Acaba hangisi popülist bir festival?-(TAMAMI)
Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın yaptığı bir basın toplantısında, Antalya Altın Portakal Film Festivali’ni değerlendirirken kimi kişi ve kurumlara da sitemlerde bulunmayı ihmal etmemiş. Hedef aldığı kurumların başında da, Kültür Bakanlığı ile ezeli rakibi Adana Altın Koza Film Festivali geliyor.
Akaydın konuşmasında, popülist bir festival değil, ilkeli bir festival olduklarının altını çizme gereği duymuş. Akaydın döneminde geçen festivalin üç yıllık geçmişine bakıldığında başkanın bu sözlerine katılmak mümkün değil. Bu popülist tavrı görmek için Altın Portakal’ın jürilerini oluşturan kişilerine bakmak bile yeterlidir sanırım.
Diğer taraftan Akaydın, “ünlü bir festival deyince akla İstanbul’la Antalya gelir” diyor. Doğrudur. Zaten kimse de, Antalya ya da İstanbul festivallerine ünsüz festivaller demiyor ki, ayrıca böylesine bir suçlama da yok ortada. Ama Akaydın’ın bu sözleri söylemesindeki asıl amacı bu değil, yalnızca ezeli rakibi Adana’yı saf dışı bırakma isteğinden kaynaklanan kendine göre bir ünlüler sınıflandırması. Bu tür gerginlikler yaratma yerine, iki büyük festivalimizin yöneticilerinin bir masaya oturup bunu centilmence çözüme ulaştırması daha uygun değil mi?
Doğru yaklaşım değil
Üstelik festivaller ünleriyle değil; saygınlıklarıyla, ilkeli oluşlarıyla, devamlılık gösteren konumlarıyla öne çıkarlar. Kurumlaşma ve ilkeli olma ise bir festivalin olmazsa olmaz koşullarıdır. Her yerel yönetim değişince, kurumları ve ilkeleri alt-üst olan festivallere ne yazık yalnızca bizim ülkemizde rastlanıyor. Devamlılık denen asıl öğeye ise festivalin yaşıyla orantı kurularak yanıt veriliyor. Devamlılık bir festivalin eskiliğiyle, yaşıyla değil; değişmeyen, değiştirilmeyen, her gelen yerel yönetimin keyfi kararları ve politik tutumlarıyla değil; aksine bir ilkenin izlenmesi sonucunda elde edilen bir olgu ya da erdemdir. Ama her yerel yönetim - hangi partiden olursa olsun- festivalin başına geldiğinde, bir önceki yönetimi suçlayıp, onun kirli çamaşırlarını ortaya seren ya da sermeye çalışan olumsuz bir tavır içine girerse bir ilkeden ya da nitelikli bir devamlılıktan nasıl söz edilebilir? Bu hiç de doğru bir yaklaşım değildir. Üstelik etik de değildir. Çünkü bu tür suçlamalardan yara alan kişiler değil; kurumlar, yani festivaller olur. Antalya Altın Portakal Film Festival’i 49 yıldır yapılıyor ve sanırım bir o kadar daha - hatta çok daha fazlası da- yapılacak. 49 yılda kaç belediye başkanı gelip geçti dersiniz. Her yeni gelen belediye başkanı, bir öncekini suçlarsa bir festivalin saygınlığı ya da ilkeli duruşuna ne olur? Bu binilen dalı kesmenin dışında nasıl bir anlam taşır?
Sayın Akaydın ilkeden ve de ünlü bir festival olmaktan söz ederken, acaba iki-üç yıldır Türk sinemasının en ünlü yönetmenlerinin ve de en iyi, en nitelikli filmlerin neden Altın Portakal’ı değil de Altın Koza’yı tercih ettiğini hiç düşünmüyor mu? Bunun yanıtını öğrenmek de o denli zor değildir. Yönetmenlere tercih nedenlerini sormak bile bir festivalin erdemi ya da kimi geçici kusurlarının telafisidir. Çünkü bir festivali saygın ve de “ünlü” yapan, filmler ve onların yaratıcılarıdır. Onlarsız bir festival ne denli para harcanırsa harcansın “ünlü” ya da bizim deyimimizle saygın olmaz, olamaz.
Ya da katlanacaksınız
Diğer taraftan Akaydın, Altın Koza ile Altın Portakal’ın zaman olarak çakışmasını da pek etik bulmadığını söylüyor. Doğrudur... Topu topu A kategorisinde iki- üç ulusal festivalimiz var. Onların da birbirlerinin önünü kesmesini kim ister? Ama hem tüzüğü değiştirip “benim festivalime katılacak filmler, hiçbir ulusal festivale katılamaz” koşulunu koyup, tüm ulusal festivallerin yolunu keser, hem de zaman çakışmasından söz edilirse bu tür sonuçların ortaya çıkması da ne yazık ki kaçınılmaz olur. Ya tüzüğünüzü değiştirip bunun önünü açacaksınız ya da buna katlanacaksınız.
Akaydın, Menderes Türel döneminde Kültür Bakanlığı’nın festivale katkısının 7.7 milyon olurken, bunun kendi dönemlerinde 500 bin liraya inmesinden yakınıyor. Akaydın, bu yakınmasında yerden göğe kadar haklıdır. Çok küçük festivallere bile bu kadar para verilirken, Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu festivaline, sırf yerel yönetimin konumu yüzünden bu yaklaşımı göstermesini kabul etmek de mümkün değildir. Çünkü Antalya Altın Portakal Film Festivali, bir yerel yönetimin, bir partinin, hatta Antalya’nın değil; Türkiye’nin, Türk sinemasının festivalidir.
Sayın Akaydın’ın bu ve buna benzer tüm eleştirileri (bu arada 49 yıllık festivalin en azından 35 yılını sürekli izleyen bir sinema yazarınınkini), bu festivalin tarihine not düşmüş- ve bundan sonra da düşecek olan- bir başkan olarak “dost acı söyler” deyişiyle anlamlandırmasını çok isterim.