Adı bile doğru konulamamış bir dil: Osmanlıca
Osmanlıca tuhaf bir dildir, hâlâ bugün adında bile anlaşamıyoruz, adını bile doğru koyamadığımız bir dil. Yıllardır üniversitelerde “Osmanlıca” adıyla verilen Osmanlı yazısı ya da “eskiyazı” derslerini son zamanlarda “Osmanlı Türkçesi” yaptılar. Sözcüklerin, terimlerin anlamlarını kavramak için, ne zaman kimler tarafından, hangi anlamda ve hangi yaygınlıkta kullanıldığını da araştırmak gerekir. Bizde dil konuları yoğun bir biçimde 1910’lu yıllarda tartışıldı. Bu tartışmalarda Türkçe ile birlikte Osmanlıca terimleri yaygın olarak kullanılır. Osmanlıca sözcüğünü Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları’nda bol bol kullanır ve en doğru tanımı da o yapar. Gökalp’e göre Osmanlıca, yazılıp da konuşulmayan bir dildir. Yani Osmanlıcanın konuşmada yeri yoktur, çünkü halk anlamaz. Türkçe ise konuşulan bir dildir. Peki “Osmanlı Türkçesi” nereden çıktı, bunu hangi anlamda kullanabiliriz? “Osmanlı Türkçesi” terimini ilkin 1910’lu yıllarda Hüseyin Kâzım Kadri gibi yazarlar lehçe tartışmalarını konu aldıkları yazılarında Batı Türkçesi anlamında kullandılar ki, bana göre Osmanlı Türkçesi denince Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun dili de anlaşılır. Hatta belki de öncelikle onların dilini anlamak gerekir. Osmanlıca saraya özgü, konuşulmayan dildir, Ziya Gökalp, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Nurullah Ataç gibi yüzlerce yazar bu anlamda kullandılar. Bütün bu yazarlara siz bu terimi bilmiyorsunuz demek çok zor. Diyeceğim bugün üniversitelerdeki Osmanlı yazısı ya da “eskiyazı” derslerinin “Osmanlı Türkçesi” yapılması bana yanlış görünüyor.
NEDEN ‘HASTALIKLI’ BİR DİL?
Arap yazısıyla ilgili tartışmalar Cumhuriyet’ten önce 60-70 yıl kadar sürdü, 1920’li yıllarda bu yazı halkın ancak yüzde altısına öğretilebilmişti, devrimin kolay olması biraz da bundandır. Ben üniversitede altı yıl okudum; biliyorum, gerçekten zordur, okumak hadi neyse de yanlışsız yazamam. “Üç” yazarsınız, “öç, uç” da anlaşılır. “Sulu” sözcüğünde iki “u” vardır değil mi, ama onları Osmanlıcada ayrı ayrı harflerle yazarsınız. Bilmediğiniz, ilk kez duyduğunuz bir sözcüğü okuma şansınız nerdeyse yoktur. Arap yazısının, ünlüleri bol bir dil olan Türkçeye uymadığı uzun yıllar denenerek anlaşılmıştır. Aydınlar 1910’lu yıllarda “Türk” sözcüğünün bile nasıl yazılacağında anlaşamamışlar, ikiye ayrılmışlardı.
Ziya Gökalp Osmanlıcayı neden “hastalıklı” bir dil sayar? Çünkü dünyada yazılıp da konuşulmayan tek dildir Osmanlıca, bu nedenle hastalıklıdır, dünyada bir benzeri yoktur, tedavi edilmelidir ona göre. Nasıl tedavi edeceksiniz? Konuşma dilini yazı dili yaparak. Yani dilimizde “ilerleme, gelişme, yükselme” varken, “terakki, tekamül” vs. demeyeceksiniz; “güneş” dururken “horşid” demeyeceksiniz.
Çocuklarımızın beynini ölü bir dille doldurmaya hakkımız yok, isteyen, gereksinme duyan öğrensin. Ayrıca her yıl üniversitelerde yaklaşık 30.000 kişiye Osmanlıca öğretildiğini de unutmayalım, onların ne iş yaptıklarını, öğrendiklerinin ne işe yaradığını araştırın bakalım.