11 Eylül 2024 Çarşamba
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Afganistan’da ‘medeniyet’ işgali bitti

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Afganistan’da 1979’da başlayan Sovyet işgali henüz sürerken 1988’de çekilen “Savaş Canavarı” (The Beast of War) adlı Amerikan filmi, işgalcilerin ruh halini çok iyi yansıtır. Kevin Reynolds’ın yönettiği filmde, bir köye saldırdıktan sonra üsse dönüş sırasında birliğinden ayrı düşüp kaybolan Sovyet tankındaki kafayı hafiften sıyırmış komutan ile birkaç askerin hem kendi aralarındaki mücadeleleri hem de peşlerindeki mücahitlerden kaçışları anlatılır.

Baştan sona bir tankın içinde ve açık arazide geçen filmin çekimleri İsrail’de yapılmış, İsrail’in Mısır ordusundan ele geçirdiği gerçek bir Sovyet tankı kullanılmıştı. “Robin Hood-Hırsızlar Prensi” (1991), “Su Dünyası” (1995), “Monte Cristo Kontu” (2002) gibi tempolu filmleriyle tanınan Kevin Reynolds’ın kariyerindeki en sıra dışı ve unutulmaz çalışmadır bana sorarsanız.

Bir Amerikan yapımı olarak “Savaş Canavarı”nda anti-Sovyet bir atmosfer kurulması fazla şaşırtıcı değildi elbette. Öte yandan Vietnam Savaşı filmlerini çağrıştıran boyutları da vardı “Savaş Canavarı”nın. Reynolds, Vietnam Savaşı’ndaki Amerikan askerlerinin psikolojisini, Afganistan’ın ıssız vadilerinde başıboş dolaşan tanktaki Sovyet askerlerine başarıyla yerleştirmişti. Bir süre sonra Sovyetler yenildi ve çöküş süreci hızlandı, Afganistan’da bu kez ABD işgali başladı ve benzer hikâyeler tekrarlandı. Sovyetler, Afganistan’a güya sosyalizm ihraç etmeye kalkıştı, mağlup oldu. ABD, Afganistan’da sözde terörizmle mücadele savaşı başlattı, mağlup oldu. Öncesindeki İngiliz sömürgeciliği dönemi de düşünülürse Afganistan’a neden “İmparatorluklar mezarlığı” dendiği daha iyi anlaşılır.

KARANLIĞA TUTULAN MAYTAP

Şaka gibi ama gerçek; ABD’de Afganistan’da yenilince ve tası tarağı toplayıp ülkeyi terk edince, kısaca “Yankee go home!” sloganı hayatta bir kez daha karşılık bulunca, birileri “Taliban zulmü” nedeniyle “uluslararası güçlerin harekete geçip Afgan halkına sahip çıkması” gerektiğini ifade etmeye başladı. Ne demeli… Yahu o “uluslararası güçler” trilyonlarca dolar harcadıktan sonra daha yeni, son bir haftadır çıkmaya çalışıyor Afganistan’dan.

Bu arada en şairene, en duygusal ve iç paralayıcı mesajın İsmail Saymaz’dan geldiğini söylemek isterim. “Medeni dünya Afganistan’da ışıkları söndürüp gitti” diyerek elindeki maytabı karanlığa doğru uzatan Saymaz, Akif’in İstiklal Marşı’ndaki “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” dizesi hatırlatılınca da her zamanki gibi “Öyle demek istememiştim aslında…” notlarına girişti tabii ki.

“Medeniyetin sönen ışıkları” karşısında gözyaşı dökenlere ve ABD’nin Afganistan’daki “medeniyet” çalışmasını merak edenlere, Michael Winterbottom ve Mat Whitecross’ın ortak yönetmenlik imzasını taşıyan, 2006 yapımı “Guantanamo Yolu” (The Road to Guantanamo) filmini tavsiye ederim. Winterbottom ve Whitecross, canavarın tek dişini gerçekten çok çarpıcı biçimde göstermişlerdir bu filmde.

GUANTANAMO’DAKİ NAZİ KAMPI

Ailesiyle birlikte Londra’da yaşayan İngiltere vatandaşı Pakistanlı bir genç olan Asıf, annesinin bulduğu kızla evlenmek için arkadaşlarıyla birlikte Pakistan’a gider. Karaçi’de biraz gezip tozduktan sonra, 11 Eylül saldırılarının ardından dünya gözünü ABD’nin Afganistan operasyonuna dikmişken, sırf merak ettikleri için Afganistan’a da geçerler ve birkaç gün içinde başlarına gelmedik kalmaz. Önce Kuzey İttifakı denilen Afgan milislere tutsak düşer, sonra El Kaide militanı oldukları suçlamasıyla Amerikalılara teslim edilir, günlerce sorgu sual ve işkenceden geçip hayvan muamelesi görürler. Bir uçağa yüklenip Guantamano’daki Nazi kampı benzeri üsse götürülmeleri de çok gecikmeyecektir. Amerikalılar, yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak dışında hiçbir suçları bulunmayan gençlere aynı hayvanca muameleyi burada da sürdürür. Film, Afganistan’da bombalanan sivil yerleşim yerlerinden Bush’un aptalca sözlerine, “medeniyet”in masum insanlara reva gördüğü işkencelerden Amerikalı faşist subay ve askerlere kadar her şeyi tüm çıplaklığıyla sergileyerek emperyalist kötülüğün saf resmini çizer. Seyretmediyseniz mutlaka seyredin, “medeniyet” neymiş görün, ABD barbarlığına bir kez daha tanık olun.