Adalet bozuk para gibi! -(TAMAMI)
Bir yazarın asıl görevi okurlarına tanık olduğu olayları anlatmak ve tarihe not düşmek olmalı.
Etrafıma bakıyorum, Türk medyası tarihe not düşmek göreviyle değil, güncelle uğraşmayı yeğliyor. Oysa utanılacak, yasa dışılığını herkesin bildiği yüz kızartıcı bir filmin izleyicisi olmaktan başka bir görevimiz olmalıydı. İnsanın bir ülkenin yurttaşı olmasının gereği de bu olsa gerek.
Bunları görmezden gelmek, artık sabırları taşıran bir iç ezilmesinin yürekleri kaplaması demektir. O halde son günlerin olaylarını sırayla tarihe not düşelim. Düşelim ki; bizden sonra gelen kuşaklar o notlara bakarak tarihi eksiksiz yazsınlar.
Aslında geçmişte bu görev hep medyaya düşmüştü. İlk demokrasi hareketi 1950’yi basın yazdı. 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü ve arada hasarları çok darbe girişimlerini bizler; bizden öncekilerin anılarından, notlarından öğrenerek tarihe not düşmüştük. Zaten bizim kuşağımız yani yaşları 70’lerin üzerinde olan kuşak sevinçlerle acıları birlikte yaşayan kuşaktır.
Kim bu iradenin sahibi?
O halde başlayalım.
Tarih: 17 Şubat 2013
87 yıl önce kadınla erkeği eşit hale getiren önemli bir yasa yayınlanmıştı. O yasa aşağılanmış Türk kadınını yeniden erkekle eşit haklarla donatıyor ve ardından seçme, seçilme hakkını veriyordu. Laiklik sonradan geldi ve şimdi yerinde yeller esiyor. Atatürk devrinin başını açtığı, çağdaşlaştırdığı kadın, 2013 yılında “sıkma baş“ ya da türbana tutsaktır.
Milletten tek tepki yok.
Tarih: 18 Şubat 2013
Buz gibi havada, Silivri tutsaklarına moral vermek için toplanan yurttaşların üzerine biber gazı, ardından soğuk su sıkılmakta.
Aynı saatlerde Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı tarafından tanık gösterilen eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve istifa eden orgeneraller salonda hazırlar ama, konuşamıyorlar. Özel yetkili mahkeme tanıklık için izin vermiyor. Tutuklu gazeteci Tuncay Özkan “Vicdan yok mu sizde?” diye bağırmakta. Gönüllü tanıklar, mahkeme izin verse bildiklerini anlatacak, Ergenekon davasının saçmalığına ışık tutacaklar. Sanki iradesini milletten almayan, çok taraflı hukuku tek taraflı yargıya bırakan bir zihniyet Türk yargısına egemendir. Kimdir bu iradenin sahibi?
Biliyoruz ancak ne yazacak, ne söyleyecek halimiz var.
İP Genel Başkanı Doğu Perinçek 4 yılı aşkın suçu kanıtlanmamış bir tutuklu. Oğlu Perinçek ve İP’nin lider takımı bir buçuk yıldır tutuklu. Hücreler yıllardır suçunu bilmeyen, askerlerle, gazetecilerle aydınlarla dolu. Sanki uluslararası bir oyunun kurbanı seçilenlerdir. Hepsi mahkemeden adalet bekliyorlar.
Hiç kimse utanmıyor, hiçbir siyaset adamı bu vahim durumu toplu halde dile getiremiyor.
Koltuk korkuları olmak onları liderin köleleri yapmış!
İktidar ve muhalefet
İktidarın başı şu sıralarda İmralı’yla pazarlık masasında “anaların göz yaşını dindirecek!” Muhalefet lideri sorumsuz, duyarsız, yeni anayasa konusunda iktidarla 30 maddede uyuştuklarını övünçle Londra’daki ağa babalara anlatıyor. Batı’ya hesap veriyor. Ya ülkesindeki hesap ne olacak?
Halk kitleleri, sivil toplum örgütleri sessiz. Kuşkusuz bekleyiş içindeler. Bir kurtarıcı bekliyorlar.
Başbakan geçmişini aklayarak rejimi değiştirmek ve başkan olmak hevesinde halkı kandırmayı marifet sayıyor.İmralı’daki adamsa bu kaos içinde özgürlük peşinde.
Peki; Millet yine neden susuyor? Oysa askeri vesayet yerini sivil vesayete bırakmış. Hala dişe dokunur bir tepki yok. Atatürk’e sövüyorlar tepki yok. Aydınlık vatandaşları zindana atıyorlar, yasaları çiğniyorlar, adaleti bozuk para gibi harcıyorlar yine ses yok.
Osmanlı’nın külleri üzerine kurulmuş 89 yıllık Cumhuriyet’in tüm kurumlarını babalar gibi satıyorlar, işçilerin iş ve aş kaynaklarını, sendikal özgürlüklerini kaldırıyorlar ve hala bu ülkede demokrasi olduğunu söylüyorlar. Konuşamayan, hukukun tanınmadı bir ülkede demokrasi olur mu? Cumhuriyet düşmanları, bölücüler, cemaatler iktidar paylaşımı içindeler. Kurtuluş Savaşı’nı yapmış insanlar üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi uyuyorlar. Bir komutan gerekiyor ki onları bu derin uykudan uyandırsın.