Afrika’da yahudi varlığı
Bu yazımızda genelde Yahudilerin özelde İsraillilerin Afrika’daki mevcudiyetine, bunun İsrail için önemine ve Lübnan (Hizbullah’ı) ile rekabeti ve çatışmasındaki etkilerine değineceğiz.
Klişe olan, “Yahudiler için önemli olan Yahudi bir anneden doğmak, Yahudi doğulur sonradan olunmaz, Yahudilerin hepsi Yakup ve Musa’nın soyundandır” gibi temelsiz ve saçma ifadelerin doğru olmadığının altını çizelim. Arabistan aşina olduğumuz tek ve çok tanrılı dinlerin vatanıdır. Yahudi itikadın da doğduğu, çıktığı, doğal ve insani afetler sebebiyle hâsıl olan göçlere katılıp Dünya’nın gidilebilir her yerine yayıldığı anayurdudur. Kurtuluş, Fetih, Haçlı ve başka tesmiyelerle icra edilen, legal illegal, ahlaki gayri ahlaki farklı amaçlar güden misyonerlik faaliyetleri gibi Yahudiler de kendi dinlerini tanıtma ve yayma çalışmaları içinde oldular. Birçok dinde olanı Yahudiler de tecrübe ettiler. Severek veya zorla başka dinlerin mensubu oldular. Buna karşı direnenler oldu. Hayatları pahasına ve zorlu göçlere rağmen Yahudi itikadını terk etmeyenler oldu. Kuzey Afrika ve Avrupa İber Adasının (Portekiz-İspanya) Arap Müslümanlar ve onlara destek veren Arap Hristiyan ve Arap Yahudilerin eline geçmemesi için Bizans’a paralı asker (lejyoner) olan Yahudi kabileler de oldu. Müslüman olmayan ‘Berber’ veya ‘Amağiz’ olarak tanıtılan, Kuzey Afrika’nın yerlileri, Kızılderilileri gibi sıfatlar verilen (bu bilim dışı tanımlamalar Batı sömürge zihniyetinin eseri ve fitnesidir) Yahudi kabilelere sığındılar. İslam’ın Kuzey Afrika’da hızlıca yayılması bazı Yahudi kabileleri korkuttu. Çıkarları zarar görmüş birçok kesimle ittifaklar kurarak Arap Müslüman varlığına savaş açtılar. Bu direnişin öncülerinden kabul edilen kadın savaşçı Yahudi Kahina İbni Haldun tarafından da not edilmişti.
İKİ ALTERNATİF
Benzer süreçler Yahudilerin Doğu Afrika’daki ilk yerleştikleri ve dini tapınaklarını inşa ettikleri Etiyopya ve Sudan’da görülmüştür. Emevi devleti döneminde Iber yarım adasını oluşturan Portekiz ve İspanya’da kurulan Arap hanedanlıklarında önemli bir Arap Yahudi topluluğu vardı. 1492’de son bulan Arap hâkimiyeti sonrasında İspanya’ya hâkim olan haçlı Vatikan zihniyeti Müslümanlar ve Yahudilere iki alternatif sundular; Vatikan papalığına yani Katolik kilisesine tabi olun ve kalın ya da dininizle birlikte buradan çıkın; Çıkarları, nüfuzları ve varlıklarını kaybetmek istemeyen bazı Yahudiler Hristiyanlığı kabul etti. Bizdeki Sabatayistler gibi dilde Katolik yürekte Yahudi kalanlar oldu. Ama Yahudi ve Müslüman nüfusun ezici çoğunluğu Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Mağreb’e (Fas-Morokko), Moritanya’ya buralardan Sahra altı Senegal ve Batı Afrika’ya yerleşti.
Osmanlı hâkimiyeti altındaki bölgelere kabul edilenler olduğu gibi İngiltere, Almanya, Hollanda gibi Kuzey Avrupa ülkelerine göç edenler de oldu. Orta Çağlarda Batı Afrika’ya taşınan ‘Bilad-i Sudan Yahudilerin önemli bir sayısı Müslüman oldu. Olmayanlar 1948’de Filistin’de kurulan İsrail devletine göç etti. 2. Dünya Savaşı öncesi, esnasında ve sonrasında önemli bir Yahudi nüfus Filistin ve başta İngiliz ile Hollandalılar tarafından işgal ve talan edilen ardından uzun yıllar Apartheid (beyazların her konuda üstünlüğünü, tanrının seçkin topluluğu olduğunu iddia eden) ırkçı-faşist rejimin hüküm sürdüğü Güney Afrika’ya göç ederler. Bu esnada dinin çok tedavüle sokulduğu, suistimal edildiği ama dinden uzak bir siyasi, ekonomik ve askeri proje olan Siyonist İsrail’in kurulması fikriyatı Londra merkezli Rothshild Hanedanlığı tarafından kabul edilir. Bunun bu ailenin Mısır’ın Süveyş Kanalındaki hisselerini satın almasıyla çok yakın bir alakası vardır. Birçok yazımızda bu hususu detaylı anlattık. DEVAM EDECEK...şı (3)