Birinci Dünya Savaşı sonrasında bütün dünya ülkelerinde üretici güçlerde önemli kayıplar yaşandı. Yeniden yapılanma, borçların ödenmesi, kamusal giderlerin artması buna karşılık üretimin ve tüketimin düşmesi kapitalist sistemin çaresizliği, ABD’nin gözükara fırsatçılığı art arda ekonomik krizleri tetikledi. 1921, 1927 ve en son 1929 buhranı bütün dünyayı sardı. İki ülke bu sistemin dışındaydı. Genç Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği birbirine dayanarak krizleri fırsata çevirmeye çalıştı. Devrimlerinin başarısını sürdürmek, inşa etmek ve yeni kurdukları devletin bağımsızlığını korumak için birbirine benzer kamucu ve planlı ekonomi uygulamaya başladılar. Türkiye’de 1930’da “Sanayi Kongresi”, Ocak 1931’de ise 1. Türkiye Ziraat Kongresi toplandı. Büyüme hızı 1930’larda yüzde yediye ulaştı.
Bu hafta afişlerde bu tarihî ve kültürel izleri sürmeye çalışacağız.
Türkiye’de “Afiş Atölyesi” ilk kez 1927’de, 1926’da adı değişen Sanâyi-i Nefîse Mektebi yerine kurulan Güzel Sanatlar Akademisi’nde açıldı. Bugün ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Erzincan Kemahlı İhap Hulusi (Görey), Türkiye’nin bu alandaki ilk sanatçısı. Afişlerin çoğu ona ait. Sovyetlerin afişleri de sanat eseri gibi. Çok önem veriyorlar ve güçlü propaganda aracı olarak kullanıyorlar. Burada ancak birkaç örnek verebileceğiz. Konu benzerlikleri mutlaka dikkatinizi çekecektir. Tasarruf, üretim, yatırım, millî hedeflere vurgu, kendine güven, yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı, yöneten-yönetilen anlayışı, devrimin kültürüne sesleniliyor.