21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ahmet Mithat Efendi’den üç hikâye

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Çoğu kez üzerinde pek de düşünmeden, daha çok küçümseme amacıyla sarf ettiğimiz “Tanzimat aydını” nitelemesinin tipik karşılıklarından biridir Ahmet Mithat Efendi (1844-1912).

Dönemin en popüler yazarlarından biridir, adı “yazı makinesi”ne çıkmıştır. Atatürk’ün "Vatanın kurtuluşu ve istiklâli için ölmeyi bugünkü nesle Namık Kemal öğretti” dediği ünlü çağdaşı gibi (Namık Kemal de bir Tanzimat aydınıdır!) yurtseverlik, özgürlük, vatan kavramlarıyla pek içli dışlı olmasa da bir dönem İslam aleyhtarlığıyla suçlanmış, hiç ilgisi olmadığı halde Genç Osmanlılar’la irtibatlandırılmıştır. Bu nedenle üç yıl Rodos sürgünü yemiş, affedildikten sonra 2. Abdülhamit devrinde sarayın himayesine girmiş, önemli görevlere getirilmiş, eserlerinde Batılılaşmayı değil, “yanlış Batılılaşmayı” eleştirmeye başlamış, adını Türk edebiyatının kurucuları arasına yazdırmıştır.

BATILILAŞMA VE YANLIŞ BATILILAŞMA

Ahmet Mithat Efendi’nin 1876’da yayımlanan romanı “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”, alafranga züppe tipinin eleştirisidir. Romanda Felâtun Bey, tüketime ve gösterişe yönelik yanlış bir Batılılaşma anlayışının temsilcisiyken Râkım Efendi ise Ahmet Mithat’ın örnek gösterdiği ve idealize ettiği Osmanlı aydınına karşılık gelir. Felâtun Bey tembeldir, görevli olduğu dairede sadece çene çalar. Yeni çıkan kitapları satın alır, ciltletir, kütüphaneye koyar ama hiçbirini okumaz. Yazar, Batı hayranlığının alıp yürüdüğü bir dönemde, bu hayranlığa karşı yaratır Felâtun Bey’i.

Râkım Efendi ise kendi kendini yetiştiren, çeviriler yapıp gazetelerde yazılar yazan, Ahmet Mithat Efendi’nin deyişiyle “gerçekten alafranga” olan, kapitalizmin değer yargılarının taraftarı, parayı ve hesabı kitabı iyi bilen, bir çeviriden 20 lira aldığında sevinç gözyaşları döken birisidir. Fethi Naci’nin Mustafa Nihat Özön’den aktardığı gibi, “Râkım Efendi, yetişme tarzı ve daha bazı hususiyetleriyle Ahmet Mithat’ı çok andırmaktadır.” Yazar, iki kahramanı arasında açıkça taraf tutar ama bugünden bakıldığında aslında ikisi de olumsuz olan karakterler üzerine kurmuştur romanını.

ESKİ EDEBİYATIMIZI OKUMALIYIZ

Bayram tatilinde Ahmet Mithat Efendi’nin üç hikâyesini okudum: “Gençlik”, “Mihnetkeşan”, “Evlilik”. Üçü de bir anlamda “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”de dert edinilen gelenekler ile çağdaşlığın çatışması teması üzerinde gelişiyor. Gençlerin ebeveynleri ve çevreyle çelişkilerini ele alan, aşk ve evlilik göreneklerini işleyen, namus, ahlak, özgürlük gibi kavramları işleyen, sefahatin ve sefaletin derinlerine dalan hikâyeler bunlar.

“Gençlik”te, “Kısacası pederin teşvik ve nasihatlerinden çok kendi aklımın ve anlayışımın temasına uydum, evlenmedim” denir ama hikâye “İşte gençlik böyledir. Her genç, başlangıçta evliliğin aleyhinde bulunur. Fakat başı bir taşa dokunduğu anda evliliğe kendisi yalvarır” sona erer.

“Dert çekenler” anlamına gelen “Mihnetkeşan”, gene vur patlasın çal oynasın bir yaşam süren, “Bizde hürriyet nedir, henüz meçhul. Şahsi özgürlüğüne sahip çıkmak hevesinde olanlara kamuoyu inatçı veya dik başlı der” diye düşünen Dakik Efendi’yi tanıtır bize. Her zaman eğlendiği bir “kerhanede” günün birinde hayatın gerçek yüzünü görüp sıkıntıya kapılan ve dert sahibi olan, gencecik bir kızı oradan kurtarıp evlenen Dakik Efendi, “Şimdiye kadar saadet zanneylediğim şey de sefalet çıktı. Bu biçareler insanlığın en cahili olduğu için bu felaketleri çekmektedirler” deme noktasına gelir.

“Evlilik” hikâyesinde ailesinin zorlamasıyla aşkını terk edip mutsuz ve sonuçsuz bir evlilik yapan Mazlum Bey’in, karısının ve sevdiği kadının trajik kaderini anlatan Ahmet Mithat Efendi, Batı ile Doğu arasında sıkışmışlığın örneklerini verir andığım hikâyelerinde.

200’den fazla eser veren Ahmet Mithat’ı ve Tanzimat aydınlarını daha yakından tanımalı, bunun için de eski edebiyatımızı okumalıyız.

Türk Edebiyatı Ahmet Mithat Efendi Tanzimat Roman Batı