AKP'nin hedefinde işçi var
İşverenler öteden beri işçi haklarını olabildiğince kısmak, işçi maliyetini olabildiğince azaltmak ve emeğin sömürüsünden olabildiğince kâr etmek amacını gütmüşlerdir.
Ürün kalitesini arttırarak, fiyatını uygun belirleyerek, sürümden kazanarak kâr etmek yerine işçinin emeğini sömürerek kâr artışını sağlamak hep kolaylarına gelmiştir.
Sürekli olarak kıdem tazminatını büyük bir yük ve işçinin hak etmediği bir bedel olarak görmüşler ve bu yükten kurtulmak için 1970'li yıllardan beri inatçı bir çaba sergilemişlerdir. 1973 yılında CHP-MSP koalisyonu iktidardayken işverenler kıdem tazminatı yükünden kurtulmak için kıdem tazminatını özel şirketlere sigorta ettirerek bugün AKP'nin yaratmaya çalıştığı düzene benzer bir düzen kurmak istemişlerdir.
Ben o zaman milletvekiliydim ve Sağlık Sosyal İşler Komisyonu üyesiydim. Kıdem tazminatı konusunda işçiye karşı kurulmak istenen oyunu bozmak için bir yasa tasarısı hazırlayarak TBMM Başkanlığına sundum ve konunun Komisyona gelmesini sağladım.
Komisyon üyelerine işçiye karşı kurulmak istenen tuzağı ve sigorta işlemi gerçekleştirilirse işçinin nasıl iş güvencesini yitireceğini işsizlik sigortası da olmadığından nasıl açlığa teslim edileceğini anlattım ve "kıdem tazminatı sigorta şirketlerine sigorta ettirilemez" biçiminde ki önerimin 1475 sayılı yasanın kıdem tazminatını düzenleyen 14. maddesine bir yasa hükmü olarak girmesini sağladım.
Bu oyun bugün AKP eliyle işçiye karşı yeniden düzenleniyor ve 14. madde tamamen kaldırılmak isteniyor.
İşverenlerin gerekçeleri hazır ve bunlar AKP'nin yayınladığı İstihdam Stratejisi Belgesinde açıkça yazıldı. O belgede kıdem tazminatının işverenin yeni yatırımlar yapmasını engellediği, bu nedenle yeni işçi alımlarına gidilemediği, işverenlerin rekabet gücünün yok edildiği, artık İş Yasasının 18-22. maddeleri ile işçilere iş güvencesi sağlandığı ve İşsizlik Sigortası uygulaması ile işçinin işsiz kaldığında gelir desteği olacağı ve tüm bu nedenlerle kıdem tazminatının iş güvencesi niteliğinin ortadan kalktığı ve onun için kıdem tazminatının işveren yükümlülüğünden çıkarılarak bir fona devredilmesi gerektiği, bir çok işverenin zaten bu tazminatı ödeyemediği onun için kıdem tazminatı fonunun kurulması işçi yararına bir gelişme olacaktır denilerek çok ustaca bir göz boyama, bir kandırmaca düzeni kurulmak istenmektedir.
Bu oyun gerçekleşirse evlenen kadın işçi, askere giden delikanlı, 3600 gün prim ödeyen emekçi kıdem tazminatı alamayacağı gibi, kıdem tazminatı çalışılan her yıl için bir aylık tutarı olarak değil bunun yarısı kadar hesap edilecek, işçi işinden kıdem tazminatı alamadan çıkarılabilecek, kıdem tazminatı fondan uzun bir süre sonra alınabilecek ve büyük bir ihtimalle fonda biriken paralar AKP tarafından, işsizlik sigortası fonunda olduğu gibi, başka amaçlar için kullanılacak ve işçi belki de bu fondan yararlanamayacak. İş Güvencesi hükümleri ve İşsizlik Sigortası ödenekleri son derece yetersiz ve asla amacına uygun sonuçlar yaratamadığı için kıdem tazminatı da kaldırılırsa işçinin işini ve geleceğini koruyacağı hiçbir zırhı olmayacak ve işçiler işverenler karşısında çırılçıplak kalacak.
Bu oyuna Türk-İş ve Hak-İş nasıl sessiz kalır? Bu iki Konfederasyon AKP'nin bürosu, yöneticileri AKP'nin memurları mı ki, AKP'nin her önerisine evet demek zorunda hissediyorlar kendilerini? İşçiye karşı bir kıyım hazırlanıyor ve bu iki Konfederasyon susuyor. TEKEL direnişinde işçinin sorunlarını sahiplenmeyip iktidarın karşısında diz çöken Türk-İş'in merkezi direnen işçiler tarafından işgal edilmişti ve Türk-İş yöneticileri kaçacak delik aramışlardı. Aynı günleri yeniden yaşamak istemiyorlarsa, bu sefer işçinin hedefinde her iki Konfederasyon da olacağından her iki Konfederasyonun yöneticileri şapkalarını önlerine koyup çok iyi düşünmelidirler. Sendikalar ve üst kuruluşları hükümetlere değil, işçilere hizmet için vardır. Bu temel kural asla unutulmamalı ve bir ihanet çizgisine girilmemelidir.