23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Afganistan: Çıkmaz sokak!

R. Bülend Kırmacı

R. Bülend Kırmacı

Eski Yazar

A+ A-

Suriye’den gelen milyonların ardından Afganistan’dan düzensiz göç dalgası yaşıyoruz.

Türkiye, dünyanın en büyük insani yardım ülkesidir ancak kendi derdi de dünya kadardır.

Ülkemize gelen insanları incitmeme duyarlığı ile halkımızın haklı kaygıları arasındayız.

Her egemen devlet gibi, iktisadi, sosyal, hukuki düzenimizi gözetmek zorundayız.

Dünyanın adaletsizliği demografiyi de doğayı da bozuyor, insan kanı petrolden değersiz.

Bu göçler durmayacak, çatışmalar bitmeyecek; belki de 3. Dünya Savaşı'nın arifesindeyiz.

HER SORUN KENDİ MECRASINDA ÇÖZÜLÜR

Hakkı ararken, kendimize haksızlık yapmamalıyız… İlkin, sorumlusu olduğu günahları sorgulamayanlar bize “şu kadar sığınmacı alırsan, bu kadar para” diye bir denklem kuramaz. İkinci olarak da, Atlantik emperyalizmi Suriye’yi hedefe koyunca, komşuluktan vazgeçip Esad yönetimiyle ilişkiyi kesmek gibi yanlış dış siyasetlerin maliyeti Türkiye’ye taşıtılamaz.

Her memleketin sorunu önce kendi evinde çözülür. Bölgemizin sorunları, bölge ülkeleriyle aşılır. Dünyanın meselelerinin üstesinden insanlığın büyük vicdanı harekete geçirilerek, gelinebilir. Kapımıza dayanan göç dalgasına karşı bir dalgakıran işte bu anafikre dayanarak belirlenmelidir.

ALTI ALTIN ÜSTÜ VİRANE BİR ÜLKE

Konumuz, Afganistan… “Altın hilal” denilen uyuşturucu ihracının merkez vahalarından…

Tarihsel bağlarımızın yanı sıra bu kadim ülkenin bundan azı ve fazlası ve büyük acıları var.

Otuz milyondan fazla nüfusla, 652 bin 860 kilometrekare olan ülkede okuma-yazma oranı yüzde 10.

Bir hesapça 3 trilyon dolarlık maden yataklarına karşılık kişi başı gelir 600 doların altında.

Kömür, bakır, uranyum ve 79’da Sovyet işgali sonrasında dünya genelinde fiyatı misliyle artan ‘altın zengini’ bir ülke… Ne ki, bu varlıkları kendisi için işleyemiyor, küçük sanayiyi bile dokuyamıyor.

11 Eylül izleğinde kendisine aşina teröristlerin izini sürerken ABD, bu ülkeyi işgal ediyor. Aradan geçen çeyrek yüzyıl sonrası Afganistan, 20. yüzyılın bile gerisinde görünüme sahip.

Afganistan organize olamıyor, eğitim yeterli değil, inançla idareyi ayıran sistemi kuramamış.

İNCELİKLİ BİR DİPLOMASİ SÜRECİNDEYİZ

Taliban, siz bu yazıyı okuduğunuzda belki de ülkenin tamamında kontrolü sağlamış olacak.

Ertesi sabah Afganistan’a güneş belki daha bereketli doğmayacak. Durum, budur!

Gerçekten, İran da, Rusya da, Çin de diğer belli başlı ülkeler gibi bu gerçeğin farkındadırlar.

Türkiye durumunu işte bu gerçeğe göre ayarlayacağı, diplomasinin o incelik sınavındadır.

Afganistan’ı zor yıllar beklerken, Türk askerinin de Kabil havalimanını beklemesi konudur.

Neye göre? -NATO’nun çekilmesi sonucunda- ABD ile ülkemiz arasındaki anlaşmaya göre…

Tam da bu anlaşmadan önce ABD Türkiye’yi “çocuk asker kullanımına karışmakla” suçlamıştı… Kendi vekalet savaşlarında veya viraneye çevirip terk ettikleri yerlerde çocuk asker kullanıldığını göz ardı ederek, bizi, tarihimizde, belleğimizde asla olmayan bir konuda suçlamaları tıynetlerini ve güvenilirliklerini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Güvenlik sorunu buna neden olanlarla, iktisadi sorunlar mevcut dünya düzeniyle, sosyal sorunlar dışsal müdahalelerle çözülemez. Tam tersine bu sorunlar, bölge ülkeleriyle, “Asya’nın güneşiyle” ve insancıl bir dünya arayışında dayanışmayla ve toplumların özgüveni ve bilinciyle, zaman içinde aşılabilir…

ABD DEVRİLİYOR, TÜRK DEVRİMİ MODELİ YÜKSELİYOR

ABD büyük yanılgılardan büyük yenilgiler dönemine giriyor. Taliban’la ABD işgali sonlanıyor. Ancak Afganistan’da ne kadar insancıl bir düzen başlıyor işte bu ciddi soru.

Buna karşılık ABD “kalsa” Afganistan kalkınma ve gelişme yoluna girebilir miydi? Bu ise soru bile değil!.. Arkada kalan yirmi yılda girmiş olsa, ABD çıkarken, Taliban girmezdi!

İşte bu noktada da tartışmalar başlıyor.

Afganistan bir İslam ülkesi ve bizimle de tarihsel bağları var…

Tarih şu genellemeleri yazıyor: Esaretle, payidar olunmaz… Mandacılıktan modern devlet doğmaz… Müstemlekede ise, medeniyet yaşamaz…

Kalkınma ulusal kaynakların harekete geçirilmesi sorundur, çağdaşlıksa, ulus-devlet çatısı altında içselleştirilmiş bir eğitim konusudur.

Halkı inançlarını doyasıya yaşayan Müslüman bir ülke ve laik bir devlet olan Türkiye’nin farklılığı bu noktada bir kez daha hatırlanıyor… Bir Türk Devrimi, bir Türk deneyimi vardır!

Biz, emperyalizmi, köy enstitüleriyle, kadın-erkek eşitliğiyle, milli eğitim ve sanayileşmeyle yendik. Büyük uygarlığımızsa, asil dayanağımızdır.

İTHAL GELİŞME VE ÇAĞDAŞLIK OLMAZ

Tüm coğrafyalarda gelişme ithal 'silahlı mimariye' veya 'toplum mühendisliğine' değil, tarihi kökleri ve güncel yeteneklerine yaraşır şekilde ulusa ve topluma mal edilmelidir.

Tıpkı bizim Cumhuriyet Devrimimizle yaptığımız gibi…

Ve tabii çağdaşlık diye bir olgu vardır ve çağcıl yaşam tek bir kişinin seçimi ve tercihi olsa bile, garantiye alınmalıdır. Hukuk da çağdaşlık terazisi ile burada belirmektedir. Demokrasi, hukuk devleti üzerinde yükselir. Çağdaş toplum-modern devlet, esaslı bir emeğin tecellisiyle toplumun kültürel genlerinin diğer tecrübelerle temasıyla olgunlaşır. Afganistan veya herhangi bir ülke için 'kabile koalisyonundan' ulus-devlete erişmek, özgürlükler ve hakların, sorumluluklar ve ödevlerin dengeliliği içinde, kendi kaynaklarını özgürce değerlendirerek ilerlemek, işte bu; gerçek 'bahardır'. Öte yandan emperyalist devlet yönetimlerinin yayılmacılığa harcadıkları paralarla bir avuç kartelin zenginliği pahasına kendi halklarını ve başka halkları tarumar etmelerini önlemek ve yeni ve insancıl hakça bir dünya kurulmasına katkı yapmak da, günümüzün asıl görevidir.

DÜNYADA DAYANIŞMA, BÖLGEDE YARDIMLAŞMA, GÖÇ BAKANLIĞI

Kitlesel göçün yakıcılığına karşı Türkiye, BM Güvenlik Konseyini toplantıya çağırmalıdır.

Türkiye, İran, Suriye, Irak ve Rusya ile bölgesel bir iş birliği konferansı önermelidir.

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerimiz pekiştirilmeli ve kurumsallaştırılmalıdır. Özellikle Pakistan ile yakın temas artırılmalı, KKTC’yi tanıması yönünde özendirilmelidir. Ülkemizde düzensiz, denetimsiz, yasa dışı göçerler mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

Suriye’de seçilmiş Esad yönetimi ile doğrudan ve en üst düzey ilişikler tesis edilmelidir.

T.C. vatandaşlığı ve yabancıların özellikle toprak edinmeleri elli yıl için zorlaştırılmalıdır.

Geçici bir dönem için olsa da, bir Göç Bakanlığı kurulmasının yararı irdelenmelidir…