Afrika'nın de-kolonizasyon sürecinde siyasi oyunlar (1)
Afrika'nın kolonizasyonunda en önemli siyasi manevralardan biri, Alman Şansölyesi Otto von Bismarck tarafından 1884 yılında düzenlenen Berlin Konferansı'dır. Bu konferans, Avrupa'nın Afrika'daki kolonizasyonunu düzenlemeyi amaçlıyordu ve en nihayetinde etkili bir şekilde kıtanın Avrupa güçleri arasında bölünmesinin önünü açıyordu.
Bu olay, “Afrika'nın Talanı”nın resmi başlangıcına işaret ederken İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Portekiz ve İtalya gibi ülkeler, Afrikalı halkların çıkarlarını göz önünde bulundurmadan onların topraklarını işgal ettiler.
Avrupa ulusları, Afrika toprakları üzerindeki iddialarını haklı çıkarmak için sıklıkla siyasi oyunlar oynadı. Yerel liderlerle yaptıkları ticari anlaşmalar veya antlaşmaları kullanarak, çoğunlukla zorla veya yanıltıcı bir şekilde, kontrolü kolonyal güçlere devretmeye ikna eden belgeler imzalattılar.
Bu tür antlaşmalar genellikle yanlış yorumlanıyordu zira yerel liderler, egemenliklerini teslim etmek yerine ticaret veya ittifak anlaşmaları imzaladıklarına inanıyordu.
Jomo Kenyatta, “Avrupalılar geldiğinde onların elinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elimde ise topraklarımız vardı” sözleriyle bu aldatmacaya işaret ediyordu.
BÖL VE YÖNET STRATEJİSİ
Sömürge güçleri, Afrika’da kontrolü sürdürmek için sıklıkla "böl ve yönet" stratejilerini kullanıyordu. Kolonizatörler, Afrika toplumları içindeki etnik, kabile ve sosyal bölünmeleri artırarak, yerel muhalefeti zayıflatmayı başardılar.
Örneğin, sömürge idareleri sıklıkla belirli etnik grupları diğerlerine tercih ederken, onlara ayrıcalıklar tanıyor ve diğerlerini marjinalleştiriyordu, bu da yerel topluluklar arasında daha fazla gerilim ve çatışmalara yol açıyordu.
Siyasi oyunlar ayrıca ekonomik manevraları da içeriyordu. Avrupa güçleri, madenler, kauçuk ve tarım ürünleri gibi kazançlı kaynaklar peşindeydiler. Bu kaynaklar üzerinde tekel oluşturarak, siyasi gücü kullanarak toprak ve iş gücünü sömürdüler. Birçok durumda, yerel ekonomi, sömürge çıkarlarını hizmet edecek şekilde yeniden yapılandırıldı, bu da geleneksel sistemleri ve geçim kaynaklarını zayıflattı.
EMPERYALİZME KARŞI HAREKET
Sömürge yönetimi ilerledikçe, çeşitli siyasi oyunlar direniş ve milliyetçilik biçiminde ortaya çıktı. Afrikalı liderler ve entelektüeller, emperyalizme karşı harekete geçerek, egemenlik ve kendi kaderini tayin hakkı talep eden hareketler oluşturdular.
Bu çabalar genellikle stratejik ittifaklar, protestolar ve bağımsızlık çağrılarına dönüşen daha geniş hareketlerin gelişimini içeriyordu. Güney Afrika’nın Filistin’e olan desteği bu döneme dair protestolar zamanından kalmadır.
Sömürge güçleri, varlıklarını Afrika'da haklı çıkarmak için propagandayı siyasi bir araç olarak kullandılar. Faaliyetlerini "medenileştirme misyonu" olarak çerçevelerle, kendilerini "geri kalmış" toplumlara ilerleme ve aydınlanma getiren iyi niyetli yöneticiler olarak sundular. Bu anlatım, sömürü ve baskıyı meşrulaştırmanın temel bir parçasıydı.
YER YER KARŞI KARŞIYA GELDİLER
Afrika'daki hâkimiyet için Avrupa güçleri arasındaki rekabet, sıklıkla Avrupa'da diplomatik gerilimler ve çatışmalarla sonuçlandı. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin genişleme hırsları bazen karşı karşıya gelmelerine neden oldu.
Bu da küresel düzeyde oynanan siyasi bir oyunun, dünya dışındaki ittifakları ve uluslararası ilişkileri etkilemesine yol açtı. Sömürgecilikten sonra dahi Batılı devletler çıkarlarını gözetmek için Afrika’yı terk etmediler.
Öyle ki Afrika’daki sömürgecilik 1960’larda dahi halen Birleşik Krallık'a bazı avantajlar sağlayabiliyordu. Mesela İngiltere’de sarayda biri doğduğu zaman ismi Afrika’daki bir sokağa veriliyordu. Cape Town Üniversitesi’nin altındaki yolda Prenses Anne Avenue yolu bu adetin bir somut tezahürüdür.
Yine eski sömürgelerden oluşan 37 devletin İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) himayesi altında birbirlerine büyükelçilik yerine yüksek komiserler aracılığıyla temsil edilmesi bunlardan biridir.
Milletler Topluluğu Şartı, sözde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ortak değerleri tanımlamaktaydı. İngiltere onca hazin sömürge enkazına rağmen bunu kendi lehine çevirebilmiştir.
Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kurulan şimdi 45 devletle buna benzer bir teşekkül kurmak dil birliği olmadığı için pek mümkün görünmüyor. Peki bunun başka bir yolu var mıdır?
Haftaya anlatacağım…