23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AB’nin yaptırım sopası

Atakan Hatipoğlu

Atakan Hatipoğlu

Gazete Yazarı

A+ A-

Macaristan’da Victor Orban AB destekli altılı ittifaka karşı dördüncü kez seçimi kazanınca AB yaptırım uygulama kararı aldı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen hukuk devleti kurallarının ihlal edilmesi nedeniyle Macaristan'a karşı mali yaptırım işlemlerine başlandığını açıkladı. AB yetkililerine göre Macaristan’da hukuk devleti ilkesi işletilmiyor, yolsuzluklar var, LGBTİ haklarına karşı duyarsız davranılıyor ve medya bağımsız değil. Yaptırım uygulamak için daha ne olsun! Bir ülkedeki hükümeti iç dinamikleri destekleyerek “demokratik” yollardan Batı işbirlikçisi haline getiremeyince işi dışarıdan zora döküyorlar.

Bu olayın bizimle ilgisi var. Tayyip Erdoğan’ın Batı medyasında uzun süredir otoriter bir figür olarak Putin, Orban, Chavez gibi isimlerle yan yana anıldığı biliyoruz. Nitekim Türk hükümetine karşı hem Batılı merkezlerde hem de ülkenin içindeki Batıcı muhalefette aynı tezlerin kullanıldığı dikkatlerden kaçmıyor: Türkiye’de hukuk devleti kalmadı, yolsuzluk var, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek suretiyle kadınlara ve diğer cinsiyetlere karşı düşmanlık iradesi gösterildi ve gazeteciler hapiste vs. vs. Yani Türkiye’ye AB yaptırımı için gereken bütün şartlar mevcut.

Son aylarda kamuoyu yoklamaları AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oylarının bugüne kadarki en düşük düzeyine indiğini gösteriyor. Bu manzaranın oluşmasında ekonomik krizin derinleşmesi esas faktörü oluşturuyor. Muhalefetin seçimleri kazanma umudu çok yüksek. Fakat siyasette 24 saat bile uzun bir süredir. Seçimlere kadar geçecek aylarda ne olacağını kestirmek kolay değil. Seçimleri Cumhur İttifakı’nın kazanması halinde, AB’nin tavrının Macaristan ve Rusya’ya karşı takındığı tavra benzemesi hiç de uzak bir ihtimal değil.

Evet, Türkiye Macaristan değil, orada olan burada da olacak diye bir şart yok vs. Ancak kaba analoji yapmıyoruz. AB’nin Macaristan’a yaptırım uygulama kararı ya da Rusya’ya karşı Batı kampının verdiği kontrolsüz tepkilerin nedenini doğru anladığımızda neden Türkiye’ye de böyle davranmak zorunda kalacaklarını öngörebiliriz. Liderleri diktatör vb. ilan edilerek yaptırım uygulanan ülkelerle Batı kampı arasındaki çelişme, özünde dünyayı küreselleştirmeye çalışanlar ile milli devlet ve egemenlik ilkesinde ısrar edenler arasında. Yani çatışma ülkeler arasında değil, sistemler arasında. Bu nedenle diplomasi ve yanlış anlamaların düzeltilmesi yoluyla çözülmesi de mümkün değil. Nerede duracağınızla ilgili stratejik bir karar almanızı zorunlu kılıyor Yaptırım zorlamalarını bertaraf etmeniz ancak bu kararı aldığınızda mümkün olabiliyor.

Bugün Türkiye’nin ihtiyacı üretime dayalı milli ekonomiyi ayağa kaldırmak, güçlü bir devlet iradesi ve sıkı toplumsal dayanışma inşa etmektir. Ancak bunu yaptığınız zaman dünya dengelerini Asya lehine etkilemiş olursunuz. Çünkü Batı’nın dayattığı “çözüm” daha az devlet, daha az egemenlik daha az milli toplum olmak, yani son tahlilde çözülmekten ibaret. Bu durumda çözülmeye değil çözüme yönelecek bir hükümetin küreselleşme-sonrası yeni dünya düzenindeki yerimizi bilince çıkarması gerekiyor. Dünya dengelerinin Pasifik’e kaydığını artık sokaktaki çocuk bile biliyor. Ancak bilmek ile yapma iradesi göstermek aynı şey değil. AK Parti hükümetinin sorunu burada. Asya ile Batı arasında salınan bir siyaseti denge ve tarafsızlık zannetmek, sadece ve sadece Batı’nın yaptırım türünden saldırılarına cesaret verir. Asya ile Batı arasında “ne yardan ne serden” siyaseti yaptırım tarzı zorlamalar karşısında çekingen ve tavizkar davranma eğiliminde olacaktır. Mesele Avrupa’dan kopmak değildir, -bunu öneren yok- mesele doğru stratejik konumlanmadır.

Günümüzde genel seçimleri kazanmak için gereken ekonomik atılım potansiyeli de, kazanılmış seçimlere karşı AB’nin yaptırım sopasını yere çalmak için gereken geniş ittifak potansiyeli de Asya’da bulunuyor. Gündelik dilde irademizle değiştiremeyeceğimiz nesnel koşullara “kader” diyoruz. Bağımsız ve egemen yaşama iradesine sahip bir Türkiye’nin kaderi Asya’da yer almaktır. Ancak kader, önünde kuru yaprak gibi savrulduğumuz bir rüzgâr değildir. Seçimlerimiz kaderimizin akışını etkiler. AK Parti hükümeti Türkiye’nin kaderini etkileyecek seçimleri kararlılıkla verebilecek mi, yoksa dengecilik yaparak Batı’yı mütecaviz tutumlarında daha da mı cesaretlendirecek? Öyle görünüyor ki, önümüzdeki yıl, sadece genel seçimlerin değil, aynı zamanda AK Parti hükümetinin de kendi kaderine ilişkin seçimlerinin yılı olacak.