29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 21°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP tarikatı Dimyat’a giderken... (1) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Heredot Tarihi’nde Samos tiranı Aiakes oğlu Polykrates ile ilgili bir bölüm vardır. Polykrates, kardeşlerini oyuna getirip tek başına Samos tiranı olmuş, savaşta ve politikada başarıdan başarıya koşmuştu. Öyle ki Mısır kralı Amasis ile karşılıklı armağanlar alıp verecek kadar güçlenmişti.

Bu dostluk anlaşmasından sonra da Polykrates’in şanı iyice çoğalmış. Polykrates’in başarıları Amasis’in gözünden kaçmıyor, hatta kuşkulanıyormuş. Talih Polykrates’in yüzüne gitgide daha çok gülmeye başlayınca bir mektup yazıp Samos’a göndermiş ve şöyle bir uyarıda bulunmuş:

***

“Bir dostun başarılarını öğrenmek tatlı bir şeydir. Ama senin bu büyük mutluluğun hoşuma gitmiyor, zira tanrıları tanırım ve ne kadar kıskanç olduklarını bilirim. Kendim için ve sevdiklerim için aralıksız bir mutluluktansa, bir başarılar ve başarısızlıklar karışımını yeğ tutarım ve insan ömrünün böyle nöbetleşe bir talihle sona ermesini dilerim; çünkü, girdiği her işten başarıyla çıkan bir kimsenin talihi zamanla ters döner, sonu fena gelir; bunun başka türlüsünü hiç duymadım. Onun için sen de bana inanırsan eğer, başarıların karşısında şöyle yap: Senin için en yüksek değerde olan ve kaybetmekten en çok üzüleceğin şey nedir? Bunu seç ve uzaklara at, o kadar uzağa ki, bir daha kimsenin gözüne gözükmesin. Ondan sonra talih dönmediği ve sana yâr olduğu sürece hep bu dediğim şeyi yap, kendini kurtar.” (Heredot Tarihi, Üçüncü Kitap, 39-48 Bölüm, Polykrates, Samos Tyranı)

***

2000 yılından bu yana yukarıdaki alıntıyı yazılarıma koydum. Kimi kişileri ve özellikle de AKP tarikatının iktidardaki marifetlerini düşündükçe.

Nasıl düşünmeyeyim? Aralarında doğru dürüst bir eğitim-öğrenim göreni yoktu. Herhangi bir konuda ciddi bir kitap yayımlamış olanı da yoktu. Öğretim üyeleri olanların çoğunluğu da Anadolu’nun teneke üniversitelerinde çalışıyordu. Neredeyse tamamı (güya) dindardı ama dindarlıkları Arabî idi. Mürekkep yalamışları Pakistanlı Mevdudî ile Mısırlı Seyyid Kutub’un rahle-i tedrisinden geçmişti, Yoldaki İşaretler’i ezbere bilen Müslüman Kardeşler (İhvan) yoldaşlarıydı. Afganistan mücahidlerine hayranlık duyuyorlardı. Lafın kısası tamamı Cumhuriyet karşıtı, Atatürk ve devrim düşmanı mürteci idi.

Ama Allah, başta R. T. Erdoğan olmak üzere, bunlara “Yürü ya kulum” demiş ve tekerleri dönmeye başlamıştı.

2012 yılının Mayıs ayında yayımlanan “Başbakan Erdoğan’ı Kendisiyle Yüzleştirelim mi?” başlıklı dizi yazılarımı belki hatırlarsınız.

İktidara giden yol

1928 yılında kurulan ve Mısır’ı ahtapot gibi saran mürşitleri Müslüman Kardeşler (İhvanü’l Müslimin) hareketi, bütün Arap dünyasına yayılmasına karşın, 2012 yılına kadar iktidara gelmemişti. Bir darbe sayesinde 90 yıllık hayallerine kavuşmuştu. 2002 yılında şeyh-mürşit hâlâ kovuşturulan bir mücrim iken “talebe-mürid” Türkiye’de iktidara gelmiş ve masa ile kasaya kavuşmuştu.

Bu iş nasıl olmuştu?

Nasıl olduğu, yukarda adını verdiğim yazı dizisinde uzun uzun anlatılıyor.

Benim bir iddiam vardır, solla ilgili olarak. Millet, solun iktidara gelememesini onun mankafalığına ve yeteneksizliğine bağlar. Güya ekonomi bilmezlermiş, güya halktan uzakmışlarmış... Tamamı palavra!

Ben hep şöyle derim: Halk, partisini kendisi bulur. Halkın sola ihtiyacı varsa gidip onu bulur, sol parti yoksa, kendisi kurar.

Seçmen halk, çiftleşme zamanı gelmiş dişi hayvana benzer. Ama seçmen halk dişi hayvan kadar doğal seçime bağlı içgüdü sahibi değildir. Dişi hayvan yanılmaz ama seçmen halk sık sık yanılır. Gönlü ota da boka da konar; gönlünü davulcuya da zurnacıya da kaptırır.

Büyük bir zaafı vardır: Din tacirlerinin peşinden gitmek, onların kazığını yemek, Şamanlıktan İslama döndüğünden bu yana genlerine, kanına, hücrelerine işlemiştir. Arapça bilmediği için Kuran’ı anlamaz, kutsal kitabın Türkçesini de okumaz. Bu nedenle çoğu cahil ve dalavereci hocaların eline düşmüştür.

AKP tarikatı mensuplarının tamamı Kuran kursuna gittikleri, imam-hatip mezunu oldukları, Işık evlerinden geçtikleri, Fethullah Hoca Efendi’nin yurtlarında tabaklandıkları için, Arapça bilmemelerine karşın, bülbül gibi Kuran ayetleri okurlar.

Cumhuriyet düzeninde palazlanan Anadolu esnafının, tezgâh ve KOBİ sanayicisinin böyle bir kadroya gereksinimi vardı. Gözü açılmasına karşın hâlâ hurafeyi din sanan köylü-çiftçinin de ihtiyacı vardı. Onlar da kendi ölçülerinde masa ve kasa istiyordu. CHP’yi hesaba katmayalım, ama bu kitle merkez sağdan da umudunu kesmişti; Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP ve Doğru Yol partilerinde aradıklarını bulamamıştı. Onları da kendine yabancılaşmış görüyordu. Yoksa İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sağ soldadır, sol sağda” zırvasının herhangi bir etkisi yoktu. Yağma Hasan’ın böreği ve komşuda pişer bize de düşer durumu söz konusu idi.

Size acı bir gerçeği söyleyeyim: Hurafe Müslümanın, mütedeyyin ya da dindar halkın ahlâkı yoktur. Yoksa “Çalıyorlar ama alınları secdeye varıyor” der miydi?

Demiştir ve tencere yuvarlanıp kapağını bulmuştur. Demokrasinin yerleşmediği toplumlarda bu hep böyle olur.

Ne oldum delisi olmak

Bir başka etken daha var: Türlü nedenlerle Cumhuriyet düşmanı olmuş liberal aydınlar ile müflis ve ezik solcular. Avrupa Birliği’nin hesaplı arka çıkmaları ile küreselleşme fedaileri.

Anaaa, bir de baktılar ki üç-beş seçim kazanmışlar. “Ulan biz neymişiz be” demeye başladılar. Bitleri kanlandı. İnsanoğlu çiğ süt emmiştir, derler ya, işte öyle. Yürüyüşleri bile değişti.

Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’a “Hop dedik!” demeye, Obama’yı “Hüseyin gardaş!” diye çağırmaya, Arap zorbalarına da “Enişte! Kirve!” diye seslenmeye ve evlerine yatıya gitmeye başladılar.