29 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ahmet’in hikayesi

Defne Tamar Gürol

Defne Tamar Gürol

Eski Yazar

A+ A-

Bugün size ‘Ahmet’in’ hikayesini anlatmak istiyorum. Otuz küsur yıllık meslek hayatımda o kadar çok ‘Ahmet’le’ tanıştım ki. Bu aslında onların hikayesi.
Ahmet 30’lu yaşlarında genç bir adam. Bana eroini bırakmak istediğini söyleyerek geldi. Eroin kullanmaya 6-7 yıl önce başlamıştı. Eroin kullanmaya başlamadan önce öyküsünde dikkat çeken bir özellik yoktu. Eğitim hayatında ciddi bir sorun olmamış, liseden sonra çalışmaya başlamıştı. Bir süre sonra kendi işini kurmaya karar verdi. Ancak bu işte başarılı olamadı ve yüklü bir borç altına girdi. Kendi ifadesi ile ‘bunalıma’ girdi. Öykü aslında bundan sonra başlıyor. Yaşadığı bu zor dönemde psikiyatri uzmanına gitmek en doğru seçenek iken, toplumda psikiyatriste gitmenin yaratacağı damgalanmadan kaçınmak için aynı mahallede yaşayan, ‘esrar’ kullandığını bildiği 20 yıllık çocukluk arkadaşı ile görüşmeye başlıyor. Bir süre sonra arkadaşı ona esrar içmesini öneriyor. Bu sayede ‘dertlerinden kurtulacağını, sıkıntılı dönemin son bulacağını’ söylüyor. Sıkıntısının katlanılmaz olduğu bir sırada hem borç hem utanç duyguları ile cebelleşirken ‘peki’ diyor ve arkadaşının teklif ettiği sigarayı içiyor. Daha sonra arkadaşının verdiği, esrarlı olduğunu söylediği sigaranın aslında eroinli sigara olduğunu öğreniyor. Bunu öğrendiği zaman çoktan eroine bağımlı hale geldiğini söylememe gerek yok sanırım. Bağımlı olduğunu anlama süreci birçok vakada benzer bir yol izler. Yoksunluk belirtileri gribi andırdığı için kişi ağır bir grip olduğunu düşünür. Göz yaşarması, burun akıntısı, sıcak/soğuk basmaları, şiddetli kas ağrıları, ishal, kusma gibi belirtiler ne olduğundan habersiz biri için grip olduğunu düşündürebilir. Derken eroini ‘aşılayan’ arkadaş ortaya çıkar. Bir doz eroin vermesiyle grip benzeri etkilerin bıçak gibi kesildiğini fark ettiği nokta, bağımlı olduğunu da anladığı noktadır. Eroin bağımlıları ‘normal’ hissedebilmek için, ‘hastalanmamak’ için eroin kullanmaktadır.
‘O olmadan bir yere gidemiyordum. İnsanlarda yaşam sevinci var, sende yok. Giderek insanlardan uzaklaştım. Bir maddeye bağımlısın. Pilli bebek gibi. O yaşantıdan bıktım artık.’ Ahmet’i tedaviye getiren bu yaşantılardı.

GEÇİŞ MADDESİ
Önce esrardan başlayalım. İlk madde kullanımı eroin olduğunu bilmeden, esrar zannederek arkadaşının verdiği sigarayı içmesi ile başlıyor. ‘Esrara hayır demedin, neden’ diye sorduğumda, ‘esrarın zararlı olmadığı hep söyleniyordu’ diye yanıt verdi. İşte esrarın reklamını yapmanın sonuçları. Esrarın zararlarını göz ardı etmek, gençler arasında masum algılanmasına yol açıyor. İlk kullanılan madde çoğunlukla esrardır. Ya birkaç denemeden sonra kullanım kesilir. Ya esrar kullanmaya devam edilir ve esrarın olumsuz etkileri ortaya çıkar. Ya da esrardan daha ağır maddelere geçiş yapılır, esrar daha ağır maddelere geçişte bir kapı maddesidir. Gençlerin esrarın zararlı etkileri konusunda doğru bilgilendirilmemeleri, madde kullanımının yaygınlaşmasına davetiye çıkarmaktadır.
Bu hikayenin bir özelliği daha var. İnsanlar bazen çok zor yaşam olayları ile karşılaşabilirler. Bu yaşam olayları o kişinin dayanabileceğinden ağır olabilir. Bunun sonucu olarak çeşitli psikiyatrik tablolar gelişebilir. Herhangi bir rahatsızlığımız olduğunda doktora gideriz, alışılmış olan budur. Psikiyatrik bir yardım ihtiyacı olduğunda alışılmış davranışın dışına çıkılır. ‘Ben deli miyim, deli doktoruna gideyim’ en sık gördüğümüz düşünce kalıbıdır. Çevredekiler de psikiyatrik tablolara ilişkin belirtileri yorumlamaya çok istekli olurlar. ‘Takma kafana, çok büyütüyorsun’, ‘bir tatile git geçer’, ‘kendini işe versen bir şeyin kalmaz’, ‘tembellik ediyorsun, erken kalksan bir şeyin kalmaz’ gibi bilim dışı yaklaşımlarla yol göstermeye çalışırlar.
Psikiyatrik bir tablo ortaya çıktığında bazen psikoterapi ile müdahale gerekirken, bazı durumlarda ilaç kullanımı gerekmektedir. İlaç kullanmayı gerektirecek psikiyatrik bir bozukluk varsa, toplumun psikiyatrik tablolara ilişkin damgalamalarına yazılı ve görsel basın da eşlik etmeye başlar. İlaçların işe yaramadığı, psikiyatrların boş yere ilaç yazdığı, psikiyatrların yazdığı ilaçların durumu daha da kötüleştirdiği şeklinde hiçbir bilimsel dayanağı olmayan boş inançların, psikiyatri dışı hekimler ve psikiyatri/psikoloji ekip çalışmasının önemini kavrayamamış psikologların katıldığı açık oturumlarda sıklıkla tartışıldığına şahit oluruz. Tedavi edilmemiş psikiyatrik bozukluklarda, madde kullanımına ilişkin risk algısı da düşükse, kendini tedavi etme, sıkıntıları geçiştirme gibi amaçlarla madde kullanımı olabilir. Oysa madde kullanımı mevcut sorunu çözmediği gibi beraberinde pek çok soruna da yol açmaktadır.
Hayat bazen karşımıza baş edilmesi güç sorunlar çıkarabilir. Çözüm hiçbir zaman alkol/ madde kullanımı değildir. Gerektiğinde tıbbi yardım da alarak, sorunlarımızı çözme yollarını geliştirmekten başka bir yol bulunmamaktadır.