Aganigi naganigi de gündeme geldi mi?
Dün sürpriz bir görüşme oldu ve Erdoğan’la Baykal buluştu...
KaçAk Saray çevrelerine göre görüşme talebi Baykal’dan geldi; CHP’lilere göre ise talebin sahibi Cumhurbaşkanı’ydı...
Ne görüştüler, ne konuştular, neleri pazarlık masasına yatırdılar, hangi konularda anlaştılar ya da anlaşamadılar; “kendi halinde bir yazar” olarak bunlar beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Nasıl olsa tüm bu soruların yanıtını bugün “saray ve parti yazarları”nın köşelerinde bolca okuyacaksınız...
Herkes durduğu yere göre bol bol sallayacak...
Bu sallamaların bir kısmı gerçekten “bilgiye” dayalı olacak, bir kısmı ise tamamen uydurma...
Benim için dün bu ikilinin biraraya gelmesinin tek özel yanı vardı:
“Kaset!”
Anlamadınız mı?
Anladınız, anladınız...
Yine de devam edeyim...
***
Biliyorsunuz; 2002 yılında yapılan seçimlere Erdoğan girememişti...
Çünkü siyasi yasaklıydı.
Sonra o dönem CHP’nin lideri olan Baykal’la İstanbul’da gizlice buluştu...
Artık ne dediyse... Siyasi yasağının kaldırılması için gereken desteği kopardı.
Baykal’ın tek şartı vardı:
Dokunulmazlıkların kaldırılması...
Tabii ki Erdoğan’ın siyasi yasağı kaldırıldı ama Erdoğan dokunulmazlıklar konusunda verdiği sözü tutmadı!
İşte; birileri o dönem Baykal’ın verdiği bu ödünü, yani Erdoğan’ın siyasete dönüşünün önündeki engelleri kaldırmasını “kaset tehdidi”ne bağladı.
Hangi kaset mi?
İstanbul’daki o görüşmeden sekiz yıl sonra ortaya çıkan ve Baykal’ı koltuğundan eden kaset...
Yani... Aganigi naganigi meseleleri...
***
İşte; bütün Türkiye dün bu ikilinin ne konuştuklarını merak ederken benim merak ettiğim tek şey vardı:
Birbirlerinin gözlerinin içine nasıl baktıkları...
Ve... “Kaset” konusunun “yeni bir tehdit” malzemesi olarak tekrar gündeme gelip gelmediği...
Bu ülkede yaşayan herkes çok iyi biliyor ki; Baykal’ı istifaya götüren o kasedin, “yayınlanmayan” “Bölüm-2”si de var...
Üstelik bu ikinci bölüm, iddialara göre bayağı iddialı!
***
Anımsayın; beş yıl önce o ilk kasedi kim açıklamıştı?
Erdoğan...
Kimse bu konuda bir şey bilmezken o, bu görüntülerin bazı sitelerde yayınlanacağını haber veren ilk kişi olmuştu...
Şimdi basit bir soru:
İlk kasedin varlığını bilen kişi dün ikinci kasedi gündeme getirerek bir şeyler talep etmiş olabilir mi?
Hatta; biraz daha ileri gidip “O ikinci kasedi dün birlikte seyrettiler mi?” desem, fazla mı saçmalamış olurum?
***
Sorumu kendim yanıtlıyorum ve kendimi mahkemeden gönderilecek tekziplere gerek bıraktırmadan bizzat kendim yalanlıyorum:
Evet, saçmaladım...
Böyle bir şey asla ve kat’a olamaz!
Türkiye Cumhuriyeti muz cumhuriyeti değildir...
Onun Cumhurbaşkanı, asla kimseyi tehdit etmez...
Onun ana muhalefet lideri, bu tür tehditlere asla pabuç bırakmaz...
***
Yazdığım bu yazıdan dolayı kendimi kınıyorum.
Sadece kınamakla kalmayıp kendi cezamı kendim veriyorum ve beş dakika tek ayak üzerinde durmaya gidiyorum...
HUBER! (200)
Abdullah Bey’i Huber’den çıkarmak için tam 156 yazı yazmıştım...
Nihayet çıktı ama kamuoyuna hiçbir hesap vermedi.
Yedi ay üç hafta boyunca kendisi için yapılan masrafları ödediğine dair belgeleri gösteremedi.
Oturduğu yeni evi “hangi 20 milyon lira”yla aldığını açıklayamadı.
Suudi Kralı’nın getirdiği hediyeleri ne yaptığını söyleyemedi.
Üstelik bu konudaki soruları da duymazdan geldi; halkın vicdanını yok saydı.
Tam 44 yazı da bunlar için yazdım; etti 200!
Abdullah Bey:
“Sen beni takmıyorsan... Ben de seni takmıyorum” diyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun...
Ben seni ve “açıklamadıklarını” çok takıyorum...
Bu yüzden de gerekirse 2 bin gün daha yazacağım!
GÜNÜN SORUSU
Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi, Aydın’daki Kenan Evren Caddesi’nin adını değiştirdi. Caddeye, Evren’in 17 yaşındayken kemik yaşını büyüterek astırdığı Erdal Eren’in adı verildi... Sorum size:
Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün ve diğer AKP’lilerin adını taşıyan yüzlerce meydana, caddeye, sokağa, havaalanına, üniversiteye, gemiye; çok yakında Berkin’in, Ethem’in, Ali İsmail’in ve diğer Gezi şehitlerinin adlarının verileceğinden kuşkunuz var mı?
ESNAF, YASAĞI KALDIRDI!
AKP ‘nin tek başına hükümet kurabilecek oyu toplayamaması, ülkeye derin bir nefes aldırdı.
Sadece “Saray”dakinin bundan sonra “daha ufak atmak zorunda kalacak olması” bile üzerimizdeki ağır yükü kaldırmaya yetti.
Onun sesini daha az duymak ve yasalara uymak zorunda kaldığını görmek az şey mi?
Neyse...
Sevgili “okur kardeşim” Nasip Büke, nam-ı diğer “Kızılderili”, Edirne’de yaşıyor...
Kızılderili ürünleri satan küçük bir dükkanı var. Sık sık mektup gönderir ve kentin havasını anlatır... Dün posta kutumda ondan gelen şu mektubu buldum:
“Edirne’de yaşamaktan büyük keyif alıyorum. İnsanları, kadınları güzel, şehir rahat... CHP tüm iller içinde yüzde 54 ile en yüksek oyu Edirne’den aldı. Vatan Partili olmama rağmen mutlu oldum. Kafamızı sabah-akşam şişirenlerden biraz uzaklaşmak, sanki insanlarda rahatlık yaratmış gibi...
Bugün dükkanıma üniversiteli bir kardeşim geldi. Gece 23:00 gibi büfeden bira almaya gitmiş... Büfeci, ‘Kardeşim yasaktı ama herifler bitti... Artık yasak değil’ deyip vermiş birayı... Hugh!”
***
Hugh; sevgili kardeşim...
Yasaklarını da yosuzluklarını da bize dayattıkları yoksulluğu da alıp gitsinler...
Hugh!
GÜNÜN İSYANI
Türkiye’nin en borçlu ikinci belediyesi olan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Başkanı Melih Gökçek’in dinozor aşkı bitmiyor... Bugüne kadar kentin çeşitli noktalarına yerleştirdiği devasa boyutlardaki dinozor oyuncakları için 8,6 milyon lira harcayan Gökçek, bu kez de hareketli dinozor oyuncakları içir 5,6 milyon lira ödemiş... İsyanım kendisine:
O dinozorlar götürsün seni!