AKP, muhalefet ve Fethullah Cemaati
Bazen doğru atasözleri de vardır: “Görmemişin bir oğlu olmuş, çekmiş çükünü koparmış!”
Bu deyiş AKP tarikatı ile Gülen Cemaati’nin dört boyutlu fotoğrafını çok iyi çekiyor.
28 Şubat’ta yayınlanan Fethullah Gülen görüntülerini anımsayalım: “Mülkiye, Adliye ve Zaptiye”ye her ne pahasına olursa olsun sızacaksınız!” talimatı vermiyor muydu?
Bunun bir gün mümkün olabileceğini ama bu kadar erken olabileceğini düşünmüyorduk. Demek ki el elden üstünmüş ve analar neler doğruyormuş.
AKP tarikatı “Masa”yı ve “Kasa”yı hasret ve ihtirasla istiyordu. Bunun da olabileceğini düşünüyorduk. Ama gözlerinin bu denli dönebileceği, akıllarının başlarından gideceği, ne oldum delisi olacakları, doğrusu, pek aklımıza gelmiyordu. Ne de olsa dini bütün (!) insanlardı.
Aç tavuk darı ambarına girdi ve sonunda aklını oynattı ve çatladı.
***
Doğrusu, AKP Tarikatı & Gülen Cemaati ikilisi birbirlerini çok iyi tamamladılar. Birbirlerinin çalışma (talan) alanlarına pek girmediler. Gülen Cemaati’nin Mülkiye, Adliye ve Zaptiye’yi ele geçirmesi şeklen meşru ve yasal görünüyordu. Zaten AKP Tarikatı’nın bu zapt ve istilaya gereksinimi vardı. Bir yastıkta kocayacaklarını sandıkları için içi rahattı. Darı ambarında çekilen düğün, nişan, sünnet fotoğraf ve videolarından pek kuşkulanmadı. Zamanı gelince birlikte seyreder, Cumhuriyeti nasıl madara ettiklerini hatırlayıp birlikte gülerlerdi. Özellikle de TSK’yı mandepsiye bastırdıkları tezgâhları seyrederken...
***
Hey gidi mutlu günler, cicim ayları ve yılları! Dönüm noktası Ahmet Necdet Sezer’dir! Bu saptamayla ilgili olarak, 13 Şubat 2013 günü yayınlanan “Bir Kez Daha Makamın Değiştirim Gücü” başlıklı yazımdan kısa bir bölüm aktaracağım:
“Ahmet Necdet Sezer’in “makam koltuğu” tarafından değiştirilmeye, dönüştürülmeye gereksinimi yoktu, gördüğü eğitim ve öğretim kendisini o makama hazırlamıştı. Cumhuriyet’in Cumhurbaşkanı’nı somutlaştırdı. Artık bir mihenk taşı!
Gelelim Abdullah Gül’e: 1938’den sonra gelen Cumhurbaşkanları arasında o koltuğa en az yakışanı, o koltuğa hiç oturmaması gereken de Abdullah Gül!
Necip Fazıl Kısakürek’e 19 yaşında kutlama telgrafı çeken kişi ile arasında herhangi bir fark olduğu söylenemez. O yaşlarda öylesine “endoktrine” olmuş ki cumhurbaşkanlığı makam koltuğu onu hiç mi hiç değiştiremedi. Bu nedenle, Necip Fazıl’ın müridi Cumhuriyet’in cumhurbaşkanı olamadı, mürit olarak kaldı.”
***
2002-2007 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı makamında Ahmet Necdet Sezer’in oturuyor olması bu görmemiş çiftin lehine oldu. Onun vetoları, sıkı denetimleri sayesinde foyaları hemen ortaya çıkmadı. Ama 2007’den sonra heyhat!
Veto hakkını en çok kullanan cumhurbaşkanı olan Sezer (16.5.2000-27.8.2007), görev süresi boyunca toplam 67 yasa, 22 Bakanlar Kurulu Kararı ve 729 müşterek kararnameyi iade etmişti.
2007 yılında o yüce makama, Necip Fazıl dergâhında yetişmiş, Recep Tayyip’in tek yumurta ikizi Abdullah Gül Bey geldi. Hey gidi günler, mürşitleri ah bir hayatta olacaktı ki, onun kestirdiği takım kumaşlarını top top geri öderlerdi. Müritlerinden biri Başyüce, öteki Hakan olmuştu. Hayatta olsaydı ikisini de rahat bırakmazdı. İkisinin de makamına birer mitil sererdi. Elinden ve dilinden kurtulamazlardı.
Unutmayalım: Necip Fazıl, sadece Abdullah Gül & Recep Tayyip ikizlerinin değil, aynı zamanda “Gomonizmle Mücadala” faslında Fethullah Gülen’in de mürşididir.
Ortak hedef: Cumhuriyeti yıkmaktır ileri!
***
İşin boku ne zaman çıktı? Sembiyotik ailenin mahremiyetine girdiği için bilemeyeceğiz. Ama kubur taşınca, sokakta rögar kapaklarından dışarı fışkırınca anlaşıldı. İş işten geçmişti artık!
Ama TSK’ya ve devrimci sivillere karşı yürütülen davalar başarıyla sonuçlanınca, galiba işte o zaman öküz öldü ve ortaklık ayrıldı.
AKP Tarikatı da Gülen Cemaati de birbirlerini rahatsız edecek kadar semirmişlerdi. Aynı yatağa sığmıyorlardı. Artık armudun sapı, üzümün çöpü dönemi gelmişti.
Mülkiye, Adliye ve Zaptiye’yi ele geçirmiş olan Gülen Cemaati, artık Askeriye başta olmak üzere Devlet-i Âliye’yi ele geçirmek istiyordu. Maliye’yi, Masa’yı ve Kasa’yı da istiyordu.
Maliye, Masa ve Kasa’yı elinde tutan AKP Tarikatı Mülkiye, Adliye, Zaptiye ve Askeriye’yi de istiyordu.
Ulan gözünüzü Allah doyursun! Cumhuriyet öküzü henüz ölmedi ki mirasını paylaşıyorsunuz! Cumhuriyet öküzü o kadar öküz değil ki bre gafiller!
***
Ne olduysa oldu, bir yerleri çarşafa dolandı, basiretleri bağlandı. Aslında doğal bir durumdu: Kırk haramiler sonunda ganimet paylaşımında birbirine düşerdi. “Açıl ya susam!”ı herkesin bilmesi artık çok tehlikeliydi.
Binbir Gece Masalları’nda da, Hollywood filmlerinde de böyle olur. Bir vesile ile çete ortakları birbirine düşer.
Bunlarda da böyle oldu: AKP Tarikatı’ndan birinin ağzından “TSK’ya da bunlar kumpas kurmuştu!” diyerek ortakları Gülen Cemaati’ni suçladılar ve onu Paralel Devlet adıyla tesmiye ettiler.
Bir paralel devlet öteki paralel devleti ele geçirip tekleşecekmiş.
***
Kirli çamaşırlar ortaya dökülünce kızgın sacın üzerinde zıplamaya başlayan AKP Tarikatı’nın reisi R.T. Erdoğan, eski ortaklarının sözlü ve görüntülü düzmece belgelerle kendilerini tuzağa düşürdüğünü haykırmaya başladı. Ardından, hukuk olarak, adalet olarak memlekette ne kaldıysa tamamını zimmetine geçirdi. Güya kendini temize çıkartacak.
Yaptığı abrakadabralara muhalif milletin de inanmasını istiyor.
Öylesine bencil ki kendinden başka hiçbir şey görmüyor.
Paralel Devlet diye tesmiye ettiğin Gülen Cemaati’nin Askeriye’den sonra sana da katakulli yaptığını mı iddia ediyorsun? Güzeeel, o zaman, aynı Cemaatin TSK’ya ve devrimcilere kurduğu kumpası piyesin birinci perdesinde çözeceksin ki muhalif millet ikinci perdeyi de seyretsin!
Gerisi laf-ı güzaftır molla!
Dinlemeler yasal değildir diyorlar. Cinayete tanıklığın yasalı, yasal olmayanı olmaz; her türlüsü yasaldır!