Adı Evren Lisesi olunca...
Kenan Evren liderliğinde yapılan darbenin, uygulamalarının ve sonuçlarının canlı tanıklarından biriyim. Benim yaşımdaki her Türk vatandaşı o darbeyi ne sever, ne de hatırlamak ister. İlginçtir, bugünkü yönetime ortam hazırlayan darbenin lideri de kendisine altın tepsi içinde ikram edilen iktidar tarafından yaşına başına bakılmaksızın sorguya alınmak, dahası cezalandırılmak istenmiştir. Bunu ben söylemiyorum, tarihler yazıyor. Canım Türkiyemin halleri... Sıra herkese gelecek, bekleyin göreceksiniz.
Söylemek istediğim o değil, Fenerbahçe'ye, tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine karşın verilmeyen Evren Lisesi durumu. "Uğraşıyoruz, tam çözecek gibi olduğumuzda yeni bir sorun çıkarıyorlar. Anlayamıyorum Onurcuğum, bakalım, hayırlısı..." Bunlar sevgili arkadaşım, rahmetli Serkan Acar'ın sözleri... Durumun her evresinde Başkan Aziz Yıldırım ile birlikteydiler, her adımı birlikte attılar. Bir gün odasında sohbet ederken sorduğumda o güleç yüzüyle böyle konuşmuştu.
Yani o günlerden bu günlere işin hep yokuşa sürüldüğünü görmelerine karşın, Başkan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe cephesi hep uğraştı, didindi. En zor ve maliyetli istekleri bile sarı lacivertliler karşıladı. Ne yapacaksınız, burası Türkiye... Pinokyo gibi, yalanları yüzünden burunları uzayanların ülkesi... Şimdi bakın nereye geldik. Hem suçlu hem güçlü birtakım yalakalar “Söyledi, duyduk, küfür etti, şikayet edelim, 301'den hapse attıralım" diyerek kabahatlerini örtmeye çalışıyor. Terbiye, utanma, sıkılma, arlanma, Allah korkusu falan kalmadı artık... Yürüyün bakalım, kim tutar sizi! Devlet, köşe başlarını tutanlar tarafından ele geçirilmiş, her türlü "ganimet" anlayışınıza göre sizin öyle mi? Hukuk, yasa, devlette devamlılık falan da neymiş, öyle mi? Vah, vah, vah...
Yunanistan bitti, sıra Türkiye'de...
Geçen haftaki yazıda bahsetmiştim. Sevgili arkadaşım, eski Beşiktaşlı Niko Kovi İstanbul'da diye. Siz bu yazıları okuduğunuz sırada herhalde dönüş yolculuğuna başlamış olacak. Gazete ve televizyonlardan kardeşler aradı, ben de ilettim. "Kimse kusura bakmasın, ne olur söyle, bir dahaki sefere söz veriyorum. Ama bu kez istediğim sadece Kınalıada'da kafayı dinlemek" dedi. Çok özel durumlar dışında da pek şehrin gürültülü trafiğine inmek istemedi.
Kızım Ada'nın doğum gününe de denk gelen tatili içinde, birlikte olduğumuzda elbette ki, neredeyse sohbetlerimizin tamamı futbol üzerineydi. Yunanistan ve Türkiye'de ikili bir yaşamı olduğundan her iki ülkenin futbolunu da yakından biliyor. “Bak Onur” dedi. “Bu şike hikayesini nereden çıkardılar, kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Böyle mi halledilir? Biliyorum, hem orada hem de burada pisliğe bulaşanlar, futbola pislik bulaştıranlar çok.”
Sonra örneği, Yunanistan üzerinden verdi. "Avrupa Şampiyonu oldular, ilgi arttı, Olimpiyat'tan sonra statlar yapıldı. Ama boyuna şike söylentileri ortalıkta dolaşıp duruyor. 29 yılda 27 şampiyonluk olur mu? (Olimpiyakos'u kastediyor). İnsanlar futboldan soğudu. Maça kimse gitmiyor, 2-3 bin kişiye oynuyorlar. Görüyorum, Türkiye'de de durum aynı... Eğer önlem alınmazsa, yazık giderek bitirecekler. İşte İtalya, Juventus'un şike hikayesinden sonra bak kaç yıl oldu. Avrupa'da ancak kendilerine geliyorlar.” Burada 23 kez ay-yıldızlı milli formayı giymiş olan Niko'nun dost uyarısı... İsteyen kulak asar, mı dersiniz acaba?