf(!) ülkelerin ruhlarını oldukça düşük bir maliyetle satın almanın hesaplarını yapmıştı.
Düşük bütçeli bir ekonomik yardım kuruluşu üzerinden -onur kırıcı şekilde- ABD’nin mali denetimine girmek isteyebilecek ülke sayısının fazla olmadığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. İnanması güç ama, MCC, bugüne kadar 51 zayıf(!) ülkeyle 87 hibe anlaşması imzaladı ve toplam 16 milyar dolar civarında bir meblağı, bu zayıf(!) ülkelere transfer etti. Bu paranın yüzde 63’ü Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gana, Kenya, Liberya, Madagaskar, Malavi, Mali, Moritanya, Mozambik, Namibya, Nijer, Ruanda, Senegal, Sierra Leone, Tanzanya, Gambiya, Togo, Uganda, Zambiya gibi Sahra Altı Afrika ülkelerinde; yüzde 11’i Ürdün gibi Orta Doğu veya Fas, Tunus gibi Kuzey Afrika ülkelerinde; yüzde 20’si Ermenistan, Gürcistan, Endonezya, Kırgızistan, Moğolistan, Nepal, Filipinler, Sri Lanka gibi Asya ülkelerinde; yüzde 6’sı ise Arnavutluk, Kosova, Moldova, Ukrayna gibi Avrupa veya Belize, El Salvador, Guatemala, Guyana, Honduras, Nikaragua, Paraguay, Peru gibi Latin Amerika ülkelerinde kullanılmıştır.
ABD’NİN ZAYIF(!) ÜLKELERİ BAĞIMLILAŞTIRMA YÖNTEMİ
ABD bu zayıf(!) ülkelere liman ve demir yolu inşa etti(!); uzay ve teknoloji araştırma enstitüleri kurdu(!); en seçkin bilim adamlarını hayrına bu ülkelere gönderdi(!) ve bu zayıf(!) ülkelerin üniversitelerine bilimsel birikimini transfer etti(!) filan gibi safça şeyler aklınıza gelmesin sakın. Emperyalist ile emperyalizme teslim olan arasındaki ilişki mekanizması, hiçbir zaman bu şekilde gelişmez. Emperyalizm, emperyalizme teslim olanı, emperyalizm eliyle geliştirmediği gibi, onun millî olanaklarla kendini geliştirmesini de sürekli olarak engeller. Bunu yapmazsa “kuş kafesten kaçar!” Dolayısıyla, ABD’nin zayıf(!) ülkelere sunduğu projeler, tek taraflı bağımlılığın “bin yıl” daha sürdürülmesine kurgulanmış emperyalist-ezilen ilişkisinin sinsi motiflerini taşırlar.
Nitekim, MCC Projeleri olarak, ABD şirketlerinin ürettikleri güneş enerji sistemlerini evlere monte eden; ABD şirketlerinin tasarladığı elektronik vergi beyan, denetim ve dosyalama sistemlerini kurup işleten; ABD’nin ticari gereksinimlerine göre kara yolları inşa eden; Amerikan şirketlerinin verimli tarım ve orman arazilerine yerleşmelerini sağlayan; bu arazilerin gereksinimlerini karşılayacak şekilde sulama sistemleri ile köy yollarını ıslah eden; Amerikan kültürünün aşılanmasını kolaylaştıran okullar kuran; bu okullarda teknoloji araştırmaları yerine, temel hizmet sektörlerine eleman yetiştirilmesini esas alan; elektrik dağıtım şirketlerini ABD’nin kontrolüne girecek şekilde özelleştiren vs. projelerden bahsediyorum. ABD şirketleri tarafından tasarlanan bu projeler, yine ABD şirketleri tarafından uygulanmaktadır. Anlayacağınız, yoksulluktan kurtulmak için ABD emperyalizminden medet uman zayıf(!) ülke, birkaç yüz milyon dolar için ekonomik altyapısını ABD’ye teslim ediyor, yarım yamalak yapılan bu yatırımların devamı için ABD’ye daha da bağımlı hâle geliyordu. Zayıf(!) ülkenin, “tüm kuzularını, birer birer kurda teslim etmesi istenmektedir.”
MCA VE MCC NEDİR?
Gelelim sona bıraktığım meseleye… MCA ve MCC kısaltmaları neyin nesidir? ABD Kongresi’nin, zayıf(!) ülkelere ekonomik yardım etmek için 2004 yılında MCA, yani “Binyılın Meydan Okuması Yasası”nı (Millennium Challenge Act) yürürlüğe koymuş ve bu yasayla da MCC, yani “Binyılın Meydan Okuması Kurumu”nu (Millennium Challenge Corporation) kurmuştu. Yukarıda bahsettiğim, 51 zayıf(!) ülkeye dayattığı ekonomik yardım projelerine ABD, -gördüğünüz üzere- “Binyılın Meydan Okuması” adını vermiş... İşte, utanmaz ABD’nin çirkin ve kompleksli yüzü… CHP’nin başdanışmanlığını yapan Jeremy Rifkin projelerinin de bu “Binyılın Meydan Okuması (Millennium Challenge Corporation)” projelerinden farklı olacağını sanmayın sakın. Dikkat! ABD, devrim sürecindeki millî üretim ekonomimizin iplerini, Rifkin üzerinden yeniden ele geçirmenin peşindedir.
Açık konuşayım; ABD’nin bilgisayar üzerinde oynadığı “Binyıla Meydan Okuyan” askerî tatbikatlarından bir gram bile korkmam. Fakat, “Millennium Challenge Corporation-MCC (Binyıla Meydan Okuma Kuruluşu)” veya Jeremy Rifkin Enterprise gibi emperyalizm güdümlü kuruluşların etkin oldukları ülkelerin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik benliklerini, millîliklerini yok etmeyi veya kontrol etmeyi amaçlayan girişimlerinden ödüm kopar. Çünkü, yakın tarihimiz, başımıza çorap ören bu tür emperyalist girişimlerin acı hikâyeleriyle doludur. Bu nedenle, aydın sorumluluğu taşıyan her yurtsever gibi, ülkemizde varlık gösteren Amerikan platform, şirket, savunma ittifakı (NATO) veya diğer inisiyatiflerin geldikleri gibi gitmelerini isteyen bir Türk vatandaşıyım. “Binyıla Meydan Okuma” zırvaları ile dengesiz bir ruh dünyası sergileyen yağmacı Batı emperyalizmini kendimizden uzak tutmanın yolu; elbette ABD’nin Türk ekonomisini kontrol etmekte kullandığı “liberal ekonomi” denilen silahını elinden almak için ekonomik savaşlar vermekten geçtiği gibi, devrimci bir tavır sergileyerek millî üretim ekonomisini hâkim kılmaktan, daha çok denizcileşmekten ve Asya ile daha çok dayanışma içinde olmaktan da geçmektedir.