Adam ve çocuk
Adam telefonla sohbet ederek geçirdiği zamanın ardından, buluşup bir iki mekâna uğrayarak biraz vakit öldürmenin planını yaptı konuştuğu kişiyle. Sonra aynanın karşısına geçti, özenle saçına sakalına, omzunun üzerindeki görüntüye bir hayli albeni yükledikten sonra asansörle aşağıya indi. İnmeden önce haber verdiği apartman görevlisini, tekerlekli sandalyesini merdivenlere dayamış kendisini bekler görünce sevindi, çevik bir hareketle kendini sandalyenin üzerine atarak apartmandan çıktı. Bahçe çocuktan geçilmiyordu. Rengarenk giysileri ve cömert kahkahaları bahar sevinci yaşatıyordu her yana. Işıl ışıl yanan gözleri ile bir anda adamın etrafını sardılar. Adamın tekerlekli sandalyesini sürmek onlar için büyük bir zevkti. Kim önce davranırsa sürmeye o hak kazanıyordu.
Çocuklar sandalyenin itme kolunu kapmak için birbiriyle yarışa dursun adamın dikkatini duvarın dibine çömelmiş kendisine bakan bir çocuk çekti. İki eli ağzında, etrafını saran çocuklardan kopuk, şaşkın ve çekingen bir hâlde adama bakarak öylece duruyordu. Çocuktaki bu hâl, adamın etrafındaki çocukların uğultusunu bir an silmişti. Arkadan kendisini sürmeye çalışan çocuğu, sandalyenin tekerlerine müdahale ederek yönlendirdi, duvar dibindeki çocuğun önünde durup gülerek selam verdi. “Adın ne?” Çocuk yüzünde hafif beliren gülümsemesi ile uzunca bir süre hiç konuşmadan adamı süzdü. Ne diyeceğini bilemez bir hali vardı. Ama aslında çok şey söyler gibi bakıyordu…
O bakışlardaki şaşkınlığı ve sorularla dolu gülümseyen ifadeyi o kadar iyi tanıyordu ki. Daha önce hiçbir engelliyle karşılaşmamış gibi duran çocuk hâli, anlam veremediği, karşısındaki insanın diğerlerine benzemeyen fiziksel görüntüsü karşısında kararsızdı. Çocuğun yüzünün çizgilerinde yoğunlaşmış kelimelerden müteşekkil, cümleler hâlinde bütün bedeni saran bu sessiz dili iyi biliyordu.
Adamı gördüğü anda belleğine yazılan, sırtını döndüğünde ise muhtemelen silinip gidecek anlık görüntülere engellilere dair olumsuz algıyı yıkan bir şeyler yüklemek mümkün olabilir mi acaba… Çocuk uçarılığı çok şeyi buz gibi eritiyor. Erimeyen şeylerden bir kişilik doğuyor. Ve ilk sözcük geldi, bu bir soru idi ve hikâyenin kapısı aralanmıştı: “Hasta mısın?” Adam birkaç saniye bekledi, tam cevap verecekken oradan bir çocuk “Hayır, hasta değil!” dedi ve ardından yüzünde ciddi bir ifadeyle ve kararlı adımlarla adama yanaşarak bir kedi gibi başını adamın koluna yasladı. Bahçe bir anda sessizliğe gömülmüş, çocukların deminki neşesi yerini daha ciddi ve kararlı bir tavra bırakmıştı. “Ama yürüyemiyor o.” Bunu söylerken soruyu soran çocuğa bakıyor ve parmağıyla da adamı işaret ediyordu. Adam kendini bir anda bu diyalogun dışında hissetti. Bütün çocuklar durumdan kendilerine vazife çıkarmışlar ve hepsi adamın etrafında çocuğa cevap yetiştirmeye çalışıyorlardı. Ama kaos, kargaşa yoktu, “üstlendikleri görevin” altından kalkıp adamın engelliliğini o kadar güzel izah ettiler ki, soruyu soran çocuk bile adamın yanına gelip tekerlekli sandalyesini sürmeye yeltendi. Adam garip bir haleti ruhiye içerisinde idi. Her şey bu kadar basit miydi yani? Çocukların izahıyla her şey ne kadar rahat anlatılabiliyordu.
Aracına bindikten sonra apartman görevlisi sandalyeyi bagaja yerleştirdi. Her gün tekrarlanan bu harekete karşılık sarf edilen teşekkür kelimeleri yerini sessiz minnet ifadelerine bırakmıştı. Adam bahçe kapısından çıkarken çocuklar büyük bir gürültüyle oyunlarına başlamışlar, adamın çıktığını fark etmemişlerdi bile.
Twitter: @Bulent06975228
Instagram: engelsz_yasam
İLETİN YAYIMLAYALIM
Tüm engellilerin, engelli yakınlarının, engellilerin sorunlarına çözüm arayan kişi ve kurumların katkısını bekliyoruz.
[email protected]