Ahmet ve Binnur Hanım
Binnur Uzun oğlu Ahmet’i 1997’de doğurmuş. İki yaşına gelinceye kadar Ahmet’in otizmli olduğunu fark etmemişler. Binnur Hanım öğrenir öğrenmez eğitimleri başlattıklarını söylüyor amma velakin durumu kabullenmeleri, otizm denilen rahatsızlığın ne menem bir şey olduğunu kavramaları iki seneyi bulmuş. Ahmet’in durumu ağırmış, konuşmuyor, yiyemiyor, tuvalet ihtiyacını bilmiyormuş. Tuvalet ihtiyacını kendi başına gidermeyi 11 yaşında öğrenene kadar bez kullanmış. 12 yaşında kelime öğrenmeye, 13 yaşında cümle kurmaya başlamış. Konuşmaya başlamasıyla birlikte kendini ifade edebilmeye de başlamış. Önceleri öfke krizleri geçirir, saatlerce ağlarmış. Boya kalemleriyle tüm evin duvarlarına resimler, kalemleri birleştirerek yollar yaparmış. Çok hareketliymiş. Sürekli zıplar, kırar geçirirmiş. Ne ateşten korkarmış ne de yüksekten. 3. kattaki dairlerini demir parmaklıkla çevirmişler. Binnur Hanım, üç sene boyunca evde oğluyla hiç dışarı çıkmadan oturmuş. Hiçbir sosyal hayat olmadan, oğluyla birlikte adeta hapis hayatı yaşamışlar. Ahmet balkona çıkar, balkon korkuluğunda yürür, eline ne geçerse aşağı atarmış. Evde kırmadık cam bırakmazmış. Biri geldiğindeyse o gidene kadar ağlarmış. Kimseyi evde istemezmiş. Bir yere gittiklerinde de eve dönene kadar ağlarmış. Binnur Hanım “Ev onun kalesiydi” diyor.
SABIR VE EĞİTİM
Derneğin ofisine Ahmet’le geldikleri gün, Binnur Hanım bunları bir solukta anlattı. Ahmet ise kendisiyle ilgili annesinin anlattıklarını yalanlarcasına sessizce dinledi. Annesine bunu sordum. Binnur Hanım, o Ahmet’ten artık eser kalmadığını, bu noktaya ise sabırlı ve meşakkatli bir eğitim sürecinin sonunda ulaştıklarını söyledi ve o süreci şöyle anlattı: Çocuğunu inatla sosyal hayata dahil etmeye çalışmış, parklara, lokantalara götürmüş ve böylelikle Ahmet kalabalık ortamlarda “uslu” olmayı öğrenmiş. Tiyatroya, sinemaya gitmişler, oralarda da “sessiz” olmayı öğrenmiş. Arabaları olmasına rağmen, özellikle toplu taşımayı kullanmışlar. Ata binmeyi dahi öğrenmiş. Kalabalıkların içinde, alaycı bakışlara aldırmadan insanlarla iletişim içinde olmasını sağlamaya çalışmış.
Özel rehabilitasyon merkezlerinde öğrendiklerini evde tatbik etmişler. Annesi Ahmet’e yeterince fayda sağlayabilmek için kendisinin de çok şey öğrenmesi gerektiğini söyledi. Otizmle ilgili konferans, panel, seminer vs. gibi bilgi temelli etkinliklere gitmeye çalışmış. Konuyla ilgili yayınları taramış. Evde uygulamalı çalışmalar yapmışlar, oyunlar oynamışlar. Ahmet’in abisi ve ablasıyla birlikte evde piyesler sahnelemişler. Oyunlarla, telefon ve adres gibi önemli bilgileri evde ailecek öğretmeye çalışmışlar.
DÖNÜŞÜM
Şu anda Ahmet insanlarla iletişim kurabiliyor. Eski haşarılıklarından eser kalmamış. Okuma yazma biliyor. Gündelik hayatta kullanılan basit çarpma, toplama gibi aritmetik işlemlerini yapabiliyor. Bisiklete binebiliyor. Yatağını topluyor. Market alışverişini tek başına yapabiliyor. Çayını rahatlıkla demliyor, yumurtasını kırıp tek başına kahvaltısını yapabiliyor. Ahmet artık annesiyle birlikte her yere gidebiliyor, rahat ve huzurla.
“Çok zor günlerdi, ateş düştüğü yeri yakıyor” diyor Binnur Hanım. Oğlunu çok sevdiğini söylerken gözleri ışıldıyor. Üzerine basa basa otizmin panzehrinin eğitim olduğunu, evde ve okulda sabırla bu çocuklarımıza gereken eğitimi verirsek onları normal hayatına kavuşturabileceğimizi söylüyor.
ÖNYARGI İLE MÜCADELE
İnsanların önyargılarının hayatlarına etkisine dair anlattığı anekdot, iki yılı aşkındır bu köşeden naçizane anlattıklarımı özetler nitelikte: Çok yakın bir zamanda ev almaya heves etmişler. Gönüllerine göre buldukları evin sahibiyle anlaşmışlar. Ahmet’in babası apartman yöneticisine çocuklarının durumdan bahsetmiş. Ertesi gün yeniden karşılaştıklarında yönetici evi almamaları yönünde telkinde bulunmuş. Ahmet’in apartman sakinlerinin çocuklarına zarar vereceğinden dem vurmuş. Binnur Hanım bu aleni adaletsizliğin karşısında sabaha kadar ağlamış. Ama evi almaktan vazgeçmemişler. Bunun üstüne gideceklerini, çocuklarını kabul ettirecekleri söylüyor. “Çok zor olduğunu biliyorum ama mücadele edeceğim” diyor. Karın altından güneşe uzanacağı yolu eşeleyen kardelen misali, sabır ve metanetle.
Otizmli olmak çok zor. Anlaşılamamanın sıkıntısı bu insanları hayatları boyunca gölge gibi takip eder. “Sağlıklı” insanların tutumu otizmden daha fazla yaralar, daha fazla kahreder. Üzerlerine yapışan ve yaşamları boyunca onları terk etmeyecek bu özel durumları ile yaşamanın yolunu bir şekilde bulmuş olmalarına rağmen insanların zalimlikleri karşısında çaresizler… Ebeveynleri ise bıkıp usanmadan çocuklarını anlatmaya çalışır, yorgunlar fakat umutsuz değiller.