18 Aralık 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP'nin sırtındaki İhvan yükü Suriye ile diyaloğun önündeki engel

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

“Ilımlı İslam” bir Amerikan (Neocon-İsrail) maymuncuğuydu.
Ulus devletlerin içini ve altını oymak için kullanıldı.
FETÖ bunun en canlı ve somut örneğidir.
Gerçi Radikal İslam da bir Amerikan maşası.
Ama kullanıcıları ve prospektüsleri farklıydı.
Yan etkileri de öyle.
Ilımlı İslam’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yayılan, FETÖ’ye göre çok daha uluslararası dalı ise Müslüman Kardeşler yani İhvanı Müslimin.
AKP’nin kuruluşu aslen buna dayanıyor.
Yani ilk başta 4 eğilim var idiyse de, bunlardan FETÖ, Kürtçü, Liberal kanatlar tasfiye oldu.
En azından fikren.
Evet 24 Temmuz 2015’te farklı bir kulvara geçen AKP, 2019’da dincilikten resmen milliyetçiliğe evrildi.
Bu yadsınamaz bir gerçek.
Ancak AKP, DNA kodlarına işlemiş bu İhvancılıktan kurtulamıyor öyle kolayca.
NATO tescilli partiler, 70 yıldır ister sağcı, ister solcu, ister dinci veya etnik milliyetçi olsun, Amerikan onayı almadan iktidar olamıyor, meclise giremiyor.
Bu SüperNATO’nun yazılı olmayan anayasasıdır.
Bu NATO çemberinin dışında kalanlar “marjinalliğe” mahkum kalıyor.
Ama İhvancılık Atlantik uyumlu bir sistem.
Ya da öyleydi.
ABD-İsrail-Suudi Arabistan’ın Suriye operasyonunda kullanışlı bir maşaydı.
Arap Baharı genel olarak İhvancılık üzerine kurgulanmıştı.
Tunus, Fas, Mısır ve elbette Türkiye.
AKP ve Erdoğan’ın Suriye seferi de tamamen İhvancılık temelinde kurgulanmıştı.
Davutoğlu, Esad ile görüşmesinde Müslüman Kardeşler’i iktidara ortak etmesini isteyince Esad kapıyı göstermiş ardından olaylar gelişmişti.
Özgür Suriye Ordusu adında bir kuvvet kuran AKP, diğer muhalif gruplarla da teması kesmedi.
BM’de tanınmış bir ülkenin bayrağı ve yönetimini tanımadan o ülkeye bayrak biçti, kongre topladı.
Bunun sonucu olarak tüm Suriye ve son olarak da İdlib bir kaos bölgesine dönüştü.
Türkiye de, Suriye kadar olmasa da büyük bir sosyo ekonomik yıkım yaşadı.
Ülkemizin demografisi değişime uğradı.
4 milyon Suriyeli bohçalarıyla Türkiye’yi işgal etti.
Ekonomik kriz içindeki memleket bir de bunlarla uğraşıyor.
Devletten yardım alan Suriyeliler, kayıt dışı ucuza çalışıp Türk vatandaşının ekmeğini çalıyor.
Çöpten yiyecek arayan insan manzaraları arttı.
AKP, Suriye’de Rusya ile politika değişikliğine gitse de, İhvancı kırmızı çizgisi olan “Katil Esed”den vaz geçemiyor.
İhvancılıktan vaz geçemediği gibi.
Bunu TRT World Forum’da açıkça gördük.
İran yok İngiliz etkisi altındaki İhvancı gruplar var.
FETÖ nasıl başka tarikat kılıklarında etkisini alttan alta sürdürüyorsa, Amerikancılar da hala borularını öttürüyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TRT World Forum’da paylaştığı videoda, Türkiye’nin İran ve Rusya’ya karşı ABD ile birlikte hareket etme potansiyeline işaret edebiliyor.
Cumhurbaşkanı, tam da Barış Pınarı Harekatı’nda İran’ı hedef alan açıklamalar yapıyor.
Oysa Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan şey, ABD veya Rusya’nın hamiliği değil, İran, Irak ve Suriye ile bölgesel işbirliğidir.
Tamam Rusya ile işbirliği de çok önemli.
Ama komşularımızda çıkan yangın, Rusya’yı değil bizi yakıyor.
ABD ise 7 bin mil uzakta, ama “içimizde yaşıyor”.
Bakınız…
O rezil, hakaret dolu mektuba rağmen, 13 Kasım’da Erdoğan Trump’a gitmeye kararlı.
Trump ile görüşmek yerine asıl Beşar Esad ile oturup konuşmanın zamanı gelmedi mi?
Moskova da bunu istemiyor mu?
Soçi’den çıkan sonuç bunu gerektirmiyor mu?
29 Ekim’de sona erecek yeni 150 saat sonunda Ankara’nın artık Şam ile doğrudan görüşmesi gerekiyor.
Buna engel olacak bir İhvancı anlayış artık geçersizdir.
Tıpkı Atlantik Dünyası’nın Batı hegemonyasının artık geçersiz olması gibi.
Bundan sonra Amerikancılar değil Avrasyacıların hükmü geçecek.
Bunu tüm sistem partileri kavrarsa çok iyi ederler.
NATO’dan çıkıp çıkmamamızın artık pek de önemi kalmadı.
NATO’dan çıkmadık ama Süper Nato’dan çıktık, çıkıyoruz.
Tıpkı Ergenekon’dan çıktığımız gibi…
Bunu herkesin görüp kabullenmesi lazım.