29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 18°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Akademik sefalet üzerine (4) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

7 Mart 2013 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nin Prof.Dr. Serap Yazıcı ile yaptığı söyleşiye devam ediyoruz:

Gazete adına Burcu Bulut soruyor: “Anadilde eğitim konusunda uzlaşma olabilir mi?

Her soruya ağzında hazır bir cevap bulunan Prof.Dr. Serap Yazıcı konuşuyor: “Anadilde eğitim kişilerin en tabii hakları arasında. Ama tabii böyle bir hakkın anayasada zikredilmesiyle doğrudan çözüm bulunamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dilinin Türkçe olması gerçeğinden vazgeçecek değiliz. Anadilde eğitim iki toplumlu bir ülke yaratmaz, tam tersine bütünleşmeyi sağlar.”

***

Dünkü yazımızda, anadilde eğitim-öğretim hakkının bireylere değil ulusal toplumlara ait olduğunu ve ulusal egemenlik alanına girdiğini okuduk. Egemenliğin bölünmezliği ilkesiyle yönetilen toplumlarda, bireylerin kuşkusuz en önemli özgürlük ve hakkı anadillerini öğrenmedir. Öğrenme hakkı ile öğretim dili olma hakkı arasındaki iki yakası bir araya gelmez uçurumu gözden kaçırmayalım.

Bugünkü yazımızın konusu, Prof.Dr. Serap Yazıcı’nın “Anadilde eğitim iki toplumlu bir ülke yaratmaz, tam tersine bütünleşmeyi sağlar” iddiası.

Prof.Dr. Oktay Uygun’un dün sözünü ettiğim “Federal Devlet” adlı kitabını, “Anayasa Uzmanı” öğretim üyesi okumamış galiba. Üniter devletlerde, ulusal egemenlik gibi öğretim dili de bölünmezdir. Peki ne olacak şimdi? Kürtçenin eğitim-öğretim dili olması için ulusal egemenlikten vaz mı geçilecek? Bu sorunun cevabını Kürtçenin eğitim-öğretim dili olmasını isteyenler verecek.

Örnekler

Akademik âdet olmasına karşın, bayan öğretim üyesi örnek vermekten kaçınıyor. Örnekleri bulmak bizim işimiz (!) oluyor. Bazı sorular soralım:

1. Quebec bölgesi Fransızca konuştuğu için Kanada’dan ayrılmak istemiyor mu?

2. Çekoslovakya, Çekçe ve Slovakça yüzünden kolayca bölünmedi mi?

3. Yugoslavya, Sırpça, Makedonca, Slovence. Arnavutça ve Karadağ diline bölünmedi mi?

4. Belçika bölünürse Fransızca (Valonca) ve Flemenkçeye bölünmeyecek mi?

Bu federal rejimle yönetilen ülkelerde eğitim federe devletlerin kendi anadillerinde yapılıyordu. Aralarında tutkal olacak bir “lingua franca” yoktu. Birbirlerine bir süre tahammül ettiler ve ilk fırsatta ayrıldılar.

Böyle durumlarda, allamelerin aklına hemen İspanya gelir. İspanya’da 17 özerk bölge varmış, her bölge kendi dilinde okuyup yazıyormuş ve memleket mutlu ve müreffeh yaşıyormuş hikayesi... Özellikle “hikaye” diye yazdım, çünkü durum hikaye.

Arkadaşlar, iyi dinleyin! İspanya 17 özerk bölgeye 1978 anayasası ile bölünmedi. Bu bölgeler 2000 yıldır zaten fiilen vardı: Aragon ve Kastilya krallıkları ülkeyi birleştirdi. Birleşen krallıklar, kentler, kontluklar varlıklarını korudular. Katalanca konuşan Katalonya “yönetim birimi” olarak taa Roma döneminde bile vardı. Bir bölümü Fransa’da bulunan Bask Bölgesi de öyle.

İspanya’ya heveslenip Osmanlı döneminde bir Katalonya-Kürdistan özdeşliği aramak gayretkeşlik olur. Çünkü Osmanlı döneminde Kürtler, ne yazık ki, etnik topluluktan millet toplumuna geçememişti. Bundan dolayı suçu sadece Osmanlı devletinde aramamak gerek.

Aslına bakılırsa, bu konuda, günümüzü değerlendirirken eskiye gitmek, dışarıdan örnekler aramak pek akıl kârı değil.

Gelelim yazımızın konusuna bulduğumuz tanığa, Nilgün Cerrahoğlu’nun 7, 9 ve 10 Şubat 2013 günlerinde yayınlanan İspanya ile ilgili yazılarına. Nilgün Cerrahoğlu özerkliklerin durumuyla ilgili bir sorusuna İspanyol filozof ve siyasetçi Fernando Savater şöyle cevap veriyor:

“Örneğin eğitim sistemi problem oldu. Bugün İspanya’nın 17 özerk bölgesinde 17 tedrisat var. Her bölgenin tedrisatı ayrı. Bazı bölgelerde resmi dil İspanyolca ile eğitim yapılamıyor. Avrupa’da başka böyle bir ülke yok.”

“Katalonya’da İspanyolca tedrisat yapılamıyor. Bask’ta, Galisya’da, Balear adalarında zorlukla yapılıyor. Çocuklarının İspanyolca öğrenmesini isteyen velinin, bu hizmeti alabilmesi için paralı okul seçmesi lazım. İngilizceyi orada çocuk nasıl öğreniyorsa; İspanyolcayı da öyle öğreniyor. (Özerk) kamu okulları bu hizmeti vermiyor.”

“Özerk bölgeler, devletin adem-i merkeziyetçilikle daha iyi çalışması için kurulmamış mıydı? Bu neticeye ulaşılmadığına göre mantıklı olan eğitim gibi bazı yetkilerin geri alınması.”

“Ne var ki milliyetçilik tüm özerk bölgelere yayıldığında, geri dönüş olanaksız oluyor. Tavizler, alanın yanında kalıyor. Üstüne hep daha çok isteniyor. Bunun geri dönüşü yok. Hiçbir yolcunun olmadığı, kervan geçmez yerlere hızlı tren istasyonu yapıyorlar. Uçakların inmediği kuş uçmaz yerlere havaalanı konduruyorlar. Profesör ya da öğrencinin bulunmadığı, beş bin nüfuslu kente üniversite yapıyorlar. Milyarlar havaya gidiyor. Niye? Özerk bölge var. Bende de olacak. Mantık bu!”

***

Nilgün Cerrahoğlu bu üç yazıyı yayınlayarak sevaba girdi. Bölgesel özerklik ve (Osmanlı Ahrar fırkasının kurucusu, Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın kurucularından, 31 Mart’ın kışkırtıcısı) Prens Sahabattin’in “Adem-i Merkeziyetçik”inin bir ülkeyi nasıl rezil ettiğinin en güzel örneği İspanya’dır. Üstelik söz konusu özerklik, durup dururken bir anayasa ile icat edilmemişti. Demek ki özerklik yerine “birlik”in tercih edilmesi gerekirmiş.

Özerklik, Adem-i Merkeziyetçilik, Anadilde Öğretim kaprisi, isteyen için de, verecek olan için de çok tehlikeli şeyler. Konfeksiyondan elbise almıyorsun!

Kürtleri temsil ettiklerini iddia edenler yedi dereden su getirmeyi bıraksınlar; açıkça ayrılık ve bağımsızlık istesinler. Çünkü anadilde öğretim hakkı ve özerkliğin sonu federasyon ve bağımsız devlettir.

NOTA BENE: Anayasada “Türk ulusu” deyişi yer almazsa, Ermeni Soykırımı’nın (!) faturası Kürt aşiretlerine çıkar.