'Adidas, Puma ve Nike zehir saçıyor'
Uluslararası çevre kuruluşu Greenpeace(Yeşilbarış), 25 farklı ülke ve bölgedeki amiral mağazalar ve yetkili satıcılardan alınan çocuk spor giyim ürünleri ve ayakkabılarında yaptırdığı analizlerde, zararlı kimyasallara rastlandığını açıkladı. Bu 25 ülke, ABD'den Türkiye'ye, İsveç'ten Endonezya'ya, Şili'den Almanya'ya, Rusya'dan İsrail'e uzanan geniş bir coğrafyayı kapsıyor.
Ne ararsan var
Yapılan araştırmada; aralarında Adidas, Nike, Puma gibi ünlü markaların ürünlerinin de yer aldığı 82 parça çocuk giyim numunesi, İngiltere Exeter Üniversitesi'ndeki Greenpeace Araştırma Laboratuarı üzerinden, bağımsız ve güvenilir laboratuarlara dağıtılmış. Ürün türüyle bağlantılı analizlerde, nonil fenol etoksilatların(NFE) varlığı incelenmiş. Kimi ürünler ftalat, organotin, perflorlu kimyasallar veya antimon bulundurmaları açısından analiz edilmiş.
Sonuçta; pek çok farklı üründe, bu araştırmada kullanılan teknik saptama sınırlarının üstündeki seviyelerde, yukarıda bahsi geçen tüm zararlı kimyasalların izine rastlandığı resmen açıklandı. 12 farklı ülkede üretimi yapılan bu ürünler arasında; Adidas ve Puma'ya ait ayakkabılarda, Nike'a ait bir çocuk paltosunda ve yine Adidas'a ait bir mayoda bulunan zehirli kimyasalların, belirlenmiş standartların üzerinde olduğu bilgisi raporda yer aldı.
Türkiye de işin içinde
Çocukların giydiği zehirli giysiler arasında hem Türkiye'de üretilen, hem de başka ülkede üretilip Türkiye'de satılan ürünlerin bulunduğu; ayrıca çocuk giysilerinde bulunan zehirli madde seviyesinin, yetişkinlerde bulunanlar kadar yüksek olduğu belirtiliyor.
Kullanılan çeşitli zehirli maddeler, sadece giysilerde bulunmuyor; aynı zamanda kıyafetlerin üretimi sırasında çevreye salınan bu maddeler, özellikle çocukları daha çok etkiliyor. Pek çok kentte su kanallarına, uzun vadeli zarar verecek maddeler karışıyor. Markaların üretim uygulamaları, elbette sadece çocuklara değil bütün canlılara zarar veriyor.
Nike savundu ama...
Vitrinine ünlü sporcuları rol model olarak yerleştiren ve bu yolla çocuklara erişimlerini kolaylaştıran 3 küresel spor giyim markasının görüşlerini de almak istedim. Adidas ve Puma ile iletişim imkanı sağlayamazken, Nike'dan konuyla ilgili şu açıklama geldi: "Nike, 2020 yılına kadar riskli kimyasalları sıfıra indirmeyi hedeflemektedir. 2011 yılının Kasım ayında yaptığımız açıklamadan bu yana, hedefimize yönelik anlamlı adımlar attık. Raporda test edilmiş olan Nike ürünleri devletlerin belirlediği limitlere uymakta ve Nike'ın oluşturduğu Yasaklı Maddeler Listesi'nin (Restricted Substances List) limitlerinin altındadır."
Belirttikleri açıklamaları, 2011'de Greenpeace'in başlattığı "Detoks Kampanyası" sonucunda attıkları zorunlu bir adım olarak değerlendiriliyor. Nitekim, firmaların o tarihten beri kaydettikleri gelişmeler son rapora şöyle yansımış: "Çoğu şirket, verdikleri söz doğrultusunda hareket etse de; 3 şirket, Adidas, Nike ve LiNing verdikleri sözlere uygun gelişim göstermiyor."
Kâr gözü döndürünce...
Medyanın, malum nedenlerle görmezden geldiği bu önemli haber, bir yandan çürümüşlüğünün boyutunu göz önüne sererken, diğer yandan da uluslararası sermayenin çevre ve insan sağlığı konusundaki acımasızlığının, vurdumduymazlığının yeni bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor. Acaba Greenpeace'ler olmasa, kâr hırsıyla gözü dönmüşler, böyle duyarlı(!) adımlar atar mı? Tersten sorarsak; Kobe'lere, Ronaldo'lara, Messi'lere, Bolt'lara milyon dolarları saçanların, çocukları ve dünyayı zehirlememek için birilerinin dürtmesine ihtiyaç duymaları yüz kızartıcı değil mi?
Ya kadınlar ya Zeyid'ler...
2 hafta önceki "Etekliklinin sporu caiz midir?" başlıklı yazımda, kadınların yaygın olarak ve özgürce spor yapabilmeleri konusunda, KASFAD(Kadınlar için Spor ve Fiziksel Aktivite Derneği) tarafından hazırlanan rapordan alıntılar yaparak girdiğimiz konuyu, çözüm önerileri ile noktalayalım. Aynı rapora göre; beden eğitimi derslerine katılım önemli bir adım, okul bir fırsat yani. Keza, ailenin desteği de. Cinsiyet konusundaki, toplumsal kalıp yargılarıyla mücadele etmek, kız çocuklarını merkeze alan programlar uygulamak, güvenli ve eşitlikçi bir ortam sağlamak, kıyafet seçiminde esnek olmak gibi pek çok faktör sıralanmış. Kadın antrenörlerin cesaretlendirilmesi, kadın sporcuların rol modelleri olarak sunulması da rasyonel öneriler elbette.
'Mahalle ablaları'
Benim de kişisel gözlemlerim sonucunda şekillendirdiğim mikro politikalar ve uygulamaları var. Bunlardan birisi, "Mahalle Ablaları" diye adlandırılabilecek, dar sosyal çevrelerde saygı duyulan, sözü dinlenen, kadınlar kadar erkeklerin de güvendiği "ablaları" merkeze alan ve onların eğitilip, "görevlendirilmesi" yoluyla, o çevredeki kadınları fiziksel aktivitelerle buluşturacak bir proje.
Her ne kadar, bu tür aktiviteler için şart olmasa da, spor aletleri özendirici ve fonksiyonel olmaları açısından yararlı. Son yıllarda yaygınlık kazanan parklardaki spor aletleri, fayda-maliyet ilişkisi açısından ekonomik yatırımlar. 10 istasyonlu, kauçuk zeminli 80 metrekarelik halka açık bir aktivite alanının maliyeti, 10-15 bin lira civarında.
Temel çözüm devlette
Ama hayalci olmamak lazım. Bu türden fikirler, küçük, yerel uygulama alanları bulsa bile belirleyici olanın, makro politikalar olduğu açık. Devlet de bu konudaki en güçlü araç. Devlet erkini elinde bulunduranların uyguladıkları politikalarla, toplumda ne denli etkili olduklarını yakın geçmiş bir kez daha gösterdi.
Kızlı-erkekli öğrenci evlerine, karma eğitime, kürtaja, sezaryene kafayı takanları unutmak mümkün mü? Son 3 yılda 129 bin kız çocuğunun(18 yaş altı) evlendirildiği, çocuk anneler liginde OECD dördüncüsü olan, 50 bin çocuğunu fuhuşa terk etmiş bir ülke değil mi burası? 5.Köprü, 7.Tüp Geçit açılsa ne yazar bu tabloya? Meclis'teki Aslan Zeyid'ler, cinayet işlemediği sürece baş tacı ediliyor ve edilecek mi, ona bakın siz...
'Kadınları hafifçe dövün'
Tüm beyin ayarlarını, İslâmiyet'e, hatta onun belli bir mezhebine göre yapmış olanların emrindeki Diyanet'in tepesinde oturan adam, her gün üçer-beşer öldürülen kadınların cenazeleri önünden geçerken, "Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza, önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin" gibi bir cümleyi kurabiliyorsa... Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi bir profesör, "Kadın bedeni süstür" kelâmını edebiliyorsa... İktidar partisinin il başkanı, Dünya Kadınlar Günü mesajında, "Kadınları hafifçe dövüp, korkutabilirsiniz" demekte sakınca görmüyorsa... Bu "hafif"i tam kavrayamayan koca, iktidarın milletvekili olan eşini "epeyce" dövdükten sonra, mahkemede tahrik indirimi alıyorsa... Aynı iktidarın karışmadığı iş kalmamış lideri, komşu Suriye'deki şiddete burnunu sokmakta sakınca görmezken, komşu evdeki bu aile şiddetine ağzını bile açmıyorsa...Yandaş gazetenin yobaz yazarı, "Bayan voleybol oyuncuları, bayan atletler adeta çırılçıplak. Müslüman bir kadın bu şekilde voleybol oynayamaz, koşamaz" diye yazabiliyorsa; parktaki spor aleti, kadın kalabalıkları için fanteziden öte anlam taşıyabilir mi?
Oysa, örneğin Diyanet'in sosyal politikalar üzerindeki etkileyici rolü inkâr edilemez; ama hangi Diyanet'in? Devlet erki, bu kafanın elindeyken, yapılacaklar sınırlıdır. Kadının özgürleşmesi için de, spor gibi temel insan haklarından yararlanabilmesi için de yapılacak ilk iş, bu "kafa"yı kadınlı-erkekli oradan göndermektir.