Akın var Kadıköy’e akın...
Bu iki genç ile olan fotoğraf, geçtiğimiz Pazar çekildi. Eee, ne var diyebilirsiniz. Doğru, ama şimdi gerisini okuyun. Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin oynadığı derbide biliyorsunuz sarı lacivertliler şampiyonluklarını ilan edebilirlerdi. O nedenle öğlenden sonra Atatürk Olimpiyat Stadı’na Fenerbahçe televizyonunun canlı yayınına gittim. Sonra da bu ligimiz için en anlamlı şampiyonluk kutlamalarına tanık olmak için Kadıköy’e, maçı televizyondan izlemek için döndüm.
İşte o zaman ne olduğunu, Fenerbahçe taraftarının sarı lacivertli renklere nasıl tutkuyla bağlı olduğunu bir kez daha anladım. Benim gibi düşünen binlerce Fenerbahçe taraftarı Şükrü Saracoğlu Stadı’nın çevresindeydi. Geziniyorlar, oturuyorlar, yemek yiyorlar, şampiyonluk kutlamalarını bekliyorlardı. Bu hafta da böyle olacak kuşkusuz.
Ve de yollarda pırıl pırıl gençlerimiz benimle sohbet etmek için duruyorlardı. Fotoğraf çektirmek için yanıma geliyorlardı. İki guruba söz verdim, yazıp olayları anlatacağım, fotoğraflarını koyacağım diye. Bana yetişebilmek için nefes nefese kalan Merve kızımızın fotoğrafı elime ulaşmadı. Ama biri Kayseri’den, diğeri İzmit’ten gelen ve Kadıköy’de Fenerbahçe bayrağı altında buluştuğumuz Aykut Korkut’larınki ulaştı.
Genç olmak, sevdiğin takımın aşığı olmak, şampiyonluğuna katılmak istemek ne güzel bir şey. Futbolda sürekli kötü şeyler arayan, reyting uğruna olmadık saçmalıklar üreten, kötü kalpliler, kendi kötülükleri içinde yanacaklar. Ama “Usta”nın Güneşe Akın’ını hatırlatarak Kadıköy’e akın edenler ve onlar gibi temiz kalpliler dilerim hep mutlu olurlar.
KALECİLER İÇİN AYAK ÇİZGİSİ
Futbolun kurallarının nasıl değiştirildiğini, Futbol Federasyonumuzun kendi içinde basit özel kural uygulamaları olup olmadığını bilemiyorum. Bunu elbette ki, FIFA ve UEFA’nın genel kuralları için söylemiyorum. Ama bazı basit şeyler var ki, sahaları güzelleştirir. Dahası yeşil çimlerin tahribatını da engeller.
Bizim çocukluğumuzdan beri vardır. Geçenlerde kendisi de kaleci oynamış Ümit Yanar arkadaşım ile konuşurken paylaştık. Hatta bir de basitçe kroki çizerek elime verdi. Kaleciler, maça çıktıklarında ilk iş olarak yerlerini kaybetmesinler diye kale çizgisinin ortasından penaltı noktasına doğru ayakkabılarının altıyla bir çizgi çekerler. Bu da kale içindeki çimlerin tahrip olmasına nedendir. Orada sekecek olası topların ne durumlar yaratacağını şöyle bir düşünün.
Şimdi, normal saha çizgileri gibi kale ortasından penaltı noktasına dek, hadi 6 pas diyelim, bir çizgi çekilse. Hem kaleciler rahatlar, hem de sahanın çimleri tahrip olmaktan kurtulur. Değerli federasyon yetkililerimiz bu konuda öncelik almak isterler mi acaba. Kurallar izin veriyorlarsa Türkiye’de başlatalım. Bir yandan da FIFA ve UEFA’ya resmi teklif yapalım. Böylece futbolda tersinden (!) değil de, bir kerecik olsun düzünden güzelleştirme yapmak için öncü olalım.
BİLİC, GÖKHAN, CANER
Bu yazıyı 23 Nisan’da yazıyorum. Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği, bu yaşlara gelip hala fırsat buldukça kapağı attığım Kınalıada’dayım. Ben kendimi bu bayramın armağan edildiği çocuklarımız kadar çocuk hissediyorum hala. İyi ki varsın Atatürk, bir kez daha anladım ki, seni silmelerine izin vermeyeceğiz. Evet, Heybeliada Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi’nde okurken orta okuldan itibaren 6 yıl bandı takımındaydım. Boruyu erkekler, trampeti kızlar çalardı. Tüm adaları dolaşır, sokaklardan geçerdik. O zamanlar, şimdiki benim yaşlarımda olanlar sevinç ve mutluluk gözyaşları ile boynumuza sarılır, bizi candan alkışlarlardı.
Doğrusu ya, bu durum bana biraz abartılı gelirdi. Ne kadar da yanılmışım. Benim öyle pek duygularımı gösterdiğim falan söylenemez. Hatta bazılarına göre biraz sert bile kalırım Ama yollarda, buraya gelene dek çocukları törenlerde gördükçe, onların oyunlarını seyrettikçe, eşimle çocuğumdan, gözümün kenarlarından süzülenleri gizlemek için bayağı uğraştım.
Tüm bunları niye anlattım biliyor musunuz? Son Beşiktaş- Fenerbahçe maçında da aynı, unuttuğum şeyleri yeniden yaşadım da ondan. Oh ya, bizim futbolcularımız, yöneticilerimiz, teknik adamlarımız meğerse bazı şeyleri unutmamışlar. Böylesine gerilimli bir derbide Bilic ile Gökhan arasındaki şakalaşmanın güzelliğini nerede bulursunuz. Ya Caner’in, rakibi Dany’nin bilmediği bir kuralı avantaja çevirmek gibi bir fırsatçılığı reddetmesini... Büyük bir olasılıkla Caner o kuralı kendisi de bilmiyordu.
Üzerine kremayı ise maç içinde futbolun olağan hırsı nedeniyle birbirleri ile atışan Emenike ve tabii ki, Caner koydular. Olur, o anın havası, küfürleşir, sinirlenirsiniz. Ama sonrasında ne büyük bir olgunluktu, Caner’in takım arkadaşının boynuna sarılıp sakinleştirmesi, Emenike’nin de onu anlaması. Bilic’in soyunma odasına gelerek “Çok karakterli futbolcular topluluğusunuz. Şampiyonluğu da hak ediyorsunuz” diyerek iltifat etmesi beni uçurdu. Paylaşmak istedim.