22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AB’ye 'farklı' bakıyorum!

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Uluslararası ilişkilerde, diplomaside ve dış ticarette ülkelerin karşılıklı yararları esastır. İdeolojik ve/veya duygusal yaklaşımlar aklın yerini almamalıdır.
AB konusuna da böyle yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin AB’ye tam ve eşit üye olmayacağı-olamayacağı artık tamamıyla anlaşıldı.
AB’nin ucu açık vadesi belirsiz bir süre sonunda Türkiye’yi üyeliğe kabulü halinde bile üye ülkeler “isterlerse” Türklerin serbest dolaşımına izin verecekler, kurulacak AB ordusunda Türkiye’nin yeri olmayacak vb. şeklindeki -garip ve 2. sınıf- bir üyelik tarifinin de kabul edilebilir ve ciddiye alınabilir hiçbir yönü yoktur.
Öyleyse yapılması gereken şey bu samimiyetsiz-maskeli baloyu sona erdirmek.
Türkiye ve AB arasında başta ekonomi-turizm ve yatırımlar olmak üzere, özel bir statü ile dengeli yeni bir anlaşmaya varmak. AB ve Türkiye, birbirlerinin içişlerine karışmadan ve saygı göstererek, Gümrük Birliği'ni güncellemeli ve aleyhe işleyen (örneğin 3. ülkelerle ticaret gibi) maddeleri yeniden düzenlemelidirler.
Benim AB’ye daha farklı bakışımın esas nedeni, AB’nin bugün ABD’yle yaşadığı ve yaşayacağı çelişkilerdir.
ABD, Türkiye’yi de AB üyesi yaparak, İngiltere ve Polonya gibi tam kontrolündeki ülkelerle birlikte, AB’yi vesayeti altına alacağını düşünüyordu. Bunun gerçekleşmeyeceğini görünce, AB’yi başta ekonomi olmak üzere kendisine rakip ve/veya zararlı olarak görmeye başladı.
Nitekim İngiltere AB’den “Brexit” süreci ile ayrılma kararı verdi. Bugün Almanya ve Fransa’nın kurucu ve taşıyıcı ana kolonları olduğu AB, artık ABD ile (tabi İngiltere ile de) kayıtsız-şartsız müttefik değil.
Almanya ve AB’nin ekonomik ve politik çıkarları, vizyonları ve jeopolitikleri ile ABD/İngiltere’ninkiler paralel değil çünkü.
Aralarından su sızmayan bir “emperyal” blok olma görüntüsü kayboldu.
***
Öte yandan, Türkiye ise, laik-demokratik Atatürk cumhuriyetinin kurucu değerlerini yıkmak, tahrip etmek ve milleti ve ülkeyi bölmek amacında olan FETÖ, PKK (PYD) gibi terör örgütleri ve Sorosçu renkli darbe unsurlarının arkasındaki tek ve esas güç olan ABD ile bugün ilan edilmemiş büyük ve vahim bir karşıtlık, çelişki ve mücadele yaşıyor.
Gelin görün ki, FETÖ elebaşını himaye eden, yüzlerce FETÖ müridinin ABD’de hala faaliyetine izin veren, Suriye’de ve Irak’ta PKK/PYD’ye alenen ağır silah ve teçhizat vererek, ortak operasyonlar yürüten ABD’nin İncirlik Üssü'nü kullanmasına izin verilirken, buradaki askerlerini ziyaret etmek isteyen Alman parlamenterlere yasak getirilmesi büyük bir çelişki olarak orta yerde duruyor.
Almanya’ya FETÖ kaçaklarını iade etmediği için yapılan bu tavır niye Yunanistan’a yapılmıyor da Kıbrıs’ı “ver-kurtul” zihniyetiyle pazarlık masasına oturuluyor?
Ya da İncirlik’ten kalkan uçakların, PKK/PYD’ye ağır-silah ve teçhizat taşımasına, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde kukla “Kürdistan ” inşasına yardım etmesine seyirci kalınıyor?
***
Türkiye toplam ithalat ve ihracatının yarısından çoğunu başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri ile yapıyor. Katar gibi ülkelerin AB ile ticaretin, yatırım ve turizmin yerini tutması imkansız. Turizmde de, en çok turistin geldiği ve harcama yaptığı ülkeler, Almanya, Hollanda, Avusturya başta olmak üzere yine AB ülkeleriydi.
Bugün ise, turizm gelirlerimiz çok büyük ölçüde düştü.
Bunun en büyük sebebi ise, AB’den gelen turist sayısının dramatik bir şekilde azalışından kaynaklanmaktadır.
Diğer yandan Türkiye dış kaynaklı, fon ve yatırımların yüzde 60-70’ini AB ülkelerinden sağlıyor.
Yani turizmden ticarete, yatırımdan-fonlamaya kadar AB ile ilişkiler Türkiye açısından hayati öneme sahip.
Çin ve Rusya ile net ithalatçı durumundayız ve dış ticaretimizde milyarlarca dolar açık veriyoruz. Arap ülkeleri ise nüfusları ve ticaret hacmiyle AB’nin boyutlarının yanında bir şey ifade etmezler.
Türkiye, Almanya ve AB’yi, ABD/İngiltere bloğundan ayrı ve farklı değerlendirmelidir.
AB ise, yıllardır ayrılıkçı- bölücü, dinci-yobaz ve 2. Cumhuriyetçi unsurları destekleyerek laik-demokratik Atatürk cumhuriyetine yönelik hatalı müdahale, vesayet ve yönlendirme gayretlerinden süratle vazgeçmelidir.
Laik-demokratik bir hukuk devleti olarak, Atatürk Türkiye’si, AB ve savunduğu değerleri için de en büyük güvencedir.
Son söz; ABD/İngiltere emperyalizmi ile halen siyasi bir birlik bile olamayan AB ile ilişkilerimizi birbirinden daha farklı görmemiz gerekiyor artık.