Yandex
24 Nisan 2025 Perşembe
İstanbul 16°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aklı kullanmak: Farzların en büyüğü

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

Kur’an’ın “sünnetullah” dediği bireysel ve toplumsal değişim yasalarının en önemlilerinden biri Yunus suresi 100. ayette şöyle ifade edilir: “Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse için iman edebilmek yoktur ve (Allah) akıllarını kullanmayanları pislik içinde bırakır.”

Bu ayette geçen “izin” sözcüğünün, bağlam içerisinde düşünüldüğünde, “müsaade” anlamında değil; inanma işinin, belirlenmiş kurallara uygun şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususunun Tanrı tarafından tespiti anlamında kullanıldığı görülür.

Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse için iman edebilmek yoktur” ibaresi ile anlatılmak istenen husus, inanma işinin Allah’ın müsaadesine bağlı bir eylem olduğu değil; onun belirlediği kriterlere uygun olup olmadığının tasdiki (doğrulanması) ve tespitidir.

Kur’an’ın arapça metninde “rics” olarak geçen ve hemen bütün meallerde “pislik” diyerek çevrilen bu sözcük bireysel ve toplumsal hayatta içine düşülen aşağı standardı ve geriliğe yuvarlanma tehlikesini anlatmaktadır.

KÖKLÜ BİR İNANMA

İnsanlığın aydınlanma kılavuzu olan Kur’an’da “kıraat” (araştırıp inceleme), “tilavet” (anlayarak izleme), “teakkul” (aklı kullanma), “tefakkuh” (derin düşünme), “tezekkür” (anma, inceleme), “tedebbür” (doğru sonuca götüren düşünme) gibi değişik sözcüklerle ifade edilen “akıl yeteneğini kullanma” görevi; bunların gerçekleştirilmesine bağlı olarak insanda oluşması beklenen “köklü bir şekilde inanma/iman etme” işinin eş anlamlıları olarak karşımıza çıkar.

Yani aklını kullananlar mü’minlerdir, yahut bunu tersinden okursak; ancak mü’minler aklını kullanan insanlardır. Tevbe suresi 28. ayette müşrikler (inatçı ortak koşucular) için “pislik” (neces) tabirinin kullanılması da aklı kullanmama sonucu ortaya çıkan iz’ansızlık (kavrayıştan ve sezgiden yoksun oluş) hâli nedeni ile olmalıdır.

Aslında akıl denen ilahî emaneti kullanma işi insanları ve toplumları cahiliye karanlığından kurtaran tek yoldur. Çünkü cehalet bilgi eksikliğinden kaynaklı bir durum olmaktan çok; kişinin iman ve amelinde aklı kullanmayıp, aşırı şekilde kavim ve kabile hamiyetinin etkisi altına girmesinden; öfke, asabiyet, ön yargılar ve nefsanî eğilimler ile hareket etmesinden ileri gelen hâl ve niteliktir.

Akait ve ilmihal kitaplarında, şaşırtıcı bir şekilde, olmazsa olmaz farzlar arasında hiç sayılmamış bulunan “düşünme/aklı kullanma” fiili Kur’an’ın kavramlar sistematiği içerisinde en öncelikli farzların başında gelmektedir.

“Bütün yolların Roma’ya çıktığı” gibi, İslam’da da bütün patikalar ve caddeler düşünmenin, yani inanırken, hayatı Allah için yaşama bilinci olan ibadeti içselleştirirken ve hayatın problemlerini çözerken aklı kullanmanın aydınlık agorasına çıkar.

AKLI KULLANMAK MUTLU EDER

Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; imanın, ibadî eylemlerin ve hayatın problemlerini doğru bir şekilde çözme işinin (yani yaşantının) temeline vahyin kontrolündeki sahih düşünmenin -ki İslam buna akıl diyor- dışında neyi koyarsanız koyunuz, insanlığı bekleyen âkıbet cahiliye ve irticadan başka bir şey olamaz.

Evet cahiliye (irtica); hayatın temeline vahyin ışıklandırdığı alanda mutlak doğruyu yakalama çabası olarak tarif edilebilecek olan aklın yerine; ırkları, belirli toprak parçalarını, ölü veya diri kimi kişilikleri kutsallaştırmayı, atalar ve dedeler kültlerine tapınmayı (şamanizm, mistisizm/ezoterizm ve animizm) veya maddeyi yahut ruhu ilahlaştırmayı (materyalizm ile spiritüalizm) ikame etmek demektir.

İnanmada, ibadette (hayatı Allah için yaşama pratiğinde) ve hayatın problemlerini kalbe konulan bilgi (vahiy) kılavuzluğunda çözme işinde sahih düşünmeyi (aklı) kullanmanın sonunda insanı mutlu, toplumu umutlu edecek bereketli sonuçlar doğacaktır.

Hiç unutmamak gerekir ki; insanlık gemisi ancak akıl pusulasının yardımı ve bilginin koordinatları doğrultusunda selamet sahillerine kazasız belasız ulaşabilir.

Kur'an-ı Kerim
Yorumlar (2 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Yükleniyor...