02 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Afyon faciasının düşündürdükleri-(TAMAMI)

Şahin Mengü

Şahin Mengü

Eski Yazar

A+ A-

Afyon’da bir askeri mühimmat deposunda meydana gelen patlama Türkiye’nin gündemine oturdu.

En çok konuşulan konu patlamanın nedeninin ne olduğu noktasında toplanıyor.

Konuştuğumuz bir kısım “emekli” her ihtimalin göz önünde tutulması gerektiğini, olayın gerisinde sabotaj da olabileceğinin araştırılması gerektiğini dile getiriyorlar.

Bence bu facia ister bir sabotajdan, ister ihmal ve kusurdan kaynaklansın, sonuç bir komuta zafiyetinin varlığını gözler önüne seriyor.

Asıl bunun tartışılması gerekiyor. Bu cephanelikler, herkesin kolayca ulaşabileceği bir yer olmadığına göre velev ki “sabotaj” olsa komuta zafiyetini ortadan mı kaldırıyor?

Bunun tek kelimeyle cevabı “hayır” olması gerekir.

Asıl tartışmamız gereken konu, bu komuta zafiyetinin nedenleri ve nasıl oluştuğudur.

Ordunun teknik donanımının çok daha eksik olduğu bir zamanda ve çok daha zor şartlarda yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nı çok az zayiatla başarmış, terörü sıfır noktasına indirgeyebilmiş bir ordu, nasıl bu hale gelmiştir.

Asıl bunlar tartışılmalı

Geriye dönüp olayları incelersek, bugün gelinen noktanın tek sorumlusu AKP iktidarıdır.

Oslo görüşmelerinde katillerin temsilcilerine Başbakan’ın görevlendirdiği, o tarihteki Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, şimdinin MİT müsteşarı, “Sizi rahatsız eden subay, emniyetçi, kamu görevlisi varsa isimlerini verin, gereğini yaparız”, diyebiliyorsa o orduda ne moral ne de çalışma ve mücadele azmi kalır.

“Habur açılımı” adı altında katil yamakları davul zurnayla karşılanırken, aynı bölgede görev yapan subay, astsubay ve erin yaşayabileceği ruhi çöküntüyü hiç düşündük mü?

Hele bu kepazeliğe “açılım” diyen, kendini aydın diye niteleyenlere ve bunlarla görüşmeyi içine sindirebilenlere toplumdan hiçbir tepki gelmiyorsa ordunun moral motivasyonun ne hale geleceğini görmek için alim olmaya gerek yoktur.

Terörist cenazesi geçerken, görevi o bayrağı asılı olduğu yerde, canı pahasına da olsa tutmak olan “Memedime” bir zihniyete sessiz kalabiliyorsak söylenecek fazla bir şey kalmamıştır.

Ordu, ABD’nin istediği gibi dizayn edilsin diye, bu ülkenin pırıl pırıl, ülke menfaatlerini ABD’nin çıkarlarının önünde tutan çocukları, düzmece iddianamelerle hapishanelerde tıkılıyorsa evvela bunu irdelemek gerekir.

Eğer bu ülkede, yıllarca evvel üç teröristi çatışmada öldürmüş olan birliğin komutanını, yıllar sonra yazdığı mektubun altına açık kimliğini yazmaktan ve imzasını atmaktan çekinen ahlak yoksunu bir kişinin imzasız mektubuyla yargılamaya başlayıp, tutukluya biliyorsanız, görev yapan insanların ruh halini iyi düşünmeniz gerekir.

Büyük bir facia üstüne olay yerine 36 saat sonra giden Genelkurmay Başkanı sanki olağan bir denetlemeye gitmiş gibi Vali ziyaretinde bulunmayı düşünebilmiştir.

Ama maalesef ordu o kadar yıldırılmış, psikolojik baskı altına alınmış ki, ister bu patlamada olsun, ister dağdaki çatışmada yaralanıp evine giden gaziyi otobüslerin insafına bırakabilmektedir.

Eğer siz terörün kol gezdiği bölgede, askerin teröriste karşı yapacağı bir hareketi evvela valiye veya kaymakama bildirmek zorunda bırakırsanız olacak budur.

Basın da sorumlu

Bütün bunları tartışmıyoruz, “Kaza mı, sabotaj mı?”, bunu tartışıyoruz.

Tartışmamız gereken konular bunlar. Ama maalesef biz bunları tartışmıyoruz.

Bunun nedenlerinden biri de ülkemizde olup bitenlerin en iyi bir biçimde izlenmesi, değerlendirilmesi gereken bir dönemde, Türkiye’de kamuoyunu oluşturacak, yazılı ve görsel basın, ya başlarındaki yöneticilerin yetersizliği ya da 10 yıllık AKP iktidarından duyulan korku dolayısıyla bu işlevini yeterince yerine getirememektedir.

Hiç şüphe yok ki basının bu durumu, kamuoyunun doğru bilgilenmesini önlediği gibi, ister iktidar, ister muhalefet partisi yöneticileri olsunlar, bu kadroların yaptıkları uygulamaları değerlendirmelerine, sağlıklı tepki ölçmelerine engel olmaktadır.