AB’nin Orta Çağını dünyaya şikâyet ediyoruz
Aydınlık Avrupa’nın geçen haftaki sayısında Avrupa’da 30 seçkin ismin sistem tarafından susturulmak istendiği manşetten anlatıldı. Hedef tahtasına konan 30 sembol isme yer verildi, ancak sayı bu kadarla sınırlı değil. Susturulmak istenen, cadı kazanlarına atılan daha onlarca isim var. Hepsini sıralamaya kalksak kitap konusu olur.
Aydınlık Avrupa’nın “Batının ‘ifade özgürlüğü’ balonu patladı! İşte fikirleriyle Avrupa’yı korkutan 30 isim” başlıklı haberi çok okundu, çok paylaşıldı. PDF üzerinden on binlere ulaştı. Aydinlik.com.tr haber sitesi üzerinden 15 bini aşkın ‘tık’ aldı. Okurların haberimize olan ilgisi alakası önemli, çünkü hakikaten Aydınlık Avrupa okurların hiçbir yerde bulamayacağı haberlere, araştırmalara, içeriklere yer veriyor. Bu sebeple de Aydınlık Avrupa’ya olan ilgi katlanarak büyüyor.
SİSTEMİN YARATTIĞI ÇATLAK
Konumuza dönelim. Dünyada herhangi bir olay gerçekleştiğinde ve Avrupa’yı da etkisi altına aldığında; burada hızla saflar, tavırlar, taraflar, söylemler ve kutuplaşmalar şeffaflaşıyor. Sistemin yarattığı çatlak, toplumu ‘biz ve onlar’ ve ‘yalan ile gerçek’ şeklinde karşı karşıya getiriyor. Baskın olan “biz” tarafı ‘kamu yayıncılığının’ bütün imkanlarını seferber ederek, televizyonlarda etkili propaganda sürdürmektedir. Direnmeye çalışan “onlar” tarafı ise, ‘inkâr’ edilen gerçekleri sosyal medya aracılığıyla en geniş kamuoyuna aktarmaya çalışıyor.
İçinde bulunduğumuz dönemin baş çelişmeleri, gelişmeleri ve kavgaları, herkesi ‘zorla’ taraf olmaya mecbur kılıyor. Gündemin öne çıkan olaylarını, sistemin ideolojik aygıtlarından önce yorumlamaya kalkarsanız, ‘komploculuktan’ öteye gidemezsiniz.
İnkâr edilen ‘gerçek’ herkesten önce söylenmiş olsa bile, kamuoyunda karşılık bulamayabilir. Sistemin propaganda aygıtları, önce birkaç ‘doğru’ haber ve sonunda yalan haberi yayarak, etkili olabiliyorlar. Burada asıl amaç ‘doğru’larla sıralanan propagandada ‘yalanın’ arada kaynaması ve sonunda doğru gibi algılanmasıdır. Hedef, ‘yalanın’ en geniş kamuoyunda ve insanların bilinçaltında kabul görmesidir. Ancak bir fikrin veya gerçeğin doğru zamanı geldiğinde, hiçbir güç karşısında duramaz. Gerçeğin kendisi, bir kibrit çöpü gibidir ve okyanusun derinliğinde gizlense bile, bir gün su yüzüne çıkacaktır. Örneğin Almanya’da ‘biz ve onlar’ ve ‘yalan ile gerçek’ bugün en keskin şekliyle karşı karşıya geldi.
ONLAR GİBİ DÜŞÜNMEZSEN SUSTURULSUN
İç siyasette, dış politikada, ekonomide, kültürde ve hayatın her alanında ‘statükonun’ dilinden uzaklaşırsanız, sizi ‘aşırı sağa’, ‘komplo teoriciliğine’ ve ‘Rusya taraftarlığına’ savururlar. Seçim sürecinde iktidar ve sistem partileri dışında, yeni döneme damgasını vuran ve atılım yapan siyasetlere ‘aşırı sağcı’ ve ‘aşırı solcu’ demediğinizde, dışlanırsınız.
‘Biz’ tarafında yer aldığınızda, demokrasiden yana oluyorsunuz. ‘Onlar’ tarafında yer alırsanız, ‘aşırı sağcı veya aşırı solcu’ oluyorsunuz. ‘Uzmanlara’ göre siyasi yelpazede iki aşırı uç ortaya çıkıyor. AfD partisi ‘aşırı sağcı’ ve BSW partisi ‘aşırı solcu’ güç olarak, ‘doğu’ Almanya’da demokrasiden yana olan partileri kaygılandırıyormuş. Bakış açınız bu yönde değilse, sizde ‘aşırıcılıkla’ itham edilerek susturulursunuz.
Rusya hakkında televizyonda değerlendirme yapmak istediğinizde, cümleye “Ukrayna’ya saldıran Rusya ve Putin despotu...” şeklinde giriş yapmazsanız, hemen safınız ve yeriniz ‘belli’ olur ve susturulursunuz. Holding medyasında İsrail ve Filistin meselesini yorumladığınızda “Hamas’ın 7Ekim terör saldırısı gerçekleştirdiğini ve terörist örgüt olduğunu” söylemeyip atlarsanız; “Otur yerine! böyle konuşamazsın! Anti semitistsin!” gibi karşı çıkışlar sonucunda, yine susturulursunuz.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ BAKIMINDAN AB’NİN DOKUNULMAZLIĞI
Tartışma programlarında Çin hakkında konuşursanız “Tayvan’ı işgale hazırlandığını, Uygurlara soykırım yaptığını” mutlaka söylemeniz beklenir, aksi halde yine köşeye sıkıştırılıp susturulursunuz. Öngörülen ABD seçimleriyle ilgili “Biden iyi, Trump kötü” demezseniz özetle ‘kapa’ çeneni derler. ‘ABD’nin çıkarları ile Almanya’nın çıkarları birbiriyle örtüşmüyor’ derseniz, cümlenizi tamamlamadan sözlerinizi keserler. Hele Kuzey Akım boru hattının havaya uçurulmasına objektif yaklaşırsanız, sizi psikolojik linçten kimse kurtaramaz.
Jeologları referans göstererek “CO2 iklimi belirlemiyor ve olumsuz etkisi kanıtlanamıyor, gezegenin sıcak ve soğuk dönemleri olması doğaldır” açıklamasını yaparsanız, her yönden ‘siyasallaştırılmış iklim tezi’ bombardımanıyla karşılaşırsınız. Ana akım medya ve sistem aklı, gündemin en önemli olaylarından sadece bir bölümünü makaslayarak, herkesi buraya odaklar. Burada kasıt, herkesi ‘sonuç’ hakkında konuşturmaktır ve istenilen çerçevede tutmaktır.
Geçmişi, bugünü ve geleceği bir bağlamda değerlendirmenize müsaade edilmiyor. Sonuç itibariyle kamuoyunu aydınlatmak isteyenler susturulmaktadır, dolaysıyla AB’de düşünce özgürlüğünün ‘çiğnendiği’ ve artık sorgulama vaktinin geldiği denilemez mi? Düşünce özgürlüğü bakımından AB’nin ‘dokunulmazlığını’ kim eleştirecek?
Bazı Avrupa Birliği (AB) devletleri başka ülkelerin iç işlerine karışarak; insan hakları, basın özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü gibi meseleleri eleştirip, ilgili siyasi iktidarlara ‘nota’ verirler.
Bu ‘hakkı’ kendisinde gören Brüksel ve AB’nin merkezi devletleri, gel gelelim kendi aydınına, gazetecisine, sanatçısına, yazarına, siyasetçisine vs. nasıl ‘nota’ veriyor?
KİTAPÇILARDA LGBT KÖŞESİ
Bir zamanlar aydınlanmanın merkezi, demokrasinin beşiği, özgür düşüncenin adresi ve bireysel özgürlüklerin cenneti olan Avrupa, bugün “cadı avını” aratmayacak noktaya gelmiş durumda demek, abartı olmaz. Artık Avrupa’da tanınmış muhalif şahsiyetler, farklı düşünenler ve alternatif seslerin susturulmak istendiğini, açıkça görebiliyoruz.
Bu durum önceki yazımızda isim isim verdiğimiz örneklerle nihai anlaşılabilir. Ancak şuna ne demeli? 100-200 yıl önce yaşamış ve dünya edebiyatına ve evrensel klasiklere damgasını vurmuş yazarların, felsefecilerin ve düşünürlerin kitapları bile ‘yasaklanmak’ istendiği bir Avrupa’ya şahit oluyoruz. Günümüzde de Avrupa’da sansür ve susturmayla ilgili, artık kitapların ve yazarların mercek altına alınacağı bir döneme giriyoruz.
Yeni edinilen bilgiye göre, Almanya’nın bazı şehir ve üniversite kütüphanelerinde, günümüz yazarların kitapları, yavaş yavaş raflardan kaldırılıyor veya en arkalara gizleniyormuş. Konu hakkında bilimsel kütüphaneci Dr. Uwe Jochum’un paylaştığı bilgiler dikkat çekici. Bugün neyi okuyacağımıza biz değil, siyasi otoriteler ‘karar’ veriyor. Yazarların kitaplarında yer alan ‘terminolojilerin’, günümüzde ‘sakıncalı’ olduğundan dolayı, bunların da sansürlenmesi gündemdeymiş. Uwe Jochum, kütüphaneler tarafsızlığını korumalı ve bilgi edinme merkezi olarak kalmalı, diyor. Diğer yandan Avrupa’nın en büyük zincir kitapçılarından biri olan Thalia’nın bazı şubelerinde, özel bir ‘LGBT’ konulu kitap köşesi kurulmuş. Bazı şubelerde de arka köşelerde değil, ada şeklinde ‘merkeze’ konulmuş.
SUS PAYI
Bir dönem Avrupa’da ‘sınırsız’ özgürlüklerin olduğu algısı, yaygındı. O Avrupa nerede ve neden artık yoktur? Dış dünyadan gasp edilen ve sömürgelerden Avrupa’ya aktarılan kaynaklar sayesinde, ‘zenginlikler’ üzerine inşa edilen AB’de herkese maddi ‘sus payı’ veriliyordu. Ancak bugünkü Avrupa’nın hali ortada. Durdurulması neredeyse mümkün olmayan, kan kaybına uğruyor. Dolaysıyla kaynaklar ve zenginlikler kıtlaştıkça, içerdeki baskı ortamı da artmaktadır. Gidişattan memnun olmayan, gelecekten korkan ve mevcut siyasetleri eleştiren herkese, nihayet farklı bir ‘sus payı’ verilmeye başlandı.
Bugün sus payının en büyük faturası, tanınmış ‘muhalif’ yazarlara, aydınlara, siyasetçilere, ekonomistlere, akademisyenlere, askerlere ve sanatçılara ‘kesiliyor.’ İşte Avrupa ve Almanya’da, son yıllarda birçok tanınmış şahsiyetin başına bunlar geliyor. Bu yaşananlar bir yana dursun, dünyada kendi iktidarlarıyla sorun yaşayan ve kavgalı olan siyasi çevreler, artık kime ‘şikâyette’ bulunacaklarını iyi düşünsünler. “Bu zulmü Avrupa görecek duyacak” ‘feryatlarını’ yükselten ‘siyasilerin’ arkasında, artık güvenebilecekleri bir AB yoktur.
Tam tersine Avrupa ve Almanya’da ünlü muhalif şahsiyetlere uygulanan sansür, saldırı ve susturma operasyonlarını, AB’nin merkezinden örnekleriyle birlikte, dünyaya ‘şikâyet’ ediyoruz.