23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ak Parti artık tek başına yönetemez

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Ekonomideki iflas, oyları da etkilemeye başladı. Ak Parti’nin ve MHP’nin oy oranlarının yüzde 50’nin üzerinde olmasına bakanlar yanılırlar. Büyük kentlerde inişe geçen Ak Parti ile MHP, iktidarı da kaybetme sürecine girmişlerdir.

2019’UN GETİRDİKLERİ
Artık Ak Parti, Türkiye’yi tek başına veya MHP ile kurduğu hükümetlerle yönetemez. Bunu iki-üç yıldan beri söylüyorduk. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2019 yılında yapılsaydı, Tayyip Erdoğan kazanamayacaktı. Cumhurbaşkanlığı seçimini bu nedenle erkene aldılar. Sayın Tayyip Erdoğan, 24 Haziran 2018 seçimini kazandı, ama işte 2019 yılındayız ve Ak Parti, Türkiye’yi tek başına yönetemez duruma gelmiştir. Seçimden birinci parti çıkması veya Cumhur İttifakı’nın yüzde 50’nin üzerinde olması Ak Parti’yi kurtarmaz, kurtaramıyor. Çünkü ekonominin borç batağında debelendiği bu süreç, hükümet sorununu daha da yakıcı olarak gündeme getirecektir. Ak Parti, bu sürece bu çizgide ve tek başına direnemez, sürece uyum göstermenin yollarını bulmak durumundadır.

ÜRETİCİLERİN MİLLİ HÜKÜMETİ Mİ ÇÖZÜMSÜZLÜK MÜ
Ekonomide Türkiye’nin önündeki sorun artık şudur: Üretim Devrimi’yle borç batağından çıkmak ya da Atlantik Sistemi içinde çırpınmak.
Üretim Devrimi ile dış tehditleri göğüslemek, terörü bitirmek ve vatan bütünlüğünü sağlamak görevi birbirine sımsıkı bağlı. Üretim Odaklı Ekonomi ve Vatan Bütünlüğü, bugün Türkiye’nin Atlantik Sistemi içinde ulaşamayacağı hedeflerdir. Bu nedenle Türkiye, ABD’nin tepesinde bulunduğu sistemden kurtulma ve Avrasya’daki tarihsel konumuna yerleşme sancıları içine girmiştir.

BORÇLANMA EKONOMİSİ’NE KIRMIZI KART
Bu koşullarda seçmen, Ak Parti’nin ekonomisine kırmızı kart göstermiş bulunuyor. Bu kırmızı kart, seçmen çoğunluğu o bilinçte olmasa bile, nesnel olarak ABD’nin dayattığı Borçlanma Ekonomisi’ne gösterilmiştir. Böylece Türkiye, hükümet sorununun gündemden düşmeyeceği bir arayış dönemine girmiş bulunuyor.

HÜKÜMET SEÇENEKLERİ
Hükümet seçenekleri bellidir:
Ekonomide: Üreticiler Hükümeti ya da Borç Dilenen Hükümet.
Güvenlikte: Millî Hükümet ya da PKK ve FETÖ ile koalisyonlar.
Ekonomi ve Güvenlik sorunlarının birleştiğini şimdi daha sıcak yaşayacağız.
Ancak bu seçenekler kağıt üzerindedir. Oy pusulasındaki seçenekler, her zaman tarihsel seçenek değildir.

TARİHSEL SEÇENEK
Bir: Türkiye, borç batağında boğulmayacak.
İki: Türkiye, dış ve iç tehditleri göğüsleyecek ve bölünmeyecek.
Önümüzdeki çözümü belirleyen başlıca iki etken bunlardır.
Bu durumda hükümet çözümleri de, inişli çıkışlı ve sancılı yollardan geçerek bu yönde olacaktır.
Bu koşullarda önümüzdeki dönem Türkiye’nin aradığı ve bulacağı hükümet, Üreticilerin Millî Hükümeti’dir.

SİYASAL PARTİLERİN TARİHSEL SEÇENEĞE YANITLARI
Bu sürece siyasal partilerin hangi yanıtları verecekleri, Türkiye’nin aradığı hükümetin isimlendirilmesi açısından belirleyici olacaktır.

Sorular hemen sıralanabilir:
Ak Parti, Üretim Odaklı Ekonomi’ye yönelen devrimci adımlar atabilecek mi ve güvenlikte Suriye başta olmak üzere Türkiye’nin ittifak birikimini kararlı olarak değerlendirebilecek mi?
MHP de Ak Parti’nin önündeki soruyla karşı karşıyadır.
CHP’ye gelince; PKK ve FETÖ ile işbirliğinden vazgeçecek mi yoksa HDP/PKK’dan kazandığı oylara bağlanarak, Türkiye’nin güvenlik sorununa ABD’nin yanından tavır almayı sürdürecek mi? Bununla ilişkili olarak CHP, Atlantik’in dayattığı Borçlanma Odaklı Ekonomi’ye bel bağlamaya devam edecek mi?
İyi Parti’nin önündeki sorun ise, dağılmanın dayattığı sorunlar olarak özetlenebilir. Bu sorun da aslında Atlantikçi çıkmaz ile Milliyetçilik arasındaki seçeneklerdir. Başka deyişle Borç Batağı ile Üretim Odaklı Ekonomi yönündeki bölünmeler, İyi Parti’yi her durumda tarihin dışına itmektedir.
HDP/PKK’nın önündeki sorun, hendeklere gömülmek ile Türkiye’nin birliğine teslim olmak arasındadır. Bölücü terör için önümüzdeki süreçte ayakta kalabilme seçeneği bulunmuyor.

VATAN PARTİSİ’NİN PROGRAMI GÜNDEMDE
Türkiye’nin önünde Vatan Partisi’nin programı var: Üreten Türkiye ve Birleşen Türkiye.
Önümüzdeki çalkantılar ve hükümet krizleri, her iniş çıkışta Vatan Partisi Programı’nı Türkiye’nin gündemine getirecektir.
Vatan Partisi’nin programı, Türkiye’nin önündeki mecburi istikamettir, daha güzel Türkçeyle: Zorunlu Yön!

ÜRETİCİLERİN AĞIRLIĞI
Ülkeler ya da toplumlar, zorunlu yönden kaçamazlar.
Bu yerel seçim, Borç Batağı’na son diyerek, bir yön gösterdi.
Hükümet çözümleri, Zorunlu Yön tabelasını bugün anlamazsa yarın anlar, yarın anlamazsa öbür gün anlar.
Türkiye’nin önünde, tarih de verelim 2019, en geç 2020 yılında zorunlu yönü anlamanın ötesinde hayata geçirecek Üreticilerin Millî Hükümeti var.
Bu seçimi stratejik düzlemde anlamazsak, kendimizi yanıltmış oluruz.
Bir: Ak Parti, artık Türkiye’yi tek başına yönetemez, ancak Ak Parti’yi ve MHP’yi dışarda bırakan bir hükümet, ancak HDP/PKK ile birlikte kurulabileceği için geçerli değildir.
İki: Türkiye, Üreticilerin Millî Hükümeti için karar sürecine girmiştir.
Üç: CHP, seçim sonuçlarını yanlış yorumlamaz ve bu sürece katılırsa Üreticilerin Millî Hükümeti’nde yer alır.
Dört: Üreticilerin Millî Hükümeti, Vatan Partisi olmadan kurulamaz.
Tam bu Rota’yı bitirdiğim sırada, bir madenci liderimiz, büyük madenci sendikamızın bir Genel Merkez yöneticisi aradı. Onunla konuşmamızın özetiyle bağlayalım: Üreticilerin, Emekçilerin ağırlığını koyduğu bir siyasal sürece girmiş bulunuyoruz.